İnsan bünyesinin diğer unsuru olan rûh unsurunun da bir gözü bulunduğunu söylemiştik. Bunu; rûh gözü, bâtın gözü, ma’nâ gözü, akıl gözü, kalb gözü, gönül gözü,… gibi deyimlerle ifâde edebiliriz. Bu noktada iyi bilinmesi gereken husûs şu:
Sabah ve akşam serinliklerinde yürüyüşümü yaparken, bazen de öğlen Temmuz - Ağustos sıcağında yürüyüş yapıyorum.
Şehre değer katan faktörleri içerisinde raylı sistemlerin önemi tartışılmazdır. Erzurum gündeminde olan bu konunun bir an evvel hayata geçirilmesiyle şehir, modern bir görünüm yanında ulaşım konusunda büyük bir kazanım sağlayabilir.
Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları eserlere genel olarak ‘ Seyahatnâme ’ denilmektedir. Seyahatnamelerde temel maksat yurtiçinde veya yurtdışında görülen yerlerin tabiî güzelliklerini, sosyal hayatlarını, gelenek ve göreneklerini tanıtmaktır. Seyahatnâmeler çok defa birer târihî belge niteliği taşımakla birlikte, yazarlarının izlenimlerini belli bir üslupla yansıttıklarından, aynı zamanda da birer edebî eser olarak değerlendirilir.
"Türkiye Türklerine yakışan asıl bayram, 26-30 Ağustos günleri bayramıdır. Çünkü biz, 30 Ağustos’u anarken, bir inanç gücünün kazandırdığı zaferi düşünüyoruz ve ona başlangıç olan 26 Ağustos’u da birlikte hatırlıyoruz. 26 Ağustos iki tanedir:
10 Mart 2020 tarihinde Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının görülmesiyle birlikte karantina dönemi başlamış evlerimize hapsolmuştuk. 1 Haziranda kontrollü bir şekilde hayat normale dönmeye başlamıştı. Ancak yaz mevsiminin getirmiş olduğu rehavet, virüsün sıcak havada bulaşma riskinin azalacağı söylemleri filmi başa sarmamıza neden oldu.
Kendisi olmak isteyen kimse, güçlü ve zayıf yanlarının nerede olduğunu araştırmalı, doğal yeteneklerini geliştirmeli ve onları kullanmalıdır. Bu doğal yeteneklerine de uygun davranmalıdır. Yeteneklerinin az olduğu şeyler için çaba harcamaktan kaçınmalıdır. Çünkü beceremediği şeyi denemeye çalışması onu kendinden uzaklaştırır.
Batı karşısında siyasi ve askeri üstünlüğümüzü kaybetmeye başladığımız, bilim ve teknolojide, eğitimin kalitesinde dünyadaki gelişmelerin dışında kaldığımız dönemlerden beri kültürümüzün parçası haline gelen bir alışkanlığımız var; devlet hayatında, kamusal alanda yapılan icraatın, alınan kararın, atılan adımın yanlış olduğunun ortaya çıkması durumunda yetkililer sorumluluğu üstlenmek, başarısızlığı kabullenmek istemezler. Yanlışı yapanlar bir anda buharlaşıp kaybolduğundan kimse hesap vermez; olay “faili meçhul” dosyası kategorisinde etkisini fiilen sürdürse de toplumun hafızasında gündemden düşer.
Kendisini Helen medeniyetinin temsilcisi, Bizans’ın mirasçısı olarak gören Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın; bağımsızlığına kavuştuğu yıldan beri değişmeyen, değişmeyecek dış politik uygulamaları vardır!
Biz Türklerin hayatında müzik; önemli bir yer işgal eder. Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan ve kamette, bebeklik dönemimizde söylenen ninnilerde, sünnet ve nikâh vesilesiyle yapılan düğünlerde okunan mevlitlerde, beş vakit namazdan önce minârelerden yükselen Ezan-ı Muhammedî’de, üç ayları idrak ederken, Recep ayının ilk gecesiyle başlayıp Ramazan ayının teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından, Ramazan’da ise sahurdan sonra müezzinler tarafından minârede okunan temcîdde, bayram namazlarında okunan Itrî’nin Sabâ tekbirinde, ölüm sebebiyle seslendirilen ağıtlarda, Kurban Bayramı günlerinde kılınan vakit namazların farzından sonra okunun teşrik tekbirlerinde, mahalledeki vefat olayını duyurmak maksadıyla okunan salâlarda, her vesile ile ve tecvidle okunan Kur’ân-ı Kerim’de… hep müzik vardır. Müziğin hayatımızdaki yeri engin, derin ve zengindir.
