Milli Kimlik sözü hepimizin sık sık kullandığı bir terimdir. Peki, nedir milli kimlik?
Millet PKK’ya karşı alınan mevzii, tedbirleri kâfi görmüyor. Davanın kökten halli için (MAŞA)’ların değil (MAŞA)’ları himaye edenlerin maskelerinin indirilmesini bekliyor. Başımı yüzyıllarca geriye çeviriyorum, büyük bir millet hak ve adalete âşık bir millet olarak asırları aşmışız.
Türk milleti, tarihi boyunca büyük komutanlar, hükümdarlar, liderler ve kahramanlar yetiştirmiş büyük bir millettir. Bu kahramanlar zincirinin son halkası, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk ve öğrencilik hayatı hariç, bütün ömrü savaşmakla geçmiş ve bütün savaşlardan zaferle çıkmıştır.
Daha talebelik yıllarında hep geleceğin plânlarını yaptı. Giriştiği mücâdelelerden başarı ile çıktıktan sonra düşündüklerini bir bir gerçekleştirdi. O, katıksız bir Türk Milliyetçisi idi. Anadolu dışında da büyük bir Türk Dünyası’nın olduğunu biliyor, kalbi onlar için çarpıyordu. 31 Mart 1920’de Mareşal Fevzi Çakmak’a gönderdiği mektupta, Afganistan Türkleri için şunları yazmıştı: “Savunma ve mâli tâkatimizle mütenasip olmak üzere Afganistan’a bir subay heyeti gönderelim. Subaylar: dindar, vatanperver ve üstün yetenekli olmalı.
Dünya İklim Zirvesi toplandı ve önemli kararlar alındı. Türkiye’nin son anda katılmadığı Dünya İklim Zirvesi ile ilgili derlediğim bilgi notunu tarihe not düşmek adına sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk inkılâbının başardığı en mühim meselelerden biri şarkın statik dünya görüşü insan telakkisi yerine, müspet, dinamik bir dünya bir hayat anlayışı getirmiş olmasıdır. Anadolu’daki milli hareketin başına geçen Mustafa Kemal Atatürk vatanı düşmanlardan temizledikten sonra Asyalı zihniyet ve fikirlerle amansız bir mücadeleye girişti.
Yeni Bakan, meydan okuyor: ‘ Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın …’ Yolsuzluk yapmak için ‘ erkek ’ olmak şart mı?
İnsanların algıladıkları dünya, içeriden görülen dünyadan daha çok, dışarıdan görülen dünyadır. Bu yüzden hayatı, dış dünyasından önce, iç dünyasıyla değerlendirenler, olumlu düşünmesini daha iyi bilirler. Olumlu düşünenler, sorunlar ne kadar güç olurlarsa olsunlar, onların üstesinden gelecek çözüm yollarını bulurlar. Olumsuz düşünenler ise, sorunlar ne kadar kolay olurlarsa olsunlar, onların çözümlerinde bir engel görürler.
Eğitim, hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Yeni doğan çocuğun beslenmeye alıştırılması, denilebilir ki, insan neslinin eğitimle tanıştığı ilk somut anlardır. Annenin güler yüzü, sevgi öpücükleri, konuşup okşaması, sevgi göndermeleri bu eğitimin devam eden parçalarıdır.
182 yıl önce bu gün, Gülhâne Hat-ı Hümâyûnu okundu. Tanzimat Fermânı olarak bilinir. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmıştır.
Bugün çevremize, ülkemize ve dünyaya baktığımızda devamlı ve süratli değişmeler görmekte ve birbirini takip eden meselelerle karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum yaşayan, hareket eden, gelişen veya gerileyen insan topluluklarının ortaya koyduğu tabii bir durumdur.
Doğmak yaşamak ve bizleri yaratan Cenab-ı Hakk’ın belirlediği süreyi tamamlayıp ebedi aleme intikal etmek insanın değişmeyen kaderi; “..her nefis ölümü tadacaktır” . Amentü bağlamında bu gerçeğin bilincinde olsak da, her an bir yenisiyle karşılaşsak da bir yakınımızın, dostumuzun özellikle dünyamızdan aniden göçüvermesi yüreğimizde, ruhumuzda telafisi imkansız acılara yol açıyor; hayatın her bakımdan en yalın gerçeği olan ölümün kavurucu ıstırabıyla çaresizliğini yaşıyorsunuz. Az önce aldığım haberin ağırlığı altında artık bu alemde birlikte olamayacağımızı bilerek, O’na karşı son bir görev olarak çok zor da olsa acı haberi paylaşmayı gerekli gördüm.
