Konumuz din olduğuna göre, şimdi bu kaideyi cemiyet-din münâsebetine tatbik edelim. Önce dinin ne olduğunu kısaca bilmemiz lâzım: Din, Allah tarafından insanlara gönderilen "İlâhi esaslar manzumesidir" Gâyesi, insanlığa huzûr, sükûn, saâdet ve selâmet yollarını açmaktır.
Huzur dolu ve sakin bir beyine kavuşmanın en önemli yolu, zihnin boşaltılmasını sağlamaktır. Sakin baş güç doğurur. Kişi sakin kafaya ancak düşüncelerini olumlu yönde değiştirerek kavuşabilir. Bunun için gün içerisinde barış dolu ve huzur veren düşünceleri akla getirmek gerekir. Huzur veren sahneleri ve manzaraları gözünde canlandıran kişinin zihni huzur dolar. Ağaçlarla dolu güzel bir vadiyi, kendini o vadide ağaçların gölgesinde uzanmış yatarken hayal eden kimse rahatlar.
Bu kitap serinin son ve yorum kitabı, öncekilerde anlatılanlar hipotez olarak sunuluyor. Daha önce devletler niçin geri kaldığına dair teorilere bir eleştiri ve yorum içeriyor. Bizzat bir teori inşası iddiasında değil, ancak yazarın hipotezlerden bir teori oluşturulabilir. Genç iktisatçı ve iktisat tarihçileri bu konu üzerinde çalışmalılar.
Yüzyıllar içinde şehirlerin oluşumu ve gelişimi, ekonomik gelişmelerle birlikte, kültürel derinleşmelere dayanıyor. Bu yüzden dünyanın her yanında şehirler, bir yandan ekonomik zenginleşmenin, bir yandan kültürel derinleşmenin sürükleyici güçleri oluyor. Sanayileşmenin ortaya çıkardığı, bir örnek toplu üretime ve bir örnek toplu tüketime, paralel olarak büyüyen şehirler, Yirminci yüzyılda ekonomik, siyasal ve kültürel yapıda ortaya çıkan, en önemli dönüşümlerin başında geliyor. Şehirlerde tüketimin ve üretimin, yıldan yıla biraz daha büyümesiyle, kültürel doku ve ekonomik yapı, büyük değişikliklere uğruyor.
Ekmek, bütün gıdaların anası, mübârek ve aziz bir yiyecektir. Her şeyle, yalnızca su ile birlikte yenilirse bile insanoğlu, başka bir gıdaya ihtiyaç olmadan yaşamaya devam edilebilir.
Bir ülkenin kralı, bir gün emir veriyor. Bütün memlekette bulunan 50 yaş üstündekiler toplanacak ve infaz edilecektir. Kralın bu emrini duyan gençlerden biri, babasını samanların altına özel olarak yaptırdığı sığınağa saklar. Verilen emir mucibince memlekette bulunan 50 yaş üstündekiler toplatılır ve hepsi infaz edilir. Sadece sığınakta saklanan baba infazdan kurtulur.
Organize suç lideri olduğu ifade edilen bir kişinin geçen ayın başından itibaren hemen her hafta yurt dışından yayınladığı videolarla ortaya attığı iddialar, günlerdir Türkiye gündeminin ilk sıralarında yer alıyor. Bunlardan bazıları şahsi itiraflarını içeriyor, kriminal kişiliğini yansıtıyor. Bazılarındaysa somut zaman, yer ve şahitler gösterilerek önemli makamlarda bulunan isimler, kamu görevlileri, basın ve yargı mensupları hedef alınıyor, suçlamalar yapılıyor.
Bazı insanlar, güzel, sorunsuz ve zevkle yaşanılabilir bir dünya istiyorlar. Sosyal medyada kafalarına uymayan arkadaşlarını silerek, " oh be rahatladım, ne güzelmiş sadelik" diyorlar. Arkasından da, nasıl arkadaşları olmalı konusunda sipariş veriyorlar.
İskender Öksüz siyasi, akademik ve özel sektördeki tecrübe ve anılarını, dünyadaki literatür ve tecrübelerle karşılaştırarak ülkemizin sorunları ile ilgili fikirlerini sunduğu dört kitap yazmış. Ufuk açıcı, düşündürücü bu gibi kitapları başka devlet adamlarımız ve münevverlerimiz yazsa! Benim okurken son derece keyif aldığım ve bilgilendiğim bu kitaplardan ilki “Bilim, Din ve Türkçülük”
Nasreddin Hoca 1208-1284 yılları arasında yaşadı. Emir Timur ise 1336-1405 yılları arasında. Yâni Timur, Hocanın vefatından 52 yıl sonra dünyaya geldi. Buna rağmen onlarca hikâye veya fıkrada Hoca ile Timur bir araya getirilir. Herkes güler, tebessüm eder veya düşünür.
