Tabîbin (hekîm, doktor), önüne gelen hasta için başta yapması gereken en mühim şey, hastanın hastalığına doğru bir teşhis koymaktır. Zîrâ, teşhîs yanlış olursa tedâvî de yanlış olur ve hastanın iyileştirilmesi ümidi ortadan kalkar. Bu ölçü, cemiyetlerin ve milletlerin ictimâî-sosyal mesele (problem)lerinde de aynen geçerlidir.
Tam dengeli insan bulmak çok zordur. Birçok insanın zayıf noktaları vardır. Bazen bu zayıf noktaların farkına varırız, bazen onları göremeyiz. İnsanlar en azından bir yönüyle zayıf noktalara sahiptirler. Ana babalar ve eğitimciler çocuğun zayıf noktalarını fark edip o noktaların kuvvetlendirmeye çalışsalar, çocuklara en büyük hizmeti yapmış olurlar.
Bayram; sevgi, mutluluk ve coşkudur. Bayram, birlik ve beraberliktir. Bayram, yardım ve dayanışmadır. Bayram; dostluk, vefa ve ziyarettir.
“Alemde hiçbir delil kalmasa bir mikrobun hayâtı bana Allah’ın varolduğunu ispata yeter.” Loui Pasteur
97 yıldır hür ve bağımsız yaşamanın keyfini sürdüğümüz ülkemizde bugünleri borçlu olduğumuz ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK; en büyük eserim diyerek övündüğü ‘’Türkiye Cumhuriyetini’’ bu cumhuriyeti kuran halkına yani bize emanet ederken; her türlü ahvalde güvendiği Türk ulusuna seslenerek:
Kurban, eski çağlardan itibâren inanç kültürlerinin önemli bir geleneği olagelmiştir. Hazret-i Âdem’in oğullarından Habil, hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı. Semiz bir koçu kurban ettiğine dâir, Kur’an-ı Kerim’de âyet vardır.
Ben anarşinin yoğun yaşandığı 1970'li yıllarda Eğitim Enstitüsünde yöneticilik ve öğretmenlik yaptım. Anarşi döneminde bile Öğretmen Liseleri, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okullarında daha kaliteli öğretmen yetişiyordu.
Bilgi ve bilgeliğe sevdalı, Bilge Sultan Fatih’in, İkinci Roma’yı İstanbul’a dönüştürmesinin ardından Anadolu insanına büyük fetih kapıları açılmıştır. Bilgeliğe dönüşen bilgiyi, yitirdikleri paha biçilmez bir hazine olarak gören Türkler, bilgi ve bilgeliğin peşinde Asya’nın içlerinden Avrupa’nın içlerine doğru, uzun bir bilgelik yolculuğuna çıkmışlardır. Yeryüzünde bilgelik yitirilse, Bilgelerin Sultanı Mevlana’nın izini sürenler, yitirilen bilgeliliği zenginleşmiş olarak tekrar bulurlar.
Bilindiği üzere, 21 Mart 2020 tarihinde 65 yaş üzerinde bulunan vatandaşlara konulan sokağa çıkma yasağı 3 ay kadar devam eti. Bu süre zarfında yaşlılar evden dışarı adımını dahi atamadı.
Önceki gün, Bucak Barbaros mahallemizde akşam yürüyüşü yapıyordum. Yol üzeri komşumuzun evinin önünde üç komşu ve benim tanıyamadığım bir vatandaş sohbet ediyorlardı. Selamlaştıktan sonra beni tanıyıp tanımadıklarını sordular yabancı olana.
Ayasofya müze olduktan sonraki, ilk namaz ne zaman kılındı? 1965 yılında Rasim Cinisli MTTB Genel Başkanı seçildi. MTTB’de bu değişimle idrak, şuur, eylem ve dinamizm tamamen dönüştü. İlk faaliyetlerinden biri İstanbul Beyazıt Meydanında 29 Mayıs günü Fetih Mitingi oldu. Ben lise öğrencisiyim. Vefa’dan koşarak geldim mitinge. İsimlerini bildiğim, kitaplarını ve yazılarını okuduğum ama ilk defa gördüğüm aydınlar birbiri ardından konuşuyordu bu mitingde. Aklımda kaldığı kadarıyla Rasim Cinisli, Ahmet Kabaklı, Nevzat Yalçıntaş, İlhan Egemen Darendelioğlu, Nizamettin Nazif ve Mustafa Yazgan heyecanlı ve dolu dolu konuşmalar yaptılar.
Karakter, küçük yaşlardan itibaren içinde yaşanan toplumun değer yargılarının benimsenmesi ile oluşur.
Osmanlı pâdişahlarının hemen hepsi müzik ile yakından ilgilenmişlerdir. Bu damar; Fâtih Sultan Mehmed Han’ın babası Sultan İkinci Murad Han ile başladı. Çok değerli bestelerinden yalnızca 2 tanesi günümüze intikal etmiştir: Nevâ Peşrev ve Evc makamında saz semâisi.
Dün tüm dünyanın gözü İstanbul’da idi. 86 yıl sonra Ayasofya- i Kebir Camiinde Cuma namazı kılındı. Ayasofya 86 yıl boyunca gündemden hiç düşmedi, milliyetçi- muhafazakâr camianın “ Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın “ sloganı 86 yıl boyunca zihinlerde güncelliğini korudu.
Çok kısa olarak cevap vereyim, gençliğimden beri kalbime yerleşmiş o büyülü Fetih rüyası ile cevap vereyim. “AÇILSIN”… Amma, orada ilk Cuma namazını kıldıran Ak Şemseddin’in ve bu fetihle yeni bir çağ açan Fâtih Sultan Mehmed’in, bütün fetih şehitlerinin ruhlarını, her sıkıştıkça bu mübarek fethin üzerinden oy hesabı yaparak rahatsız edenlerin çirkin ve ucuz bir siyâsetle kirlenmiş elleriyle açılmasın.
97 yıl önce 24 Temmuz 1924’de imzaladığımız Lozan Antlaşması, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerine kurulan Türkiye Devleti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin uluslararası toplumda resmen tanınması anlamında büyük önem taşır.
1838 yılında imzaladığı Baltalimanı Anlaşması ile emperyalist ülkelere büyük kolaylıklar sağlayan, İngiltere, Fransa gibi ülkelerden yüksek faizle borç alan ve bu borçları ödeyemeyip 93 Harbi’nden önce iflas etme noktasına gelen, 1881 yılında Duyunu Umumiye ile gelir kaynaklarına el konulan, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarından yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni (30 Ekim 1918) imzalamasından sonra emperyalist ülkeler Türklüğün son kalesi olan Anadolu’yu işgale etmeye başlamışlar, Doğu Anadolu’da bir Ermenistan devletinin kurulmasını dahi kararlaştırmışlardı.
Zaman çok hızlı geçiyor. İlk kez yurt dışına 28 yıl önce gitmiştim. Dönemin Gebze Belediye Başkanı Mehmet Emin Akın’dan, kültür gezisi için yurtdışına davet almıştım. Gebze Belediyesi Kültür Sanat Merkezi (BEKSEM) ekibi, 31. Uluslararası Balkan Ülkeleri Festivaline katılmak üzere karayolu ile Bulgaristan üzerinden Makedonya’ya gidecek.
Mustafa Kemal Paşa, Amasya Tamimi ile ordu komutanlıklarına ve gerekli gördüğü yerlere, Erzurum Kongresi’ne delege göndermelerini bildirmişti. Toplantıya yurdun çeşitli bölgelerinden gelmiş 56 temsilci katıldı.