“ Haçlı zihniyeti “ hiçbir zaman Müslüman Türk’ün Avrupa’da ki ve Anadolu’da ki varlığına tahammül edememiştir. Şerefini daima aziz tuttuğumuz Kudüs şehri Hz. Ömer zamanında fethedilmiş, büyük din mensuplarının ziyaretine açık tutulmuş ve en geniş manada din ve vicdan hürriyeti tanınmış olmasına rağmen, bilhassa Hristiyanlarca öfke ile karşılanmıştır. Bu fetihten asırlar sonra, Doğu Roma İmparatorluğunun merkezi olan İstanbul’un kapıları Müslüman- Türklere açılınca “ HAÇLI ZİHNİYETİ “ iyice kudurmuştur.
İddia: Dileğimiz; başka diller ile anadilimizin birbirinden ayrı tutulması, ikisi arasına çizgi çekilmesidir. Anadilimizi kullanırken de, duruluktan yana olunmasıdır. Böyle yapmasak, aşırıcı oluruz. Aşırılık karşıtını doğurur, sonra da onu besler. Türkçe karşıtlığını doğurmak için, art amaçlı olmak gerek. Oysa biz dilimizi seviyoruz.
Sivas'ın bir köyünde 1960'lı yıllarda, çoğu yerde olduğu gibi, leylekler baharla gelirler ve çeşitli yerlere yuva yaparlar. O yuvalarda yazı geçirerek havalar soğuyunca güney yarım küreye, sıcak iklimlere göç ederler. Seneye baharda aynı yuvalarına geri dönerler.
İstanbul’un koruyucusu Eyüp Sultan, Ankara’nın Hacı Bayram’dır. İslam dünyasında her şehirin bir koruyucusu vardır. Onlar şehirleri korumasalar, güvenlik görevlileri boşuna uykusuz kalırlar. Bosna’da Köprü Mostar’ı, Köprüyü de Bilagay dergahı korumuştur. Mostar’a gidenler Bilagay Dergahını görmeden gelmezler. Mostarlılar için haftada bir kere de olsa, Sarı Saltuk’u ziyaret etmek, selam vermek, hayatlarının bir parçası olmuştur. İstanbul’un koruyucusu Eyüp Sultan, Ankara’nın Hacı Bayram’dır. İslam dünyasında her şehirin bir koruyucusu vardır. Onlar şehirleri korumasalar, güvenlik görevlileri boşuna uykusuz kalırlar. Bosna’da Köprü Mostar’ı, Köprüyü de Bilagay dergahı korumuştur. Mostar’a gidenler Bilagay Dergahını görmeden gelmezler. Mostarlılar için haftada bir kere de olsa, Sarı Saltuk’u ziyaret etmek, selam vermek, hayatlarının bir parçası olmuştur.
98’nci yılına ulaştığımız cumhuriyetimizin 29 Ekim 1923’te ilanı aslında fiili durumun hukuken tanımlanmasıdır. Çünkü üç yıl önce toplanan BMM’nin çalışmalarında, Sakarya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı Hanedanının ülkeyi yönetebilme kabiliyetini kaybettiği, rejimin değişmekte olduğu açıkça görülebiliyordu. Aslında Mondros Mütarekesi’ni imzalamakla hanedan kaderini belirlemiş oluyordu.
‘’Tarih 28 Ekim 1923, günlerden Pazar… Ankara güzel bir sonbahar gününü yaşıyordu. Gazi öğlene kadar Meclis’te çalışmış, şimdi Çankaya’ya gitmek üzere ayrılıyordu ki, Meclis koridorlarında, kendisiyle görüşmek üzere bekleyen Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan Paşalarla karşılaştı ama onları dinleyecek vakti yoktu.
2002 yılına girdiğimizde piyasalarda güven sarsılmış, yıllardır yanlış uygulanan köyden şehre göç olaylarıyla köylünün üretimi terk etmesi şehirde tüketici olması, şehirlerde yaygınlaşan gecekondulaşma ile çarpık yapılaşma çoğalmış, sosyal sorunlar giderek tırmanmaktaydı.
Ayıya dayı diyecekmişiz, suya sabuna dokunmayacakmışız, etliye, sütlüye karışmayacakmışız yoksa kellemizi koparırlarmış v.s v.s