Kazakistan’a defalarca gittim, bayağı kaldım, “Yıldızlar Yeniden Parlıyor-Kayıhan Yayınları 1992” kitabımda konu ettim, Çimkent, Canbul ve Almatı’da kaldım. Nur Sultan Nazarbayev dönemini yaşadım. Bölgede en fazla petrol, doğa gaz ve altın çıktığını; pamuk yetiştiğini öğrendim. Türk ve Türkiye denilince bir ayrıcalık yaşadım. Almatı İstanbul Mahallesinde Ahıska Türkleri bizim heyeti görünce koç kesmek istediler, zor vazgeçirmiştik.
Ekonominin rayına oturtulabilmesi için ‘ Şöyle veya böyle olmalı ’ şeklinde kalıplar ortaya koymak mümkün değil. Çünkü ekonomide tek doğru yoktur, akıllı tercihler vardır. Her biri, bir halka olan akıllı uygulamalarla oluşacak bir tedbirler zinciri veya tedbirler paketi bizi çözüme ulaştırır.
Dünyada kuruluşlar ne üretirlerse üretsinler, başta gelen sorumlulukları, kaynaklarını en verimli olarak değerlendirmektir. Kuruluşların uzun ömürlü olmaları, ekonomik, siyasal ve kültürel çevredeki değişmelere uyum sağlamaları, önceden hazırlandıkları planlara bağlıdır. Kuruluşlar geleceklerini, aksatmadan yaptıkları planlarla güvence altına alırlar. Sürekli güncellenen planlarla, kendilerini yenilemeyen kuruluşlar, uzun dönemde varlıklarını koruyamazlar.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, her ikisi de kaliteli yaşamın en önemli unsurlarındandır. Teraziye koyma imkanımız yok ama, kalite ve reklamın önem ağırlıkları belki de birbirine eşittir.
“Türk edebiyatının şerefli ve büyük ismi Fâruk Nâfiz’i, kültürüyle, sesiyle, unutulmaz besteleriyle hiç unutamayacağımız Alâeddin Yavaşca’yı saygı, muhabbet ve rahmetle anarak.” Fâruk Nâfiz, Meşrutiyet yıllarından beri Kadıköylü… Haydarpaşa’dan sonra Osmanağa Camii’nin yanındaki dik yokuşta bir evde oturmuş, şiir yazmaya çocuk sayılacak yaşlarda, 14 -15 yaşlarında “Balkan Savaşı” denilen o büyük facianın tesiriyle, daha doğrusu tahrikiyle başlamıştı.
İnsanların önemli bir çoğunluğu geleceğin belirsizliğinden korktukları ve başlatacakları girişimlerinin başarısından emin olamadıkları için kendilerini ifade etmiyor ve potansiyellerini ortaya koymuyorlar.
Yahudiler Ortadoğu’ya yerleşti yerleşeli bütün dünyanın huzuru bozuldu. Gün geçmiyor ki gazeteler, televizyonlar İsrail’in yeni bir tecavüzünden bahsetmesinler. Kapitalist Yahudilik âleminin beslediği, desteklediği bir avuç İsrail ordusu, kabına sığmamakta ve her türlü melanetleri yapmaktadır.
“Öğretmen, korkulan kişi değil sevilen ve sayılan insan olmalıdır. Unutulmamalıdır ki korku kaçırır, sevgi yaklaştırır. Kaçan öğrenci değil, yaklaşan öğrenci öğrenir. Öğretmen sevilen kişi olduğu kadar öğrencilerine öğrenmeyi de sevdirmelidir. Öğretmen sevgisi, öğrenci sevgisi ve öğrenme sevgisi başarının dinamizmidir.” Fahri Kayadibi
“Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var; seninle orada buluşacağız.” sözü mesnevide geçer. Bu ifadeyi “Doğru ve yanlış tüm kavramların ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşacağım.” şeklinde de çevirebiliriz.
