“Biz milliyet fikirlerini tatbike çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle gidermeye çalışmalıyız… Osmanlı İmparatorluğu içindeki çok çeşitli topluluklar, hep milli inançlarına sarılarak, milliyetçilik idealinin gücü ile kendilerini kurtardılar. Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmuş olduğumuzmuş. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı, hissi, fikri ve fiili olarak, bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim.’’ (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Dış politikamızı özetleyen, slogan şeklindeki şu iki cümle, sık sık kullanılır. Birincisi: ‘ Yurtta sulh, cihanda sulh ’ İkincisi: ‘ Bizim, kimsenin toprağında gözümüz yoktur. Başkalarının da toprağımızda gözünün olmamasını arzu ederiz’
Türkiye, Yunanistan kurulduğundan beri Kıbrıs istisna, komşusuna karşı hep bir kayıp içinde ve çok ezik bir ülke olarak davranmakta!
Doğduğum andan, ortaokulu bitirdiğim 1973 yılına kadar davar çobanlığı yaptım. İlçemiz Bucak’ın hemen kuzeyindeki Hökez dağında 150-200 civarında davar sürümüz olurdu.
Örnek insanlar ruhsal yönden önemli derecede gelişme göstermişlerdir. Olaylara ve insanlara yüksek bilinç düzeyinden bakarlar.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk insanında, sağlıklı bir zihniyet değişikliğini gerçekleştirememiştir. Bugün, sağ eğilimli aydın da, sol eğilimli aydın da, bir türlü “demokrat” olamamaktadır; çünkü kültürümüz, kültürümüze bakışımız tutarlı değildir.
Ülkeye, neresinden bakarsak bakalım, bir bölünme, parçalanma endişesini görmüyor muyuz?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, kuruluş anayasasında da belirtildiği gibi; bağımsız ve egemen bir devlettir.
Kültür, bir milleti, diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamıdır. Bu toplam içerisinde en önemli iki unsurdan biri din ise, diğeri dildir. Türk milleti tarihte; vatanını, bayrağını ve hatt a d inini değiştirmiş, dilini asl a d eğiştirmemiştir.
Daha önce adına makaleler ve şiirler yazdığım öz anam Ayşe Hanım (Ülkü) COŞKUNER’i, 13 Ekim 2003 tarihinde sevdiğine yolcu etmiştik. Bugün bana hiçbir yakınlığı olmadan, hiçbir zorunluluğu olmadan, tamamen insani duygularla, uzun süre annelik yapmış olan Rahime annemden bahsedeceğim.
Hemen her şeyin tüketilmek amacıyla üretildiği bir çağda yaşıyoruz. Hayatın her anı geçicilikle dolu, ya da esasında boş. Moda, kavram olarak artık sadece geçiciliği anlatır hâle gelmiştir. Dolayısıyla geleneğin özü olan kalıcılık artık ortadan kalkmaktadır.
Hayatımızın yönetimini başkalarının eline bırakarak zihinsel sükûnete ulaşamayız. Zamanının büyük kısmını başkalarını düşünmekle geçiren kimse sanki zihnini kiraya vermiş gibidir.
Türkiye’de din alanındaki bilgi boşluğu, tahmin edilebilecek olanın çok ötesindedir. Bu durum, bir kısım insanların bilmedikleri şeyin düşmanı olmalarına yol açtığı gibi, bazı insanların saf temiz dinî duygularının, başta siyasîler olmak üzere, bazı odaklar ve kişiler tarafından acımasızca sömürülmesine, hatta insanların yaşama sevinçlerini yitirmelerine bile sebep olabilmektedir.
Asıl adı: Numân bin Sabit ’tir . Künyesi: Numân bin Sabit bin El-Numân Zota veya Zevta’ dır.
‘’O, Jandarma Genel Komutanlığı tarihinde bir ilkti. Ama onda öylesine büyük bir vicdan varmış ki, o ilklere bir ilk daha ekledi.’’
Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) organizasyonuna üye olmak istediğine dair başvurusu ile ilgili görüşmeler 28 Eylül 1959 tarihinde başladı.
Türkiye'de "Târîhinden uzak, kendi târîhini okuyamayan, kendi annesinin Türkçesini konuşamayan bir nesil ” olduğunu söyleyen TDK Reîsi Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN 'in dikkat çeken başka sözleri de var.
Yolumuzu bilerek ve kasden kaybedilmiş Türk yurtlarına çeviriyoruz, Allah'ta nasip ediyor, bizde gidiyoruz...
Nazar, hayranlık, aşırı beğenme ve kıskançlığın etkisi ile gözlerden yayılan ışınların meydana getirdiği, nesnelerin bozulmasına, kırılmasına, eğer insansa sağlığın kötüleşmesine sebep olan olaydır.
Eskiler ‘ Âdab-ı Muaşeret Kaideleri ’ diyorlardı. Günümüzde ‘ Görgü Kuralları ’ olarak anılıyor. İsmi ne olursa olsun bu kavram, bir arada yaşayan toplum fertlerinin daha rahat, daha huzurlu ve zevkli yaşamalarını sağlamak maksadına yöneliktir.