‘’Şehit Nurlanmış, Gazi Onurlanmış Askerdir.’’ Sakarya meydan muharebesinin kazanılmasının ardından TBMM; 19 Eylül 1921 tarihli 79’uncu oturumunda almış olduğu karar ve çıkarmış olduğu153 Numaralı kanunla: Türk Milletinin bağımsızlık mücadelesinin önderi ve devletimizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e, mareşal rütbesi ve gazi unvanının verilmesini kararlaştırmıştır.
Gerçek ihtiyaçlarınızın mı yoksa çakma (yapay, uyduruk) ihtiyaçlarınızın mı peşinden koşuyorsunuz?
Dünyada ister özel, ister kamu, ister sivil olsun, kurumların ve kuruluşların başta gelen ekonomik sorunu: Ellerindeki kaynakları doğru yolda, verimli olarak değerlendirmektir. Hayatın bir boyutunda üretim varsa, bir boyutunda tüketim vardır. Hayatın hiçbir alanında üretmeden tüketmek mümkün değildir. Ekonomi, hayatın yaşanır kılınmasında, üretimle tüketim arasındaki uyumun, düzenin ve dengenin sağlanmasıdır.
İnsanlar, doğru veya yanlış, herhangi bir veya pek çok sebebe dayanarak aşı olmak istemiyor olabilirler. Kimsenin bir diyeceği olamaz. Fakat makaleler, kitaplar yazarak mümkün olduğunca çok kişi etkilemek maksadıyla büyük bir mücâdelenin önderliğini üstlenecek şekilde hareket etmeleri, kabul edilebilir bir davranış değildir. Aşı olanlar ve çevresindeki insanların da olmasında fayda görenlerin sessizliği, aleyhtarları daha çok çalışmaya yönlendiriyor.
Tüm dünya, yaklaşık iki yıldır Covid 19 la mücadele etmekte, bu salgını nasıl atlatırız diye bilim adamları harıl harıl çalışmakta, devletler kendi imkanlarına göre tedbirler almaktalar.
Değerli Başkanım selamünaleyküm. Bu yazımda tarafımdan mühim olarak telakki edilen bir meseleyi Zat-ı Alinize arz etmek istiyorum. Mevzu şudur;
Okullar “Yüz Yüze Eğitim” e açıldı. Veliler, öğrenciler, öğretmenler ve yöneticiler mutlu. Seven ve özleyenlerin kavuşması gibi her kes mutlu. Umarız Millî Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in; “tüm kademelerde, haftada beş gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitim ” temennisi ve tüm eğitim bileşenlerinin de bu arzusu sekteye uğramaz.
12 Eylül döneminde 7000 kişinin idamı istendi. 517 kişiye ölüm cezası verildi. Askerî Yargıtay 124 idam cezâsını onayladı. 55 kişi idam edildi. Gözaltında veya hapishânelerde, 171 kişinin işkencede öldüğü belgelerle ispat edildi. Bunun dışında ‘Tabiî olmayan ölüm’ sayısı 229 idi.
Toplum, bir organizma misali bir bütünlük ve organizasyon arzettmektedir. Toplumsal yapı kurumlar ile örgütlerden oluşur. Yapı ile kurumlar da değerler sistemi ile örülerek toplumsal bütünlüğü oluşturur. Toplumsal değerler harç misali yapıyı bir arada tutar ve devamlılığı sağlar. Toplumsal değerlerin aşınması, zayıflaması toplumsal bağları zayıflatır ve toplumsal çözülmeye sebep olur. Çözülme toplumsal dağılmayı getirir. Toplumsal değerler derken başta örfi değerler gelir. Örfi değerler toplum için yaşamsal unsurlar içerir, din ve ahlak gibi. Daha sonra gelenek ve görenekler gelir en son daha hızlı değişen adetler gelir.
Büyük İskenderin babası Kral Philip, oğlu İskenderi hiç sevmezmiş. Hatta bir ara annesi ile birlikte İskender’i sürgüne yollamış, sonra affetmiş… Yine de İskender’e olan soğukluğu değişmemiş.
