Türk milletinin maruz kaldığı sıkıntılardan belki de en önemlisi, nesiller arasındaki dil anlaşmazlığıdır. Genç kuşakla orta yaş ve yaşlılar arasındaki dil problemi gittikçe büyümektedir. Eskiden dede ve torun anlaşamazken, şimdi baba ile evlat da anlaşamamaktadır.
Kavga, kaliteli yaşamın en azılı hırsızlarından biridir. Hiç olmaması gerekiyor gibi algılasak da, gerçek hayatta durum hiç de öyle değildir. Kavganın en yakın halay arkadaşları, kin, nefret ve öfkedir. Bilmeliyiz ki, kavgasız, gürültüsüz ve öfkesiz bir dünya yoktur.
Son günlerde okuduğum iki kitap, işlediği konular ve bakış açıları sebebiyle, böyle bir yazıyla değerlendirilecek özellikteydi. Kitaplardan biri Derya Mesut Kayla takma adı ile yazılan "Erkektir, Her Zaman Haksız Mıdır" adıyla yazılmış olan boşanma ve sonrası katkı payı paylaşımının hikayesidir. Evlilikten maksat, tarafların bir ömür boyu sürmesini istediği ve geleceklerini birlikte devam ettirme sözüdür. Bu sebeple nikah akdinde iyi gün- kötü gün ve her şartta çiftler birbirine şahitler önünde söz verirler. Arzu edilen ve beklenen doğacak çocuklarla birlikte mutlu ve huzurlu bir yuva ile eşlerin bu yeni birlikteliği ömür boyu sürdürmesidir. Ama maalesef bu her zaman mümkün olamıyor. Kimi evlilikler kısa sürede biterken, bazıları büyüyememiş çocukları ile birlikte muhtelif sorunları da yaşatarak sonlanabiliyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri (1991) önce fiilen birlikte oldular. Sonra 4 ülke Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın bir araya geldi ve resmen Nahcivan Anlaşmasıyla (03 Ekin 2009) Türk Devletler Teşkilatını kurdular.
Muhterem vekillerimiz bu satırları yazılı ve görsel medyada görev yapan birçok gazetecinin yaptığı gibi akıl vermek adına yazmıyorum. Size bir vatandaş olarak sesleniyorum.
Destan; milletlerin yaşadıkları tarihî olayların efsanevî ve mitolojik unsurlarla yoğrularak oluşturduğu millî karakter taşıyan uzun manzum eserlerdir.
Çok sevdiğim Ragıp Akyavaş Hoca “Köyüme Tahassür” der. O’da benim gibi yıllar yıllara eklendikçe “Köyüm” dediği Kadıköyü’ne hasret çekenlerdendir. Hasret tabii olarak hüznü de beraberinde getirir ve Hoca’nın kaleminden bu satırlar dökülür.
Sağduyu, ilke ve yükümlülüklerimizin toplamıdır, zayıflıklarımızın ve güçlerimizin farkında olma durumudur. Vakalar karşısında, hırs ve kibir gibi zaaflara düşmeden doğru ve güzel topluma faydalı kararlar alabilmektir. Sağduyu alçak gönüllülüğümüzü geliştirme çabasıdır, toplumu tehdit eden hal ve durumları önceden görme yeteneğidir. Sağduyu kaynağının kökleri töre, bilgi, görgü ve tecrübedir, farkındalığa sahip olmak demektir...
Bir insanın hayatta yapabileceği en doyum verici, en keyif alacağı şey bilinci üzerinde çalışmasıdır. Hiçbir şey bilinci genişletmek, geliştirmek, yükseltmek kadar önemli değildir. Bir eğitim sistemi, öğrencilerinin olup biteni kavramasını sağlayamıyorsa, farkındalıklarını artıramıyorsa, bilinçlerinin genişlemesine katkı sunmuyorsa o sistem görevini yapmıyor demektir.
* Öğrendim ki... İnsanoğlu tek kopyadır. * Bir insan için en zor şey, her an ve her durumda insanca hareket etmektir. *Öğrendim ki... Dürüstlük, hiç bitmeyecek bir sermâyedir.
