1922 senesinin Haziran’ı… Meclisin homurdanmasına, muhalefetin iyice azmasına rağmen ordu Sakarya zaferinden aylar geçtiği halde kıpırdamıyordu. Sakarya’da dökülen kanlara hebâ olmuş gibi bakılıyor, Yunan’ın artık Anadolu’ya iyice yerleştiğine inanılıyordu. İsmet Paşa’nın karargâhına gelen Fevzi Paşa “ Ben artık Ankara’ya gidemem “ diye sızlanıyor, Ankara’da “Bize yapmadıkları kalmıyor, Mustafa Kemal Paşa’nın çekmediği yok” diyordu.
Şehir potansiyellerinin ortaya çıkarılması ve değerlendirilmesiyle, marka şehirlerin oluşmasında belediyelerin üzerlerine büyük görevler düşmektedir.
“Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum İtil’le, Tuna’yla, Nil’le konuşurdum. “Sangaryos’u “Sakarya” yapan, “İkonyum’u “Konya”yapan Dille konuşurdum.” Arif Nihat Asya
60 milyon sivil ve askerin hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı, 8 Mayıs 1945’de Almanya’nın, 9 Mayıs’ta Nagazaki’ye atom bombası atılması üzerine Japonya’nın “kayıtsız-şartsız” teslim olmalarıyla son buldu. Dünyada siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik dengeler değişip “iki kutuplu” yeni bir düzen oluşurken Türkiye de doğal olarak bu gelişmelerden büyük ölçüde etkilendi.
20 Ekim 1921'de Ankara Hükûmeti ile Fransa arasında anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Fransa, İngiltere’ye karşı Türkiye ile işbirliği yaptı. Bu anlaşma üzerine İtalya da Türkiye lehine hareket etti ve Antalya bölgesinden çekildi.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından bu yıl 32’incisi düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası Yüzme yarışına Türk sporcular damgasını vurdu. Dünyanın Asya’dan Avrupa’ya yüzülen tek organizasyonu olan “Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışında” kadınlarda Hilal Zeynep Saraç 47 dakika 52 saniye, erkeklerde ise Mustafa Sevenay 46 dakika 1 saniye ile genel klasmanda boğazın şampiyonları oldular.
Şehirlerin kalkınmasında ve gelişmesinde yerel yönetimlerin önemli bir rol üstlendikleri tartışılmaz bir konudur.
İstanbul Türklerin Avrupa’ya, Kazan Rusların Asya’ya açılma kapısı olmuştur. Avrasya ekseninde Türkiye ve Rusya, iki vazgeçilmez ülkedir. Türkiye’nin Avrupa’ya, Rusya’nın Asya’ya genişlemesinde, Karadeniz en büyük rekabet alanını oluşturmuştur. Türkler ve Ruslar Karadeniz çevresinde güç kazanmak için, yüzyıllar boyunca birbirleriyle, hem yarışmışlar hem savaşmışlar. Karadeniz Osmanlı yüzyıllarında, bir “Türk Gölü”ne dönüşmüştür.
Açmıştım kollarımı ak güvercin misali Tereddütün niye ki dalaydın ya sevdiğim Arş-ı Alem üstünden Kaf Dağları masalı Sundum altın tepside alaydın ya sevdiğim
Bütün dünyayı dokuz aydır tehdit eden, milyonlarca insanın hasta olmasına, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan COVİD-19 salgını ülkemizde yayılmaya devam ediyor. Vaka ve cihaza bağlı ağır hasta sayıları giderek artıyor. Bu gelişmelerden bütün sektörler etkilendi. Fakat bu sektörler içinde en çok etkilenen eğitim sektörü oldu.
Dil, insanların doğumundan ölümüne kadar ömür boyu kullandığı ifâde vasıtasıdır. İnsan topluluklarını millet hâline getiren kültürün ana unsurudur. Dil bozulursa; kültür… kültür bozulursa millet dağılır ve insan kalabalıkları hâline dönüşür. Neticede vatan elden çıkar. O halde dilimizi kaybedersek, candan aziz vatanımız dâhil, kaybedecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.
Üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen her 17 Ağustosta bu söz kulağımda çınlıyor. “Sesimi duyan var mı“ Ben Marmara depremini İstanbul’da yaşadım çok şükür ailemden ve yakınlarımdan ölen ya da yaralanan olmadı. Yalova’da ve Gölcükte göçük altında kalan vefat haberini aldığımız tanıdıklarımız vardı.
Tabîbin (hekîm, doktor), önüne gelen hasta için başta yapması gereken en mühim şey, hastanın hastalığına doğru bir teşhis koymaktır. Zîrâ, teşhîs yanlış olursa tedâvî de yanlış olur ve hastanın iyileştirilmesi ümidi ortadan kalkar. Bu ölçü, cemiyetlerin ve milletlerin ictimâî-sosyal mesele (problem)lerinde de aynen geçerlidir.
“Evren her insana yaptığının aynısını iade eder. Gülümsediğiniz zaman o da size gülümser, kaşlarınızı çattığınız zaman o da size kaşlarını çatar. Dünyayı severseniz etrafınızda sizi seven insanlar bulacaksınız ve tabiat bütün hazinelerini önünüze serecektir” diyen Zimmerman ne kadar haklıdır.
Bir düşünün bakalım! Bundan tam 46 yıl önce Türk askeri adaya gelmemiş, Kıbrıs’ın kuzeyi Türk’ün olmasaydı? Rum’un insafına terk edilmiş Kıbrıs’ta neler olacak, o günlerin izleri bugünlere nasıl yansıyacaktı?
Düzenli spor yapmak, hayatımızda önemli bir zaman ve enerji istiyor. İş, okul, aile, arkadaşlar ve sorumluluklar arasında düzenli spor yapmaya vakit bulmak zor olabiliyor. Spor benim hayatımın her zaman değişilmez bir parçası oldu. Ancak profesyonel sporcu olmadığım için son üç seneye kadar maalesef sporu düzenli yapamadım.
2019 yılının Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan ve bütün dünyanın hesaplarını alt üst eden Covid 19 hız kesmeden insanlığı tehdit ediyor.
1876-1924 yılları arasında yaşayan Ziya Gökalp’in ortaya koyduğu sisteminin alt yapısını oluşturan ve en olgun sayılan eseri Türkçülüğün Esasları ’dır. Bu eser Gökalp'in Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı eserinden, çoğuyla pratik yönden olmak üzere, özellikle muhtevâsındaki Türkçülüğün Programı bölümüyle, farklılık gösterir ve daha ziyâde Türkleşmek yönünün ağır basmasıyla öncekinin bir sergilemesi mâhiyetindedir.
Bugün, bir “bilim cinayetini” ele alacağız. Adı: Medical Capacity-Building in War-Torn Nations: Kurdistan, Iraq as a Model. Türkçesi: Savaşın Yıkık Ülkelerinde Tıbbi Kapasite Geliştirme: Bir Model Olarak Kürdistan, Irak. Yazarı: Zibari R. başkanlığında 7 kişilik ekip. Yayın tarihi: 17 Haziran 2020. DOI: https://doi.org/10.1016/j.jamcollsurg.2020.05.024 Yayım yeri: Journal of the American College of Surgeons (JACS) (Amerikan Cerrahlar Birliği).
Türk İstiklal Harbi, 23 Nisan 1920’de milletin temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından sonra başlatılmış ve bu meclisin kararlarıyla yönetilmiştir. Ülkede bu meclisin seçtiği Meclis Hükümeti ile yönetilmiştir.