Güçlü insan, karşısındaki kişileri kendi duygularının peşine takabilen kimsedir. Bu insanlar için “Herkesi sanki avucunun içine aldı” deriz.
Dini görüş farkı yüzünden tartışan iki gurup insan, kavgaya tutuşurlar. Hafif yaralanmalar sonucu, iki taraf da davacı olurlar. Duruşma günü geldiğinde, hakim her iki tarafı da dinler.
Güçlü olmak kimseye muhtaç olmamak, her işini kendin yapmak, başkalarının yardımına ve desteğine ihtiyaç duymamak DEĞİLDİR.
Günümüz dünyasında pek çok insanın arayanı ve derdini dinleyeni olmuyor. İnsanlar kalabalıklar içinde olsa da yalnız kalıyorlar. Hepimizin acımızı yüreğinde hissedecek insanlara ihtiyacı vardır. Hallacı Mansur’un dediği gibi, “Cehennem acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir.”
Keşke, daha öncelerden verilmiş bir karardan bu gün pişmanlık duymaktır. O zaman verilen kararı da, biz vermiştik. Kasıt, zorunluluk ve zorlama yoksa eğer, o karar hür irademiz ile verilmiştir.
Evlilikler üzerinde son 30 yılda yapılan araştırmalara göre, mutlu ilişkilerde pozitif ve negatif ifadelerin oranı beşte birdir. Bu beşe bir kuralı korunmazsa evlilik birliği bir müddet sonra bozuluyor. Başka bir ifadeyle mutlu evliliklerde her azarlamaya, eleştiriye ve her negatif yoruma karşılık beş pozitif yorum yapılıyor.
Moral, kişinin kendisini iyi hissetmesi iken, moralsizlik ise, kötü hissetmesi ve çöküntüye girmesine işaret eder.
Eğer affetmeyi öğrenip uygulayabilseydik, dünyadaki anlaşmazlıkların çoğu sona erer, davaların büyük kısmı ortadan kalkar, boşanma oranları düşer ve ölüm oranları azalırdı. Bu süreçte hepimiz daha sağlıklı, daha mutlu ve daha uzun yaşardık.
"Sizin hayır zannettiklerinizde ŞER, Şer zannettiklerinizde HAYIR vardır. Siz bilemezsiniz, Allah (cc) bilir."
Mutluluğun yolu, kendi üzerinde çalışmaktan geçer. İnsanoğlu, acının ve mutluluğun tohumlarını kendi içinde taşıyor. İç sebepler temeldir. Dış sebepler ikinci plandadır.
Dev bir gemi motoru bozulur ve kimse tamir edemez. Tavsiye üzerine 30 yıldır gemi motorları ile uğraşan bir usta çağırırlar.
Çok değerli akrabalarım, dostlarım ve sevgili öğrencilerim, Bu yılbaşı dolaysıyla sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. İlerlemiş şu yaşımda, özellikle her yılbaşında zaman zaman nefis muhasebesi yapıyorum. Böylece vicdanımı aktif tutmak istiyorum. Kendimi, yaratılış amacım ve sorumluluklarım açısından hesaba çekmeğe çalışıyorum.
Her insanda hayata geçirmesi gereken büyük bir potansiyel vardır. Her tohum içinde bir çiçeğin geleceğini taşır. Her tohumun çiçek açması için suya ve güneşe ihtiyacı vardır. Bizim de potansiyelimizi gerçekleştirebilmemiz için doğru soruları sorabilen, alışılmadık, sıra dışı seçimler yapmamıza yardımcı olabilen ve hedefimizi gerçekleştirebilmemiz için destek veren insanlara ihtiyacımız vardır. “Bir insan için en ağır yük, gerçekleştiremediği potansiyelidir.” diyor C. Schulz.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, öğrencilikte kopya çekmek yasaktır - suçtur ve ceza-i müeyyidesi vardır.
Dünyaya bakış açımız hissettiğimiz duygulara bağlıdır. Öfkeli olduğumuzda etrafımızdaki her şey bize yanlış gelir. Havaya bile kızarız. Mutlaka kızacak bir şey buluruz. Üzgün olduğumuzda her şey bize üzüntü verir. Ağlamak isteriz. Ağaçlar, yağmur, her şey bizi hüzünlendirir.
Emeklilikte bütün makam ve mevkiler geride kalmıştır. Çok önemli iki sermayemiz vardır. Biri ailemiz, diğeri de dostlarımız.
Doğru ve güçlü soru, kişiye güç ve ilham verir. Motive eder. Kişinin doğru seçimler yapmasını destekler. Güçlü sorular düşüncelerinizi berraklaştırır. Bazı sorular içinizdeki ateşi zayıflatır, bazıları canlandırır. Kaliteli sorular, kaliteli hayat oluşturur.
Ben de dahil, bir çoğumuz dua ederken: "Yarabbi, bizleri kötü insanlarla karşılaştırma" diyoruz.
İnsanlar genel olarak iki gruba ayrılıyor. Birinci grup, iddiacı, başına buyruk ve tartışmayı seven A tipi, ikinci grup ılımlı, daha uyumlu, dinlemeyi seven B tipi. Yapılan araştırmalar A tipi insanların kalp krizine yakalanma tehlikesinin, B tipine oranla üç kat daha yüksek olduğunu gösteriyor. “Keskin sirke küpüne zarar verir” atasözümüzde ifade edildiği gibi, öfkeli, sert kimsenin zararı kendisine oluyor.
Üretici, yaratıcı olabilmek için hayatla uzlaşmak gerekir. Uzlaşmanın şifa veren bir gücü vardır. Direnme ise zihinsel zehirdir. Huzurun zıddı her şeye direnmekten kaynaklanan iç çatışmalardır. İnsanlara, olaylara, fikirlere direnmek insan hayatına karmaşa ve stres getirir. İnsanın aklında birlik ve bütünlük her yaratan her şey, o insana bir haz ve doyum verir (Jack Ensign Addngton, %100 Düşünme Gücü, s. 203).