Belirsizlik beraberinden kafa karışıklığı, endişe ve korkuyu getiriyor. Belirsizliğin yarattığı bu karmaşanın altında "zihnimizin" karşı karşıya kaldığı bu yeni durum için elinde "bilindik" bir çözüm olmaması. Bu nedenle "alıştığımız", "eski" çözümlerle yeni sorunlarla uğraşmak belirgin çözümleri bize sunmuyor.
Osman Kavala aydınlar arasında “kızıl milyoner“ diye anılır. İlk gençlik döneminden itibaren benimsediği Marksist sol ideolojinin en faal isimlerinden biridir. Babasından kalan serveti savunma sanayiindeki girişimleriyle daha da büyüterek ülkemizin en varlıklı isimlerinden biri haline gelmiştir. Çok sayıda solcu derneğe, vakfa ve bu çizgideki yayınlara sürekli destek verir. Türkiye’nin belli başlı yayınevlerinden biri olan ve genellikle sol içerikli kitapları yayınlayan İletişim Yayınevi’nin kurucusu ve büyük hissedarı Kavala’dır.
"Ölümüne Kadar" Diye söz verilerek, evlenen çiftlerin çoğunu, ne yazık ki, Ölüm değil, hakim ayırmaktadır.
Bayram tatilinin vermiş olduğu fırsatı değerlendirip Erzurum’a değer katan tarihçilerden Muzaffer Taşyürek Hoca’nın en son çıkardığı 621 sayfalık ‘Umudun Yeşerdiği Topraklar’ isimli romanını zevkle ve heyecanla okudum.
Bir yandan yazılan, bir yandan silinen tarihin, geçmiş yüzyıllarından bakmadan, gelecek yüzyılları görülmez. Yönetim konularında, üretim alanlarında geçmiş yüzyıllardan gelen bilgi ve bilgelik birikimleri, gelecek yüzyıllara ışık tutar. Babadan oğula geçmeyen cumhuriyet yönetimi denilince, Batı dünyasında akıllara, Atina yönetimi gelir. Ancak Atina’da çoğunluğun oylarına değil, azınlığın oylarına dayanan bir yönetim örneği verilir.
Önceki Milli Eğitim Bakanının seçmeli ders olarak okullarda okutulacağını söylediği diller… "Gerçek vatan aslında dildir. Vatandan en hızlı en kolay uzaklaşma dil yoluyla olur. Ve hatta en sessizce gerçekleşen yolda budur" Wilhelm Von Humboldt
Okullarımız son derece akılcıdır. Okullarımızda akıl ve mantık göklere çıkarılırken, duygulara ve manevi hayata şüpheyle bakılır. Beynimizin sağ yarısını eğitmeyiz. Sağ yarısı önsezi, müzikal yaratıcılık, resim, manevi hayat, akıl ötesi düşünceler gibi faktörlere bağlıdır. Mantığımız hala Aristo mantığıdır. Bu mantık siyah beyaz düşünce ve yargılardan oluşur. Sentez, yani gri alanlar hiç yok sayılır.
Chris Rodgers (https://bit.ly/3bOwqfu): "Örgüt süreci doğası gereği iş birliğine dayanır: İnsanlar bir şeyleri gerçekleştirmek üzere gündelik, konuşma temelli etkileşim ritüellerine ve rutinlerine katılırlar (işbirliği). Aynı zamanda, kişisel çıkarların, zorunlu biçimde çeşitli örgütsel gündemlerin, farklı yorumların ve değerlerin, vb. varlığı süreci çekişmeli ve potansiyel olarak çatışmalı kılar (rekabet)."
Bugün Kurban Bayramının ikinci günü. Akça Koca Kültür Platformu idârecilerinin, mensuplarının ve çevresindeki insanların ve de bütün okuyucularımın Kurban Bayramını tebrik ederim.
‘’Bir devletin varlığı, onun başkaları tarafından tanınmasına bağlı değildir. ‘’ 1968’ten beri Kıbrıs’ta çözümü konuşuyoruz. Zaman yarım asrı çoktan geçmiş. Hala Kıbrıs’ta çözüm aranıyor!