TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş 10 Ekim’de Gazi Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Programındaki konuşmasında yeni anayasayla ilgili görüşlerini açıkladı. Kurtulmuş, Anayasa metninde “değiştirilemez” olarak nitelendirilen ilk dört maddeden 3. maddeyle ilgili şöyle diyor: “Devletin ülkesi olmaz, Devletin milleti olmaz. Bu metin Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”
Cumhuriyet öncesinde İstanbul’un içme suyu işleri, verilen imtiyazlar ile yabancı şirketler tarafından yapılmaktaydı. O yıllarda ülkede, rüşvet, irtikâp almış başını gidiyordu.
Arapça İ sim tamlamas ı olan Nehcü'l-Belâga, ‘Belagat yolu’ demektir. Belâgat ise; Bir duygunun yahut dü ş ü ncenin s ö zl ü olarak ifadesinde s ö z ü n a çı k, anla ş ı l ı r, etkili, g ü zel biçimde söylenmesini ifâde etmektedir.
Bir varmış iki yokmuş, iki kaybolunca matematik öğretmeni de napacağım ben diiyip kaybolmuş, çünkü iki siz matematik olmuyormuş. Neyse nerede kalmıştık.
Erkekler ağlamaz sözü doğru değildir. Erkekler ağlayabilir. Hatta ağlamalıdır da. Duygusal okur-yazarlığı olmayan kişi kendini ve diğer insanları anlayamaz. Böyle insanlar savaşları başlatan, suçları işleten, nefreti yayan insanlar olurlar.
Akıl baliğ olduktan sonra, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i Arapçasından öğrenip, istikrarlı bir şekilde okumamız lazımdır.
İnsanın gönlünde ‘güzellik’ olmayınca, onun tecellisi için, onu arama ve bulma yolculuğuna çıkması da düşünülemez!
Yarım asır önceydi. Henüz 1980 ihtilali üzerimize çökmemişti. İdealist üniversite öğrencileriydik. Yoluna baş koyduğumuz ve adına “Dava” dediğimiz bir düşünce dünyasının içindeydik. Hayallerimiz Tanrı Dağı kadardı. Bize göre ülkemiz tehdit altındaydı ve Sovyet Rusya her an ülkemizi işgal edecekti.
Pamuk şeker gibi yağdın üstüme Tarifsiz bir sevinç doldu özüme İçim aydınlandı gönlüm coştu. Mutluluğum oldun kar taneleri
Şehrimin ilk özel hastanesini kuran Hikmet Gazeteci’nin ailesi 1952'de Yunanistan'dan gelmiştir. O, ilk ve ortaokulu İskeçe'de, liseyi İstanbul Haydarpaşa'da yatılı okumuştur. Babası, İskeçe'de gazete yazarı olup soy ismini buradan almıştır. Babasının vefatı ve Hikmet'in Haydarpaşa Lisesi'nde yatılı öğrenci olması üzerine annesi Fatma Hanım diğer 3 oğlu ile İzmit'e gelip yerleşmiştir.
"Dil Devrimi", RİT (Resmî İkāmeli Türkçe) ve TDK hârikalarından "yönder" resmen kerâmet göstermiş: Bugünün "mentör"leri, vaktizamânında TDK ve "Dil Devrimi"nin sihirli dokunuşuyla yücelip birer "mürşid" olmuşlar meğer.
Atalarımızın toprakları, Manas destanının doğduğu, güler yüzlü, misafirperver insanların yaşadığı, görkemli Tanrı Dağları’nın eteklerinde, Orta Asya’nın kalbinde yer alan bağımsız Türk Devletleri’nden birisi. Kırgızlara göre en demokratik olanı.
1946 yılında Kırıkkale’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamlayıp fark derslerinin imtihanını vererek İlk öğretmen okulu diploması aldı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Meslek hayatına Kırıkkale’de Ortaokul Türkçe öğretmeni olarak başladı. 1972’de, Hacettepe Üniversitesi’nde Türkçe dersleri öğretim görevlisi, 1973’de asistan, 1978’de Edebiyat Doktoru, 1982’de Yardımcı Doçent’, 1983’de Doçent, 1988’de Profesör oldu.
Hamas’ın 7 Ekim 2023 gecesi sınırdaki bir İsrail kasabasına yaptığı baskının üzerinden bir yıl geçti. İstihbarat konusundaki gücü ve etkinliği bilinen İsrail’in bu girişimden önceden neden haberdar olmadığı ilk başlarda çok tartışıldı. Ancak 12 aydır yaşananlara bakıldığında olayın Tel Aviv adına gaflet değil Hamas’a kurulan bir tuzak olduğu görüşü ağırlık kazanıyor.
AĞABEYİM Hulûsi Çetinoğlu ana başlıklı 44 sayfalık kısım kelimenin bütün anlamlarıyla bir portredir. Portre yazanların pek azı ‘hususî hayatı’, iç kale sayılacak mizaçın âile içi yansımalarını yazmayı başarabilmiştir. Oğuz Bey ise, başkanlarının hayran olduğu özelliklerin dışındaki yakaladığı fotoğraflarla, ‘hizmet kahramanı’ ağabeyinin şahsiyetine hayranlığını anlatırken samîmi ve mübalağasızdır.
Son beş yıldır Oğuz Çetinoğlu’nun hizmetlerini hayranlıkla okuyor, gözümle ve aklımla şâhidi oluyorum. O, biyografi, özgeçmiş, tercüme-i hâl kavramlarıyla adlandırılan kitaplar yayınlamayı seviyor. Otuza varan kitaplarının yirmiye yakını biyografik portrelerdir.
• Kendini değerli hisseden insanlar, bir amaç keşfedip kendilerini o amaca adarlar. Benjamin Franklin, Mahatma Gandhi, Martin Luther King, Rahibe Terasa, Nelson Mandela, Büyük önder Atatürk, Peygamberimiz ve daha niceleri bir işe baş koydular. Bu amaca hem zihinleri hem de yürekleriyle (duygularıyla) bağlandıkları için enerjileri, güçleri akıl almaz şekilde arttı.
Her halkın târihinde kahramanlıklarıyla ve yönetim başarıları veya özgün sanatçılığıyla, edipliğiyle ün kazanmış şahsiyetlerin biyografileri yazılmıştır. Bu biyografik portreler, okuyanlar ve dinleyenler tarafından örnek alınması, öne çıkarılması gereken değer ve davranışların altını çizmektedir; bunlardan bazıları ise, edebî yanı bakımından da çok başarılıdır.
Değerler, toplumun genetik kodları hükmündedir. Bir nevi şifre niteliğinde olan değerlerin yozlaştırılması, hafife alınması ve içinin boşaltılması kültürel erozyonun somut göstergesidir.