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kuşatılan Yunan ordusunun büyük kısmının akşam saatlerine doğru etkisiz hale getirilmesiyle sonuçlanan “Başkomutanlık Meydan Savaşı” nın ertesi günü Mustafa Kemal ordularımıza şu talimatı iletiyordu :
Hiç düşündünüz mü? Ülkemizin gök kubbesinde her birimizin, ülkemizin meramını anlatan milyarlarca kelime dolaşır! Kimimizin derdini, kimimizin acısını, kimimizin sevinç dolu coşkusunu anlatır. Aslında o kelimeler, o ülkede yaşananların da adıdır.
Ahsen Okyar Bey’in, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi iken 23.03.1970 de şehit edilen Ülküdaşımız Süleyman Özmen Ağabey’imizin kabri başında çektirdiği fotoğrafı beni yarım asır öncesine götürdü ve hiç unutamadığım anılarımı hatırlattı.
Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı’nın son safhası idi. Kesin sonuç beş gün içinde elde edildi; 2 Eylül’de Uşak’a girildi. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kendisinin de haberdar olmadan Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun başkomutanlığına getirilmiş General Nikolaos esir alındı. Türk birlikleri, İzmir’e doğru hızla ilerledi.
İstanbul’da yayınlanan bir gazetede, Atatürk’ün Selânik’te bulunan ve müze hâline getirilmiş olan evinin bombalandığı haberini yayınlanmıştı. Bu haber üzerine başlayan protesto yürüyüşüne bozguncuların ve çapulcuların katılımı ile kırıp dökmeler başladı. İstanbul’da Rumlara ait ev ve dükkânları tahrip edildi. Olay genişleyince güvenlik kuvvetleri yetersiz kaldı. Olaylar ertesi gün de devam etti. Sıkıyönetim ilân edildi, sorumlular ve ihmali görülenler cezalandırıldı, zarar görenlere tazminat ödendi.
Taliban’ın Ağustos ayı ortasında Kabil’e girmesi ve ülkenin yönetimine el koyması sonucu, sadece Afganistan’da değil, bölgenin tamamında, kimsenin neler yaşanacağını bilmediği, güvenliğin olmadığı belirsiz bir dönem başladı.
Görev alanı içerisinde şehrin kimliğini taşıyan eserlerin bulunduğu Yakutiye Belediyesi, rutin belediye hizmetlerinin yanında Erzurum kültür mirasının muhafazası, tanıtılması ve gelecek nesillere aktarılması konusunda önemli bir sorumluluk taşımaktadır.
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer; okulların “6 Eylül'de tüm kademelerde, haftada beş gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitime” başlayacağı müjdesini vermişti.
İddia: Yazı dilimizdeki yabancı bir sözcüğü karşılamak için söz konusu varsıllığımızdan yararlanmak en doğal hakkımızdır. “ Bunun yerine bu sözcüğü de kullanabiliriz ” denir, bir kıyıya çekilir. Beğenilirse genele yayılır, beğenilmese kendi yöresinde yaşamını sürdürür. Dileyen yazınsal bir varsıllık adına koşuklarında, denemelerinde, savlarında kullanabilir, buna da karışamayız. Karışırsak, bu kez de biz “ tavsiyeci ” oluruz. Yabancı sözcükleri tasviye etmek isteyenlerden bile kötü oluruz! Onlar yabancı sözcüğü dışlıyorken, biz kendi sözlerimizi dışlıyoruz. Bu, bizi daha kötü kılar.
Bağışlama, geçmiş bir deneyimin yükünü taşımamak demektir. Bağışlama kendi deneyimlerinizden başkalarını sorumlu tutmama anlamına gelir. Deneyiminizin sorumluluğunu bir başkasına yüklerseniz, güç kaybedersiniz. Bağışladığınızda, başkalarının olduğu gibi, kendinizi de eleştirip yargılamaktan kurtulursunuz. Hafiflersiniz. “Zayıflar hiçbir zaman affedemez, affedebilmek güçlülere mahsustur” diyor Mahatma Gandhi.