Bu kitap “Darbe girişimi sonrası üst akıl söylemlerine bir yanıt; niçin başımıza gelen her problemin sebebi veya sorunun halli için üst akıl arıyoruz; bu sorunların çaresi nedir” sorularının cevaplarını aramış. Ülkeler arasında karşılaştırma yaparak, bilimin bu sorulara ne gibi cevaplar verdiği ve ne yapmamız gerektiğini inceliyor.
Bugün hâlâ insanımızın birçoğu çalışmadan, yorulmadan, terlemeden ve herhangi bir zahmete katlanmadan para kazanmanın yollarını aramanın peşindedir. Bütün enerjisini, zekâ gücünü, kabiliyet ve istidâtını bu istikametde harcamaktadır. Artık onun için, hak-hukuk, helâl kazanç, el emeği, alınteri, göz nûru, gibi mefhumlar ortadan kalkmıştır.
Togan bey, bu Pazar biraz keyifsizdi. Üst düzey bir kamu yöneticiliğinden emekli olalı 10 yıl olmuştu. Emekliliğinin ilk yılları boşluğa düşmemek için, Türk sanat müziği kurslarına gitmiş, bir de ud öğrenmek istemişti. Sesi çok güzel olmadığı için, korolarda bir varlık gösterememişti. Ud öğrenmek ise onu çok yoruyordu.
ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER HALİL ESENDAĞ VE SELÇUK DURACIK 12 EYLÜL'ÜN KAHPE VE KALLEŞ CUNTACILARI TARAFINDAN 5 HAZİRAN 1983 SABAHI DARAĞACINA BÖYLE GÖNDERİLDİ.
7 Haziran 1957 yılında resmen kurulan Atatürk Üniversitesi, 7 Kasım 1958’de Ziraat ve Edebiyat Fakülteleri ile eğitime başlamış, bu iki fakülteye 12’si kız olmak üzere yalnız 135 öğrenci kaydolmuştur.
Dünya pazarlarına açılarak, yönetim yaklaşımlarında ve üretim yöntemlerinde, sürekli yenilik yapan kuruluşlar, ekonomik krizlerden çok etkilenmezler. Dünyadaki gelişmelere uyum sağlayan kuruluşlar, hayatın bütün boyutlarında, köklü dönüşümlerin öncüleri olurlar. Onların güçlü olduğu ülkelerin, ekonomileri güçlü olur. Onlar dünyadaki bütün kuruluşlara, birbirleriyle giderleri azaltmada, gelirleri çoğaltmada yarışma olmadan, hiçbir alanda gelişme olmayacağını gösterirler.
Dursun Ali Yaz Mesleği ile ilgili iki adet popüler bilim kitabı yazmış. Youtube videolarına rastladım. Anlattıkları ilgimi çekti ve kitaplarını okudum. Onlar hakkında yorum yapmadan bilgi vermeye gayret edeceğim.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, âtıl paranın ekonomiye kazandırılması düşüncesiyle kurulmuştu. Borsadan hisse senedi alanlar, ortak oldukları firmaların kârlarından pay tahsil edeceklerdi. Kâr eden şirketin hissesi kıymetlenecek, elinde bu tür kâğıt bulunduranlar, isterlerse satacaklar, daha çok kâr elde edeceklerdi.
Taşıdığı fikirler yüzünden ömrünün en güzel 13 yılını hapishane köşelerinde geçiren ve çok sevdiği ülkesinde değeri bilinmeyen Nâzım Hikmet, Türkçe’nin en büyük şairlerinden biridir. Uluslararası bir üne sahip olan Nâzım Hikmet’in kendi ülkesinde anlaşılamaması ve çeşitli bahanelerle hapishanelerde tutulması baskıcı ve otoriter bir yönetim anlayışının utanç verici uygulamasıdır.
Hızlı ve tempolu bir hayat tarzı insanları daha gergin ve daha tedirgin yapıyor. Aşırı uyarılma, aşırı heyecan bedenimizde zehir üretiyor. Bu zehir de birçok ruhsal bozukluğa yol açıyor. Hayat tempomuz hızlıyken ruhumuz huzura kavuşamaz. Bu sebeple biraz yalnızlığa ihtiyacımız vardır.