Geçtiğimiz hafta sonu Milli Düşünce Derneği İstanbul Şubesinde bir konferansa katıldım. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklının kitabı sergide satışa sunulmuştu. Başlık ilgimi çekti “Vahyin hedeflediği toplum” bir göz attım ve kitabı satın aldım.
Bir devlet düşünün! Kurulalı tam 36 yıl olmuş ama Türkiye’nin dışında tanıyan başka bir devlet yoktur! Adı: Kuzey Kıbrıs değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir.
Eskiden bu kadar fazla kadın cinayetleri olmazdı.
Önceki yazıda, Türkiye Devleti’nin ordusu gelerek Orta Doğu’yu Haçlı yönetimlerinden ve hegemonyasından kurtardı demiştik ya¸ ne demek istediğimi pek çok okuyucumuz anlayamamış, haklılar. Çünkü HAMAGA’lar kullanılarak bize kendi tarihimiz öğretilmedi, Haçlıların bize öğretmek istedikleri, bizim tarihimizmiş gibi önümüze konulmuş sözde tarihlerdir.
Dr. Metin Eriş Bey’in Başkanı olduğu KÜLTÜR KONSEYİ’nin tertip ettiği Mehmet TURGUT’u Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma: (26 Eylül 2019 Perşembe, İstanbul Ticaret Odası Merkez Binası)
Osmanlı padişahı III. Murad Çağı'nda, Dağıstan, Gürcistan ve Şirvan'ın fethine karar verildi. 1 Ocak 1578'de Şeyhülislâmın fetvasını alan Serdar Lala Mustafa Paşa, Safevîler üzerine sefere çıktı.
Stratejik öneminden dolayı devamlı düşman ülkelerin hedefinde olan ve defalarca istila edilen Erzurum, coğrafi şartları itibarıyla da zaman zaman deprem ve sel gibi felaketlerle karşı karşıya kalmıştır.
Küçük bir yerleşim birimine çekilerek, dünyadaki gelişmelerden uzak durmanın, imkansız olduğu bir dönemde, gönül hazinelerinin zenginleştirilmesi, bütün insanlık için hayati önem taşımaktadır. Evlerin, caddelerin, mahallelerin birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları gibi, şehirler, ülkeler ve kıtalar da birbirleriyle iletişim ve etkileşim içindedirler. Artık şehirleri, ülkeleri, kıtaları siyasal sınırlarla birbirinden ayırmak ve silahlı güçlerle korumak mümkün değildir.
“Ham pişkinin halinden anlamaz, o halde sözü kısa kesmek gerek” diyen Hz. Mevlana’yı anlamış olsak enerjimizi ve zamanımızı boşuna harcamamış oluruz.
Kültürümüzü Yaşatalım Çevre ve Doğayı Koruyalım. Çocukluk yıllarımızı yaşamak ve geçmişe yolculuğa çıkmak için sonbaharda köylerimiz çok daha güzel, sakin ve sessiz olur.
(Onun ebediyete intikali ile gerçekten bir tarih göçmüştü…) Tarih: 10 Kas ım 1938, Perşembe, saat: 09.00 Yer: Dolmabahçe Sarayı – İstanbul Tanık: Atatürk’ün Genel Sekreteri, Hasan Rıza Soyak anlatıyor:
Atatürk zeki, akıllı ve büyük bir kumandan, büyük bir insan, değerli bir devlet adamı ve ileri görüşlü, pratik bir politikacıydı. Bir teorisyen veya ideolog değildi. Buna özenmedi de. Batı’daki gelişmelerden geri kalmış olan toplumumuzu köklü bir değişikliğe uğratmak, Batılılarla aradaki mesafeyi kapatmak ve Osmanlı devlet adamı ve idârecilerinin 250 yıldan beri yapmak isteyip de yapamadıklarını kısa zamanda yapmak istiyordu. Aslında bunu yapmak için yeni bir ideolojiye de ihtiyaç yoktu.
Ispanak, çocukluğumuzda zorla yediğimiz, yetişkinliğimizde sevmeye başladığımız, yaşlılığımızda en çok sevdiğimiz sebzedir. Ispanağı sevmeyen ağzına sürmeyen çocuklara “Temel Reis “ çizgi filmi izletilirdi. Temel Reis, rakibi karşısında zora düştüğünde Ispanak konservesini açar midesine indirir ve bir anda pazıları şişer rakibini perişan ederdi. İşte bunu gören çocuklar bir nebze olsun ıspanağa sempati duyardı.
İstanbul’un en dindar semti olan Fatih’te bir aile dramı yaşandı. Maddi sıkıntı yaşayan dört kardeşin siyanür içip hayata veda etmeleri yoğun ülke gündemi içerisinde kısa bir haber olarak geçti.
Şehirler ve kuruluşlar, herşey sürekli değişir. Şehirlerin ve kuruluşların, zaman içinde değişmelerine direnilmez. Çünkü, zamanı gelmiş bir doğum gibi, zamanı gelmiş bir değişimin önünde hiçbir güç duramaz. Bu yüzden, değişime karşı durulmaz, değişim yönlendirilir. Değişimi yönlendirmede ana ilke: Değişerek gelişmek, gelişerek değişmektir. Dünyada bir kuruluş, bir şehir, ne kadar değişirse, o kadar gelişir.
Kudüs’ün yeniden Müslümanların eline geçmesi Avrupa’daki Haçlıların ve özellikle de Papa Üçüncü Clemens’ın hiç hoşuna gitmemişti. Gerçi Kudüs’teki Hıristiyanlar kendi krallıklarından daha rahattılar. Ayrıca o yöredeki diğer Hıristiyan yönetimleri ki bunların en önemlileri; Hatay Prensliği ve Trablus (Şam) Kontluğu aynen görevlerinin başındaydılar; başlarına buyruk, kimseye hesap vermeden kendi egemenlik alanlarında hükümlerini sürdürmekteydiler. O kadar ki; kendi yörelerindeki Müslümanları çeşitli baskılarla göçe bile zorluyorlardı.
Kıpçaklar, 1068'de Rus knezlerinin müttefik kuvvetlerini yenerek güney Rusya sahasına yerleştiler. 1080'lerde Balkaş gölünden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara Kıpçak Eli/Komania deniliyordu.
Dr. Metin Eriş Bey’in Başkanı olduğu KÜLTÜR KONSEYİ’nin tertip ettiği Mehmet TURGUT’u Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma: (26 Eylül 2019 Perşembe, İstanbul Ticaret Odası Merkez Binası)
Türkiye'de ve dünya da bir sürü gelişme yaşanıyor. Hoş bunlar her zaman olur. Ancak bu gelişmeler gün gelir ortaya bir sonuç çıkartır. Biz de eğer bu sonuçları öngörememişsek başımıza her gelene razı olmak zorunda kalırız.