30 Ağustos Pazar günü Zafer Bayramının 98. yıl dönümünü kutladık. Korona virüs nedeniyle kutlamalar kontrollü yapılsa da Türk Milleti olarak bu büyük zaferin coşkusunu, heyecanını kalbimizde hissettik. Baş Kumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnet ile yâd ettik.
Tamı tamına 6 aydır Covit 19 salgını nedeniyle evden çıkmıyordum 65 yaş üzeri alınan tedbirler çerçevesinde. Hiç bir dönemde bu kadar çok kitap okuduğum, yazı yazdığım, eş dost ile telefonla görüntülü ve görüntüsüz konuşma yaptığımı hatırlamıyorum.
Bilindiği üzere, ben Kocaeli’nde ikamet ediyorum. Bu sıralarda bir iş icabı Balıkesir’e gitmem lüzumu hasıl oldu. 65 yaş üstü olanların şehirlerarası seyahat etmesi için İçişleri Bakanlığı’ndan izin alma mecburiyeti varmış. Bu itibarla kanuni mevzuatın yerine getirilmesini teminen 199 nolu telefonu aradım. Bana gidiş sebebini sordular. Ben de olduğu gibi hangi maksat ve gaye ile gideceğimi söyledim. Fakat aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen müspet veya menfi bir cevap gelmedi.
Benim hergün gördüklerimi mutlaka sizler de görüyorsunuzdur. Bahçeli bütün evlerin giriş kapılarının ve duvarlarının üzerinde, adeta kılıç gibi uçları sipsivri metaller veya camlar var.
Erzurum, kentsel dönüşümle yeni planlamalar yaparken hâlâ çatı sistemlerine bir standart getirmemiştir. Çatılardan sarkan buzların insan hayatını hâlâ tehdit ediyor olması çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımızdadır.
26 Ağustos 1922 târihinde başlayan Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın zaferle neticelenmişti. 1924 yılının 30 Ağustosunda, Dumlupınar yakınlarındaki Çal Köyü’nde, Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı dar çerçeveli bir kutlama töreni düzenlendi. Ve Meçhul Asker Âbidesinin temeli atıldı.
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kazandığımız “Başkomutanlık Meydan Savaşı“ Türklüğün Ergenekon’dan ikinci çıkışıdır; Anadolu’nun milletimizin ebedi vatanı olduğunun teyididir. Bu zaferin büyüklüğünü ve anlamını algılamak için emperyalist Batı’nın üç yıl önce Sevr’de dayattığı haritaya bakmak yeter.
Covid-19 pandemisi nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde eğitim öğretime ara verilmişti. Milli Eğitim Bakanlığı bu tarihten yaz dönemine kadar uzaktan eğitimle öğrencilerin derslerinden geri kalmaması için çaba gösterdi. Ancak ne yapılsa da uzaktan eğitim, okulda eğitimin yerini tutmuyor.
Öncelikle Malazgirt zaferimizin 949’ncu, 30 Ağustos zaferimizin 98’nci yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyor; vatan topraklarımız uğruna hayatlarını seve, seve feda eyleyen tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, tarih sayfalarına böylesine büyük zaferleri yazan atalarımızı minnetle yâd ediyorum.
Pek çok hastanenin sunduğu teknolojik mucize, hastalara, şefkat atmosferi kadar yardımcı olamıyor. Hastalar insani sıcaklıktan mahrum kalıyor. Sıcak bir gülümseme, uzanmış bir el, modern bilimin verdiğinden çok daha değerli olabiliyor. Ancak bu ilgiye ulaşmak o kadar kolay olmuyor.