“ Çocuklar eleştirilmekten, azarlanmaktan değil, kendilerine güzel örnek olunmasından etkilenirler.” Thiersch
Sabah sessizliğini bozan martı sesi vapur düdüğü Boğazda şıpırtılar var birde ezan sesi İstanbul uykuda küçük bir çocuk gibi Yorgun sakin telaşsız
İsmail Kahraman’ın şehirlerin kurtuluş günlerinin kutlanmasını eleştiren sözleri, özellikle “İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül kim demiş? Ne münasebet, Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarını birkaç misli aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki.” demesi, bu tarz kutlamaların “ben esirdim, köleydim, esaretim bitti diye ikrarda bulunmaktır, bu küçüklük kompleksi verir” ifadesi büyük tepki topladı.
1914-1918 yılları arasındaki Birinci Dünya Savaşı’nın neticelerinden rahatsız olan Almanya, 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattı. Polonya, Ruslarla Almanya arasında paylaşıldı ve târih sahnesinden silindi. İngiltere ve Fransa savaşa katıldı.
Annemin vefat yıl dönümün de Ana vekili büyük ablam ailemizin çınarı Kandaz ve Şerefoğlu ailelerinin canlı şahidi Safiye Ablamı ziyaret edip hayır duasını alıp Vefatının üçüncü yılın da Emine anamın hasretini gidermeye çalıştım.
Mutluluk Ormanında yaşayan Köstebek Nuri ile komşusu Kırk ayak Nazlı birbirlerinden hiç hoşlanmazlar hoşlanmazlarmış.
1950’li ve 1960’lı yıllarda Kocaeli’mizin köylerindeki çocuklarla ilgili yaşantılardan bahsetmek istiyorum.
Rabbimizin insanoğluna bahşettiği en değerli yeteneklerden birisi de, düşünme yeteneğidir. Hayal kurmak ve karar vermek eylemlerinin başlangıç havuzu düşünmedir. Zira feylesof DESCARTES "düşünüyorum, öyleyse varım" diye boşuna dememiştir. Düşünme yeteneğini kaybedenler, deli sınıfına girerler ve temyiz yetenekleri yok kabul edilir. Allah korusun...
İşte büyük şâîrimizin düşmanlarımızı çıldırtan o yazısı… Yahya Kemal’e Millî Mücâdele esnasında bir tek satır bile yazmadı diyerek iftira edenlerin suratına fırlatılacak yazılarından birisi. Bir Millî Mücâdele Destanı olan “Eğil Dağlar” adını taşıyan kitapta toplanan 88 müstakil yazıdan, Mustafa Kemal Paşa’nın okuduktan sonra kesip kesip sakladığı yazılardan sadece birisi…
Ekonominin üretim boyutundan daha çok, finans boyutuna ağırlık verenler, bütün ülkelerin ekonomilerinde depreme benzer sarsıntılara yol açarlar. Çalışma alanı dışı, faiz gelirlerini amaç, ürün, hizmet ve bilgi üretiminden gelir sağlamayı araç gören, bütün kuruluşlarda tehlike çanları sürekli çalar. Dünyadaki finansal bunalımlar, değişik alanda üretim yapan kuruluşları, şimdiye kadar bildikleri doğruları unutmaya zorlamaktadır.
Mabedler bulundukları yerler için hep önemli olmuştur. Bu durum tüm zamanlar için geçerlidir. Yaşanılan coğrafyalarda günümüze kadar gelebilen insanlara ait kalıntıların çoğu mabed, tapınak türü yerlerdir. Bugüne kalabilmiş tarihi yapıların pek çoğu geçmişte yaşamış insanların kendi çağındaki inanışlarını yaşadıkları yapılardır.
Ağustos ayının Türkler için ayrı bir anlamı vardır. Ağustos ayı, Türk’ün “Zaferler ayı”dır. Türk milletinin kaderini değiştiren ve tarihine altın harflerle geçen zaferlerin çoğu, Ağustos ayında gerçekleşmiştir. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi ile başlayan Ağustos ayındaki Türk zaferlerinin son altın halkaları ise 26 Ağustos 1922’den 9 Eylül 1922’ye kadar devam eden Türk Kurtuluş Savaşı’nın son 14 günündeki zaferlerdir.
Sarı güzellik dalgası sararken tabiatı Bahar meltemiyle gelir güzel kokuların Ellerdeki mimozalar süslerken vapurları
Geribildirim kaynakları arasında en önemlisi her düzeydeki yöneticiler. Haliyle geribildirim için nasıl bir ortam sağladıkları ve geribildirimi nasıl verdikleri de önemli. Aşağıdaki ölçek geribildirim ortamının iki yönünü ortaya çıkarmaya yönelik. Elbette, yöneticiler de bu maddeler sayesinde kendi tutumlarını gözden geçirebilirler.
Mustafa Kemal 5 Ağustos 1921’de BMM’nin kararıyla üç aylık bir süreyle Meclis’in bütün yetkilerini kullanabilme yetkisi tanınarak “Başkomutan” oldu. 25 Temmuz’da Eskişehir‘de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile görüşerek, mevcut birliklerimizin zaman kaybetmeden Sakarya’nın doğusuna çekilmesini istemişti. Çünkü Kütahya-Eskişehir savaşını kazanan Yunan ordusunun çok geçmeden Ankara’ya doğru yürüyüşe geçeceğini biliyor, Türk ordusunun daha fazla yıpranmadan toparlanması, yeni mevzilerine yerleşebilmesi için az da olsa zamana ihtiyacı olduğunu görüyordu.
Bu dünya ciddi bir okuldur, bir üniversitedir... İnsanoğlu tembellik edip dünya sınavı kaybetmemeli. Sınav çok ciddidir. İlave bir bütünleme sınavı da yoktur. Oğuz Atay’ın dediği gibi “Hayatın provası da yoktur. Ne yeniden yaşamak mümkün ne de yaşadıklarını silebilmek.”
Denilebilirse de, doğru yapılmış olmaz. Bakınız niçin: ‘ Erkin ’ kelimesinden başlayalım: Lügatler, ‘ erkin ’ kelimesinin açıklamasını; ‘ Her durumda istediği biçimde davranan; serbest .’ Karşılığını veriyor. Geniş bir yorum yapıldığında, ‘ kaide tanımayan kimse ’ mânâsına ulaşılabilir.
22 Ağustos 1921 günü sabah saatlerinde Yunan ordusunun saldırısıyla başlayan ve kesintisiz 22 gün 22 gece devam ederek zaferimizle sonuçlanan Sakarya Savaşı, Dünya savaş tarihine “en uzun” süren az sayıdaki meydan savaşlarından biri olarak yazılmıştır. Bu savaşı Türk ordusunun kazanması, bir taraftan İtilaf Devletleri’nin bölgemiz jeopolitiğini değiştirmeye yönelik emperyalist ve ırkçı girişimlerini frenleyen diğer yandan tarihimizin seyrini değiştiren cihanşümul bir olaydır.
Meslektaş olan Ömer Baba ve Câhide Anne birkaç sene arayla emekli olunca yıllardır hayalini kurdukları şeyi yapmaya karar verdiler. Hayâl ettikleri şey İstanbul’un karmaşâsından kaçmaktı. Onlar güzel anlaşan birbirlerine saygı ve sevgiyle davranan tatlı bir çiftti. Etrafları ile ilgili sorunlara pratik çözümler bulurlardı. Bu yüzden sevilir ve sayılırlardı. Yakın çevrelerindekilerde onlara Ömer Baba Câhide Anne derlerdi.