Açmıştım kollarımı ak güvercin misali Tereddütün niye ki dalaydın ya sevdiğim Arş-ı Alem üstünden Kaf Dağları masalı Sundum altın tepside alaydın ya sevdiğim
Bütün dünyayı dokuz aydır tehdit eden, milyonlarca insanın hasta olmasına, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan COVİD-19 salgını ülkemizde yayılmaya devam ediyor. Vaka ve cihaza bağlı ağır hasta sayıları giderek artıyor. Bu gelişmelerden bütün sektörler etkilendi. Fakat bu sektörler içinde en çok etkilenen eğitim sektörü oldu.
Dil, insanların doğumundan ölümüne kadar ömür boyu kullandığı ifâde vasıtasıdır. İnsan topluluklarını millet hâline getiren kültürün ana unsurudur. Dil bozulursa; kültür… kültür bozulursa millet dağılır ve insan kalabalıkları hâline dönüşür. Neticede vatan elden çıkar. O halde dilimizi kaybedersek, candan aziz vatanımız dâhil, kaybedecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.
Üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen her 17 Ağustosta bu söz kulağımda çınlıyor. “Sesimi duyan var mı“ Ben Marmara depremini İstanbul’da yaşadım çok şükür ailemden ve yakınlarımdan ölen ya da yaralanan olmadı. Yalova’da ve Gölcükte göçük altında kalan vefat haberini aldığımız tanıdıklarımız vardı.
Tabîbin (hekîm, doktor), önüne gelen hasta için başta yapması gereken en mühim şey, hastanın hastalığına doğru bir teşhis koymaktır. Zîrâ, teşhîs yanlış olursa tedâvî de yanlış olur ve hastanın iyileştirilmesi ümidi ortadan kalkar. Bu ölçü, cemiyetlerin ve milletlerin ictimâî-sosyal mesele (problem)lerinde de aynen geçerlidir.
“Evren her insana yaptığının aynısını iade eder. Gülümsediğiniz zaman o da size gülümser, kaşlarınızı çattığınız zaman o da size kaşlarını çatar. Dünyayı severseniz etrafınızda sizi seven insanlar bulacaksınız ve tabiat bütün hazinelerini önünüze serecektir” diyen Zimmerman ne kadar haklıdır.
Bir düşünün bakalım! Bundan tam 46 yıl önce Türk askeri adaya gelmemiş, Kıbrıs’ın kuzeyi Türk’ün olmasaydı? Rum’un insafına terk edilmiş Kıbrıs’ta neler olacak, o günlerin izleri bugünlere nasıl yansıyacaktı?
Düzenli spor yapmak, hayatımızda önemli bir zaman ve enerji istiyor. İş, okul, aile, arkadaşlar ve sorumluluklar arasında düzenli spor yapmaya vakit bulmak zor olabiliyor. Spor benim hayatımın her zaman değişilmez bir parçası oldu. Ancak profesyonel sporcu olmadığım için son üç seneye kadar maalesef sporu düzenli yapamadım.
2019 yılının Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan ve bütün dünyanın hesaplarını alt üst eden Covid 19 hız kesmeden insanlığı tehdit ediyor.
1876-1924 yılları arasında yaşayan Ziya Gökalp’in ortaya koyduğu sisteminin alt yapısını oluşturan ve en olgun sayılan eseri Türkçülüğün Esasları ’dır. Bu eser Gökalp'in Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı eserinden, çoğuyla pratik yönden olmak üzere, özellikle muhtevâsındaki Türkçülüğün Programı bölümüyle, farklılık gösterir ve daha ziyâde Türkleşmek yönünün ağır basmasıyla öncekinin bir sergilemesi mâhiyetindedir.
Bugün, bir “bilim cinayetini” ele alacağız. Adı: Medical Capacity-Building in War-Torn Nations: Kurdistan, Iraq as a Model. Türkçesi: Savaşın Yıkık Ülkelerinde Tıbbi Kapasite Geliştirme: Bir Model Olarak Kürdistan, Irak. Yazarı: Zibari R. başkanlığında 7 kişilik ekip. Yayın tarihi: 17 Haziran 2020. DOI: https://doi.org/10.1016/j.jamcollsurg.2020.05.024 Yayım yeri: Journal of the American College of Surgeons (JACS) (Amerikan Cerrahlar Birliği).
Türk İstiklal Harbi, 23 Nisan 1920’de milletin temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından sonra başlatılmış ve bu meclisin kararlarıyla yönetilmiştir. Ülkede bu meclisin seçtiği Meclis Hükümeti ile yönetilmiştir.
Dünyanın bütün ülkelerinde, üniversiteler toplumlarının eğitim ve kültür dünyasına katkıda bulunan kurumların başında gelirler. Ülkelerin gelecekteki başarıları, bugünden eğitime yaptıkları yatırımlardan kaynaklanır. Eğitime yapılan yatırımlar, uzun dönemde getirisi, en büyük olan yatırımlardır. Dünyanın hiçbir yerinde eğitim seviyesi küçük, üretim seviyesi büyük ülke yoktur. Ekonomiyi geliştirmede eğitim sermayesi, finansal sermayeden daha önemlidir.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Tarhan, kaleme aldığı yazıda İstanbul sözleşmesinin satır aralarını okuyalım tavsiyesinde bulundu. İşte Tarhan’ın kaleme aldığı yazı;
(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM) “Türk Milleti’nin evlâtlarını doğru bilgiler ışığı ile aydınlatma hareketi”ni, YÛNUS EMRE ve ESERİ ile başlatmayı uygun gördük. Bu karârımızın, pek mühim ve pek çok gerekçeleri var. Cümleden birkaçını sayalım:
Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri (1210-1273) Uluğ Türkistan’dan Anadolu’ya gelen, içlerinde Yunus Emre ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’nin de bulunduğu, sayısı binleri aşan diğer Horasan Erenleri gibi bir Türkmen’dir. Tasavvuf ehlidir ve İslâm dışı kabul edilebilecek Hurûfi ve Batînî görüşlere sâhip değildir. Onun, aşağıdaki paragrafta özetlenen şu görüşü, Müslüman Türkler arasında çok yaygın olarak bilinir.
Akdeniz jeopolitiğinin önemi, bu yüzyılın başlarında denizin altında ekonomik değeri yüksek petrol ve doğalgaz yatakları olduğunun anlaşılmasıyla birlikte daha da arttı. Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler bir yandan bu rezervleri kullanılır hale getirmeye çalışırken diğer yandan alandaki haklarını uluslararası hukuka uygun tarzda güçlendirmek için girişim başlattılar.
Türkiye’de son günlerde Kovit-19 vakaları artınca herkes bu soruyu sormaya başladı. Okullar açılsın mı, açılmasın mı? Geçen gün bir eğitimci arkadaşım sosyal medya üzerinden konuyla ilgili iki ayrı anket yayınlamış.
Atinalı Filozof Salon’a sormuşlar: “Genç kalmanın sırrı, hikmeti nedir?” Filozof, “Her gün yeni bir şey öğrenmek” cevabını vermiş.
Bugün size, 41 yıl önce, 08.08.1979'da Sayın Hicran Göze'nin Tercüman gazetesindeki bir sunacağım. Orta yaş grubunun çok iyi tanıdığı merhum Ergun GÖZE ağabeyimizin hanımının kaleminden, birlikte okuyalım istedim. Düşünenler için anlamlı bir yazı!