Yıl 1915… Ordumuz Çanakkale’de İngiliz’in nâmert saldırısını püskürtmekle meşgul. Aslan gibi bir nesil, bir yüksek tahsil gençliği, İstanbul’u gözüne kestirmiş, kahpe İngiliz’in karşısında şehit olmayı göze alarak dövüşüyor. Müttefiki, güya dostu, önce benim askerim korunsun diyerek Mehmetçiği öne sürme hesabını taktik edinmiş bir Almanya… Her cepheden kuşatılmış bir vatan toprağı…
Türk târihi ve dünyâ jeo-politik şartları, Türk Milleti’nin yakınlaşmasını şart koşmaktadır.
TÜRK TOPCULUĞUNUN ABC’Sİ (14-19. YÜZYIL): Okay Sütçüoğlu. 13,5 X 21 santim, 565 sayfa. (Târih Araştırmaları)
Ülkenin kalbinin attığı TBMM, ülke meselelerinin konuşulup çözüme kavuşturulduğu meselelerden ziyade, renkli ve ibret dolu olaylara sahne olmasıyla hafızalarda yer ediyor.
Dünyaya bakış açımız hissettiğimiz duygulara bağlıdır. Öfkeli olduğumuzda etrafımızdaki her şey bize yanlış gelir. Havaya bile kızarız. Mutlaka kızacak bir şey buluruz. Üzgün olduğumuzda her şey bize üzüntü verir. Ağlamak isteriz. Ağaçlar, yağmur, her şey bizi hüzünlendirir.
Resmî lügatimizde "dirlik mayası" neden bulunmuyor? "Birlikte dirlik etmek" kadar güzel bir tâbiri kabul etmeyen resmî lügatte "dirlik mayası" ne arar?
“Yürümek en iyi ilaçtır “-Hipokrat. Sağlık fizik, mental ve psikolojik olarak bütün fonksiyonları iyi karakterli vücut olarak tarif edilir. Sağlığın olması, sürdürülmesi ve korunması için yapılan her iş, sağlanan her imkân önemlidir. Yazımın bu çerçevede değerlendirilmesini isterim. Şehrimiz özellikle Kocaeli Büyükşehir Belediyesi statüsü kazanmasından sonra sağlığımıza dolaylı olarak etki eden park, bahçe, yüzme havuzu, spor tesisleri, yürüyüş yolu, doğal yürüyüş parkurları gibi imkanlarını artırmıştır. Kocaeli’mizde küçüklü büyüklü parklarla birlikte okul bahçelerine, cami avlularına, köylere kadar yapılan spor aletli binlerce yerimizin olması ayrı bir imkandır.
Bir varmış bir yokmuş. İnsanların derdi çokmuş. En iyisi tatlı yiyip tatlı konuşmak. Tencere yuvarlanmış yuvarlanmış kapağını bulmuş. Mutluluk ormanında dert keder yokmuş. Komşu çocukları birbirleriyle oynarlarmış hem de hiç kavga gürültü etmeden...
Yaşı, yüz yılı aşan Türk Yurdu Dergisi’nin son baskısı, Aralık 2023 tarihî itibariyle “CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI ÖZEL SAYISI” olarak yayınlandı.
Ben hüzün solarken Ben saçımı yolarken Ben deryayı ummana dalarken Seninki sevgiden öte Gönül e ğ lemekti sanki.
Emeklilikte bütün makam ve mevkiler geride kalmıştır. Çok önemli iki sermayemiz vardır. Biri ailemiz, diğeri de dostlarımız.
İnsanlığı kara kara düşündüren en büyük endişe; “acaba dünyanın geleceğinin nasıl olacak ve genç kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacağıdır.”
Seçmensiz demokrasilerde seçimlerle değişmeyen, ömür boyu başkanlık peşinde koşanların elinde, barış dünyası savaş dünyasına dönüşüyor.
Coğrafya dilimlerini, toprak parçalarını vatan yapmak zordur. Çağımızda vatanı korumak, onu kalkındırmak, üzerinde yaşayan ‘millet’ denilen insanlar topluluğunun bağımsız yaşamasını sağlamak, daha da zorlaşmıştır. Devlet kurmak, devleti yaşatmak ve güçlü kılmak da öyle… Devletler; içeride güven ve huzuru sağlamak, dışta caydırıcı ve itibarlı olmak mecbûriyetindedirler. Aksi takdirde içeride birliği, dış güçler karşısında bağımsızlıklarını koruyamazlar. Devletler ya güçlü olacaklar veya zayıf kalıp diğer devletlerin yönetimi altında girmek mecbûriyetinde kalacaklardır.
Doğru ve güçlü soru, kişiye güç ve ilham verir. Motive eder. Kişinin doğru seçimler yapmasını destekler. Güçlü sorular düşüncelerinizi berraklaştırır. Bazı sorular içinizdeki ateşi zayıflatır, bazıları canlandırır. Kaliteli sorular, kaliteli hayat oluşturur.
Fikir ve düşünce dünyamızın son dönemlerdeki en değerli isimlerinden biri olan Mustafa Çalık alemi bekaya intikal eyledi; altmış yedi yıllık ömrünün, varlığını idrak ettiği yaşlardan başlayan kısmının tamamını son nefesine kadar her anlamda “bir cephedeymiş gibi yaşadı.” Mütefekkir sıfatını hakkeden düşünen bir beyin, kıvrak bir zekâ, cesur bir yürek, düşünen, yazan, konuşan, görüş ve düşüncelerini her ortamda herkese karşı başarıyla savunan örnek bir Türk münevveriydi.
Descartes meşhur şüphesiyle başlangıç noktasını koydu. “Düşünüyorum o hâlde varım” diyerek düşünceyi insan varlığının ispatı saydı. Ama nice düşünmeyen vücutların bulunduğu dünyamızda sâdece düşünmek insan varlığının ispatı sayılabilir mi?
Nietzsche: ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim’ diyerek anlaşılamadığını ifade eder. Necip Fazıl’da aynı dertten yakınır; anlaşılamamaktan…
"Seyyid" diye tanınan veyâ tanıtılan ne çok kişi var, mâşallah! Bunların gerçeğini sahtesinden ayırt etmek bugün çok zor. Velâkin işte tam bu noktada dur! Dur ve bana kulak ver.
Bir varmış bir yokmuş insanların derdi çokmuş oturup düşünmüşler bari. Arın derdi çokmuş. Oturup düşünmüşler tatlı yiyelim tatlı konuşalım derken tencere yuvarlanmış yuvarlanmış gitmiş kapağını bulmuş.