İlk defa turist bir kızla çıktık. Muhabbet ediyoruz, kız sevdiğim filmleri soruyor, okuduğum kitapları soruyor, gezdiğim ülkeleri soruyor.
Daha önce söylenmiş midir, bilmiyorum ama; Merhum Cumhurbaşkanımız, Süleyman DEMİREL, bu önemli sözü adeta beyinlerimize nakşettirmiştir. Sayın merhum DEMİREL'in bu sözü hangi şartlarda, hangi psikolojik - sosyolojik saikle, kime ve ne için söylediğini bilmiyoruz. Belki çok yakınında olanlar biliyorlardır. En azından ben bilmiyorum.
Gerçek ihtiyaçlarınızın mı yoksa çakma (yapay, uyduruk) ihtiyaçlarınızın mı peşinden koşuyorsunuz?
Bağışlama, geçmiş bir deneyimin yükünü taşımamak demektir. Bağışlama kendi deneyimlerinizden başkalarını sorumlu tutmama anlamına gelir. Deneyiminizin sorumluluğunu bir başkasına yüklerseniz, güç kaybedersiniz. Bağışladığınızda, başkalarının olduğu gibi, kendinizi de eleştirip yargılamaktan kurtulursunuz. Hafiflersiniz. “Zayıflar hiçbir zaman affedemez, affedebilmek güçlülere mahsustur” diyor Mahatma Gandhi.
Düşünce söz konusu olunca; “doğru düşünmek” ya da “yanlış düşünmek” kavramları akla gelir: “Pozitif düşünmek gerek…” deriz. Hz. İsa “Düşüncelerinizden de sorumlusunuz” demiştir. Düşünceler hayata bakış açımızı gösterir. Bulunduğumuz tekâmül noktasına göre bilinç taşırız. İşte o bilinç bizim doğal olarak hayata bakışımızı oluşturur. Yani neyin ne kadarını anlayabildiğimizi ifade eder. “İnsan ne düşünüyorsa odur” diyor James Allen.
Sosyal Medyada birçok kimse tarafından peynir ekmek gibi söylenen ve de çoğu kimse tarafından alkış alan bir cümle var: "KİMSEYE EDERİNDEN FAZLA DEĞER VERME"... Güzel de, bir kişinin değerini ölçen bir ölçümmetrenin geliştirildiğini henüz duymadım.
Tanrı’nın üstüne On Emri yazılmış iki taş levhayla Sina Dağından inen Hz. Musa, levhalar çok ağır ve yol çok dik olduğu halde onları taşımakta hiç zorlanmaz. Yük ona hafif gelir, çünkü levhalar Tanrı tarafından nakşedilmiştir ve taşıyıcısı için çok kıymetlidir. Ancak, altın buzağının ( buzağı biçimindeki putun) etrafında dans eden İsraillileri görünce, rivayete göre, sözler taş levhadan silinir. Levhalar bomboş taşlardan ibaret kalırlar. Birdenbire, Hz. Musa’nın taşıyamayacağı kadar ağırlaşırlar.
Bayram münasebetiyle dost, akraba ve arkadaşlarımızla bir arada olduk. Yüzlerce mesaj aldık, yüzlerce mesaja cevap verdik. Hep birlikte güldük. Ait olma ihtiyacımızı karşıladık. Yalnız olmadığımızı hissettik. Mevcut gücümüzü bu insanlar için kullanarak kendimizi işe yarar konuma getirebileceğimizi fark ettik.
Zamanın birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış. Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış ‘bu gençliğin sırrı nedir’ diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya...
“Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak.” Martin Luther
Pek çok ülkede gelişmişlik düzeyi genel olarak gayri safi milli hasıla üzerinden hesaplanır ve örneklendirilir. Ancak GSMH ülkenin kalkınmışlığı ve gelişmişliği için tek gösterge değildir. Bu göstergeyi kullanmayan Bhutan’da “Gayri Safi Milli Mutluluk” gibi farklı bir ölçek kullanıyor.
Diye bir söz var. Acaba öyle midir? Eğer öyleyse,
Tekâmül, tam ve olgun olma, olgunlaşma, gelişme, mükemmelleşme, insani kamil seviyesine ulaşma gibi anlamlara gelmektedir. Dinde ve tasavvufta büyük yer tutan tekâmül kelimesi, evrim, gelişme ve olgunlaşma manalarıyla kullanılmaktadır.
Hani hep söyleriz ya. Bu dünya imtihan dünyası diye. Gerçekten Rab'bimiz sürekli olarak çeşitli yöntemlerle biz kullarını imtihan etmektedir.
Sürekli gelişme içinde olan kimse, hayatında karşılaştığı olaylara bir sorun olarak değil, üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak bakar. Sıradan insan ise her şeyi ya şükredilecek ya da küfredilecek bir şey olarak görür.
Corona Virüsü (Koronavirüs) sebebiyle sosyal temas iyice azaldı. Buna bağlı olarak kucaklaşmalar nerdeyse ortadan kalktı. Yüzümüz artık başkalarına rahatlık değil, korku vermeye başladı. Hayata iyimser bakan iyimser enerji yayan ve başkalarını yargılamayan insan sayısı giderek azalıyor.
Yaşadığı ilçenin kuzeyindeki dik yamaç dağlarda davar çobanlığı yapan, 14-15 yaşlarında bir çocuk vardı. Yaklaşık 180-200 davar güdüyordu. İşini yaparken en büyük zevklerinden biri, koltuk şeklinde güzel bir kayanın üzerine yan gelip, kasabayı yukarıdan seyretmekti.
Bilincimizin seviyesi sevgi kapasitemizin artmasıyla birlikte artar. Bilincimiz yükseldikçe bütün insanların hayatımızla ilgili olduğunu ve hayatımızı etkileyeceğini fark etmiş oluruz. Bu anlayışla, daha canlı ve mutlu bir hayata başlamanın ilk adımı olarak işe, kendimizden çıkmakla başlamalıyız. İçimizde boşluk duygusu hissettiğimizde, bütün insanlar için iyi şeyler düşünmeli ve özellikle zor durumdaki insanlara yardım etmeliyiz. O zaman boşluk duygusu kaybolur. Başkalarının hayatının düzenlenmesine yardım ettiğimizde, kendi hayatımızı da düzenlemiş oluruz. Böylece hayatımız daha anlamlı hale gelir.
Serengetide büyük kediler antilop sürülerine saldırdıklarında, genç antiloplar yaşlılarının etrafında çember oluşturup, onları koruyorlar. Halbuki normalde gençler, daha güçlü ve hızlı olduklarından, yaşlıları yem olarak bırakıp rahatlıkla canlarını kurtarabilirler.
Huzur dolu ve sakin bir beyine kavuşmanın en önemli yolu, zihnin boşaltılmasını sağlamaktır. Sakin baş güç doğurur. Kişi sakin kafaya ancak düşüncelerini olumlu yönde değiştirerek kavuşabilir. Bunun için gün içerisinde barış dolu ve huzur veren düşünceleri akla getirmek gerekir. Huzur veren sahneleri ve manzaraları gözünde canlandıran kişinin zihni huzur dolar. Ağaçlarla dolu güzel bir vadiyi, kendini o vadide ağaçların gölgesinde uzanmış yatarken hayal eden kimse rahatlar.