Başarı, mutluluk getirir mi? Değerli olmak, başarılı olmaya bağlı mıdır? Değerimizi işimiz mi belirler?
Dilin tetiği bozuldu, mantık tökezliyor, söz ayağa düştü... Şiirin iflâhı kesildi, edebiyat soldu, yazılar dişe dokunmaz oldu... Şimdi yazarsın da ne yazarsın?
‘’Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir…’’ (William Blake) İşte yine bir Kıbrıs görüşmesi… Bu defa da Cenevre’de, 28 Haziran 2017’de…
Bu yılın Ramazanı kemale erdi. Allah’a şükür bayrama girdik. Ramazan’ın bizden onbir ay süresince ayrılması, ister istemez bir burukluk yaşatıyor. Yeniden bu zamanı yaşamanın hasretine nasıl katlanırım diye içerleniyorsunuz.
‘Muhakkak ki Allah; iyiliği, akrabaya yardımı emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’ (1)
Dün, ramazan pidesi almak için fırına gitmiştim. Sıradakilerden birisi pide yerine, iki ekmek istedi fırıncıdan. Sıra bana geldiğinde sessizce sordum; “niye pide almadı” diye. “Pide pahalı geliyor”, durumu iyi değil dedi.
Pek çok insan, başkaları kendisi için onay vermediği zaman, kendini aşağılanmış hissediyor. İçlerinde onaylanmama korkusu oluşmuş. Bu korku insanları depresyona yatkın hale getiriyor. Mutlu olmaları için başkalarının onayına ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlar.
Dünyanın gündüzden aydınlık gecesi kadir gecesidir. Kadir gecesi insanın Allah’ın kelamı ve sözleriyle buluştuğu bir zamandır. Bu zamana Kadir Gecesi diyen de Yüce Allah’tır.
Ramazan ayının kudsiyet ve bereketini bildiren şu uzun hadis-i şerifin her bir cümlesi, bizlere ebediyetten müjdeler vermekte, Cennet nimetleri gibi gönlümüzü ferahlandırmaktadır.
Ankebut süresinin ikinci ayetinde Allah, “Biz inandık diyenleri” kendi hallerine bırakmayacağını açıklar. Onları sınayacağını, imtihan edeceğini veya fitne ile karşılaştırıp samimiyetlerini herkesin anlayacağı şekilde açıklayacağını belirtir.
Dokuzuncu Kocaeli Kitap Fuarı, ilimize, özellikle de çocuklara; kitaplarla tanışma, yararlı etkinliklerle buluşma adına, bulunmaz fırsatlar sunarak sona erdi.
Vatan; Bayrağımızdaki ‘Ay’dır, ‘Yıldız’dır, Vatan; uğruna seve, seve hayatını feda etmeyi göze almaktır, Bir ve beraber olmak, ülkemize kast eden düşmanlara, düşmanlıklara onurunla karşı koymaktır.
Efendimiz (sav), “çalışanların hakkını alın teri kurumadan veriniz”, buyurmuşlardır. Çalışanların alın terinin kudsiyetinin tespiti, dışardan göründüğü kadar kolay değildir.
Güzel Türkçemiz, kelime yapısı ve hazinesi, cümle kuruluşu ve alfabesi yüzyıldır çok ağır tahribata mâruz bırakılmıştır. İç ve dış tahrip güçleri, milletimizin diline bağlılığına inat, bozarak değiştirmek için bütün gücüyle çalışmaktadır.
Önce mutluluğu tanımlamaya çalışalım, sonra onu belirleyen faktörleri sıralayalım.
Son günlerde yine görsel ve yazılı medyada okullarda öğrencilere yönelik şiddet olaylarına rastlamaktayız. Yürekleri hassas, geleceğimizin göz bebeği bu çocuklar niçin dövülür acaba?
Günümüzde Müslümanların en temel sorunlarından birisi, din temelli gruplaşmalar, hizipleşmelerdir. Kur’an, “hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” derken, Hz. Muhammed, mü’minlerin kardeş olduklarını belirtirken, Müslümanlar, maalesef din anlayışları yüzünden gittikçe daha da küçük guruplara ayrılmaktadırlar.
Anadolu’da ve Balkanlarda İslamiyet’i tebliğ görevini ifa eden Türk derviş ve erenlerindendir. [1] Türkistan topraklarında dünyaya geldiği bilinmekle birlikte, doğum tarihi kayıtlara intikal etmemiştir. Asıl adı bâzı kaynaklara göre Muhammed Buharî , bâzı kaynaklara göre de Şerif Hızır ’dır.
Ahlak, insanın ve insanlığın doğuş, gelişme, olgunlaşma ve var olma bakımından kendisine tabi olduğu ilkeler, kurallar ve değerler anlamına gelir. Bütün insanlar tabii denilen bu ahlaka göre davranırlar.
Mutluluk ve mutsuzluğun hem ruhsal hem de bedensel belirtileri vardır. Beynini doğru ve iyi kullanabilen kişi, beyninde mutluluk hormonlarının salgılanmasını sağlar.