Hayat

Ela gözlerinde dizi dizi yaş, Döküldü kirpikten yavaş yavaş. Geride bıraktığım yıllara dönüp baktım, Biraz  hüzün , biraz sevinç... Bahtım kara mıydı ak mıydı Bilemedim.

Şükür

Zaman mekân anlamını yitirdi, Dönen bir çarkın içindeyim sanki, Dönüyorum dönüyorum, Neredeyim ne haldeyim bilmiyorum, Döndükçe dağılıyor kayboluyorum

İstanbul

Sabah sessizliğini bozan martı sesi vapur düdüğü Boğazda şıpırtılar var birde ezan sesi İstanbul uykuda küçük bir çocuk gibi Yorgun sakin telaşsız

Mimozalar

Sarı güzellik dalgası sararken tabiatı Bahar meltemiyle gelir güzel kokuların Ellerdeki mimozalar süslerken vapurları

Kukla

Elimi yakarken sıcak kestaneler   Uçuş uçuş yağan karda   Yürümek çok hoşuma gider   Beynimde oluşur   Ümitler vadeden çeşit çeşit düşünceler   Avuçtaki kar taneleri gibi   Her biri bir tarafa savrulur   Erir kaybolur gider   Ümitlerle hayallerle beslenen   İsteklerimiz yarınlardan   Vesile olsun hayırlara temennisiyle   Sürüp gidiyor.   İnsan bu çelişkiler yumağı   Bir yanı ister bir yanı nefret eder   Önündekiler dururken   Mutluluğu hep uzaklarda arar     Gönlümüz görür gözümüz görmez   Karnımız doyar ruhumuz doymaz     Ne güzellik yetiyor ruhu doyurmaya   Ne de parayla alınıyor mutluluk huzur       Tanrının yazdığı kader kitabına göre İnsan hayatını Kaderinin kuklası olarak yaşar

Yorgun

Gönülde sonbahar oldu, Gençlik rüzgarı esti esti, Çabucak geçti,

Biz Gerek

Güzel yaşamak sanat hakkıyla bilinmeli Martavalla olmuyor yüreğinde köz gerek Yürüdüğümüz yolun tozları silinmeli Maya temiz olmalı sinesinde öz gerek

Savaşa Meydan Okuyan Kız

Ukrayna’da savaşa giden babaya Gözyaşlarıyla sarılırken kız çocuğu Öyle bir bakış  attı ki dünyaya,

Yakmalı mıyım Sence

Nehirler hep aşağı yuvarlanarak akar  Coşkun ırmaklar gibi akmalı mıyım sence Bazı insanlar özden ciğer yakarak bakar Gözlerimi dikerek bakmalı mıyım sence 

Akaydın ya

Neden öyle bakıyorsun zehir taşıyan ok gibi  Nice badeler sunardım şiir gibi akaydın ya Yamacıma gel diyorken hep kaçarsın tek gibi Tatlı dille güler yüzle gülümseyip bakaydın ya

Fethin 568. Yılında

BİR SEVDÂDIR İSTANBUL Boğaz’dan esen rüzgâr mest ediyor kalbimi Ruhumda her an tüten bir sevdâdır İstanbul Görürüm kubbelerde  Hisarlar’da mazimi Gözlerimde uyanan bir rüyadır İstanbul

Ne Güzeldir Yaşamak

Hayat ne güzel bir nimet aşk olsun anlayana Sevgi ile bakarsan ne güzeldir yaşamak Arifler sohbetine katılıp da dinleyene Saygı ile akarsan ne güzeldir yaşamak

Deşiyorum Sessizce

Hayat bir leb-i derya kargaşayla doludur Kimseye zararım yok yaşıyorum sessizce Yaşamdan zevk almayan sanki birer ölüdür Tüm engelleri bir bir aşıyorum sessizce

Nefsimmiş Meğer

Yıllardır kendimi, güyâ tanırdım;

12 Eylül Karası

Eylül'ü kuşatır hüznün sarısı... 12 Eylül, Eylül'ün karası Uyanır yüreklerde geçmişin anısı...

Kalaydın Ya Sevdiğim

Açmıştım kollarımı ak güvercin misali Tereddütün niye ki dalaydın ya sevdiğim Arş-ı Alem üstünden Kaf Dağları masalı Sundum altın tepside alaydın ya sevdiğim

Bir de İlahi Mahkeme Var

-Hakk'ı unutup nefsine tapanlara- Bugün her güç elinde keyfince kullan onu Unutma her yol gibi bu yolun da var sonu İnan ruz-ı mahşerde dökülecek her konu Günah sevap tartılan İLAHİ MAHKEME var

İstanbul Sevgisi

İstanbul bir felsefe, İstanbul bir tarih, İstanbul bir efsane,

Şiir Defteri

Gökyüzünde güneş, ay ve yıldızlar Hepsinin ziyası bendedir bende

Nere Gidersin

Karmaşık bir dünyadayız dik başına gidiyorlar Su misali kıvrılarak akıp da nere gidersin Sorumluluklar nerede hemencik pes ediyorlar Arakan’da bekleyen var bakıp da nere gidersin