Yahyâ Kemal Beyatlı; ‘ Ahmet Yesevî’yi incelemek, tanımak ve anlamak gerekir. Bizim milliyetimiz O’nda gizlidir .’ Diyor. Yahyâ Kemal Beyatlı; ‘Ahmet Yesevî’yi incelemek, tanımak ve anlamak gerekir. Bizim milliyetimiz O’nda gizlidir.’ Diyor.
İnsan sevmeye ve sevilmeye muhtaç bir varlık. Kendi yaşamını sürdürecek içgüdülerle donatılmış. Müşterek hayat şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonrada riskleri öğretiyor, sevinme, eğlenme, endişe, korku hep var olmuş ve olacak. Mutluluk ise iyi beklentilerin öngörüldüğü gibi gerçekleşmesi galiba. 1 yıl dediğimiz Dünya’nın Güneş etrafında dolaşması süresi. Her birey ister ekvatorda yaşasın isterse kutuplarda kendini mutlu edecek anları yıl denen zaman diliminde yakalamaya çalışıyor.
Nehirler hep aşağı yuvarlanarak akar Coşkun ırmaklar gibi akmalı mıyım sence Bazı insanlar özden ciğer yakarak bakar Gözlerimi dikerek bakmalı mıyım sence
Geçen hafta, Gazi Yarı Maratonu’na katılmak üzere Palandöken Masterler Koşu Grubu olarak Gaziantep’deydik.
Türk milletinin varlık sebebi olarak kabul ettiğimiz güzel Türkçemizin nasıl ve kimler tarafından yozlaştırıldığını araştırıp sizlere bu konuda bilgi sunmak istedim. Öz Türkçe diye uydurukça kelimeleri dilimize yerleştirmeye çalışanlar kimlermiş biliyor musunuz? Türkiye’de yıllarca beynelminelci geçinen yazarlar, üniversite hocaları ve onların yardakçıları!
Kanlı Noel’e gelmeden önce Kıbrıs’ı Türkler açısından geniş bir perspektifle ve oldukça özet bir şekilde ele almakta fayda görüyorum. Osmanlı İmparatorluğu Anadolu’da birliği sağladıktan ve onun iki omuz başı olan Balkanlar’a ve Kafkasya’ya hâkim olduktan sonra; Anadolu, Suriye, Mısır’a yakınlığıyla adeta Doğu Akdeniz’in düğüm noktası konumundaki Kıbrıs Adası’nı Venediklilere bırakamazdı.
Milletimizin, dilimizin ve bağımsızlığımızın şâiri, Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan Safahat yedi kitaptan oluşmaktadır. Önceleri ayrı ayrı basılan bu eserler Latin harfli baskılarda bir araya getirilmiş olup, on iki bin mısra'dan teşekkül etmiştir. Safahat dışında kalan şiirleri 1975'ten itibaren ek bölüm olarak Safahat'a alınmıştır.
İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs adasına el koymasıyla başlayan; Kıbrıs Türk Halkının, Rumlara karşı adada gerçekleştirdiği direnişe, var oluş mücadelesine yansıyan üç önemli gerçek vardır:
İzmit’imizin doğu kesimini ele alacak olursak, konuyu daha iyi anlamış olacağız. 1900 lü yıllarda İzmit in doğusunda, yani Baç tan sonra mahalle denilebilecek bir oluşum bile yoktu.
İnsanoğlu aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösterebilmelidir. Kant, “Aklını kendin kullanma cesaretini göster.” der. “Sapere Aude!’’aydınlanmanın parolasıdır.
Daha bir delikanlı iken 36 yaşında kaybettiğimiz öğretmen, yazar, asker Ömer Seyfettin’in (1884-1920) Yarınki Turan Devleti adlı mini bir eseri daha ortaokul talebesi iken elime geçmiş ve hemen okumuştum. 1950 yılları sonu falan. Etkilenmiştim. İnancı kuvvetli bir Türk Milliyetçisi olan yazarı bu yönüyle de tanımak beni mutlu etmişti.