Kur’ân-ı Kerîm’den derlenen insan hakları ile alâkalı hususların, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannâmesi’nden daha geniş ve kapsayıcı olduğu biliniyor. Üstelik Kur’ân-ı Kerîm 600’lü yıllarda insanlığa armağan edilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Cihanşümul Beyannâmesi ise 10 Aralık 1948’de kabul edildi. Aradan geçen 1300 yıla rağmen insanlığa, Ku’ân kadar imkân sağlayamamıştır.
“ Çocuklar eleştirilmekten, azarlanmaktan değil, kendilerine güzel örnek olunmasından etkilenirler.” Thiersch
İsmail Kahraman’ın şehirlerin kurtuluş günlerinin kutlanmasını eleştiren sözleri, özellikle “İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül kim demiş? Ne münasebet, Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarını birkaç misli aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki.” demesi, bu tarz kutlamaların “ben esirdim, köleydim, esaretim bitti diye ikrarda bulunmaktır, bu küçüklük kompleksi verir” ifadesi büyük tepki topladı.
1914-1918 yılları arasındaki Birinci Dünya Savaşı’nın neticelerinden rahatsız olan Almanya, 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattı. Polonya, Ruslarla Almanya arasında paylaşıldı ve târih sahnesinden silindi. İngiltere ve Fransa savaşa katıldı.
Annemin vefat yıl dönümün de Ana vekili büyük ablam ailemizin çınarı Kandaz ve Şerefoğlu ailelerinin canlı şahidi Safiye Ablamı ziyaret edip hayır duasını alıp Vefatının üçüncü yılın da Emine anamın hasretini gidermeye çalıştım.
Mutluluk Ormanında yaşayan Köstebek Nuri ile komşusu Kırk ayak Nazlı birbirlerinden hiç hoşlanmazlar hoşlanmazlarmış.
1950’li ve 1960’lı yıllarda Kocaeli’mizin köylerindeki çocuklarla ilgili yaşantılardan bahsetmek istiyorum.
İşte büyük şâîrimizin düşmanlarımızı çıldırtan o yazısı… Yahya Kemal’e Millî Mücâdele esnasında bir tek satır bile yazmadı diyerek iftira edenlerin suratına fırlatılacak yazılarından birisi. Bir Millî Mücâdele Destanı olan “Eğil Dağlar” adını taşıyan kitapta toplanan 88 müstakil yazıdan, Mustafa Kemal Paşa’nın okuduktan sonra kesip kesip sakladığı yazılardan sadece birisi…
Ekonominin üretim boyutundan daha çok, finans boyutuna ağırlık verenler, bütün ülkelerin ekonomilerinde depreme benzer sarsıntılara yol açarlar. Çalışma alanı dışı, faiz gelirlerini amaç, ürün, hizmet ve bilgi üretiminden gelir sağlamayı araç gören, bütün kuruluşlarda tehlike çanları sürekli çalar. Dünyadaki finansal bunalımlar, değişik alanda üretim yapan kuruluşları, şimdiye kadar bildikleri doğruları unutmaya zorlamaktadır.
Mabedler bulundukları yerler için hep önemli olmuştur. Bu durum tüm zamanlar için geçerlidir. Yaşanılan coğrafyalarda günümüze kadar gelebilen insanlara ait kalıntıların çoğu mabed, tapınak türü yerlerdir. Bugüne kalabilmiş tarihi yapıların pek çoğu geçmişte yaşamış insanların kendi çağındaki inanışlarını yaşadıkları yapılardır.
Ağustos ayının Türkler için ayrı bir anlamı vardır. Ağustos ayı, Türk’ün “Zaferler ayı”dır. Türk milletinin kaderini değiştiren ve tarihine altın harflerle geçen zaferlerin çoğu, Ağustos ayında gerçekleşmiştir. 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi ile başlayan Ağustos ayındaki Türk zaferlerinin son altın halkaları ise 26 Ağustos 1922’den 9 Eylül 1922’ye kadar devam eden Türk Kurtuluş Savaşı’nın son 14 günündeki zaferlerdir.
Mustafa Kemal 5 Ağustos 1921’de BMM’nin kararıyla üç aylık bir süreyle Meclis’in bütün yetkilerini kullanabilme yetkisi tanınarak “Başkomutan” oldu. 25 Temmuz’da Eskişehir‘de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile görüşerek, mevcut birliklerimizin zaman kaybetmeden Sakarya’nın doğusuna çekilmesini istemişti. Çünkü Kütahya-Eskişehir savaşını kazanan Yunan ordusunun çok geçmeden Ankara’ya doğru yürüyüşe geçeceğini biliyor, Türk ordusunun daha fazla yıpranmadan toparlanması, yeni mevzilerine yerleşebilmesi için az da olsa zamana ihtiyacı olduğunu görüyordu.
Denilebilirse de, doğru yapılmış olmaz. Bakınız niçin: ‘ Erkin ’ kelimesinden başlayalım: Lügatler, ‘ erkin ’ kelimesinin açıklamasını; ‘ Her durumda istediği biçimde davranan; serbest .’ Karşılığını veriyor. Geniş bir yorum yapıldığında, ‘ kaide tanımayan kimse ’ mânâsına ulaşılabilir.
22 Ağustos 1921 günü sabah saatlerinde Yunan ordusunun saldırısıyla başlayan ve kesintisiz 22 gün 22 gece devam ederek zaferimizle sonuçlanan Sakarya Savaşı, Dünya savaş tarihine “en uzun” süren az sayıdaki meydan savaşlarından biri olarak yazılmıştır. Bu savaşı Türk ordusunun kazanması, bir taraftan İtilaf Devletleri’nin bölgemiz jeopolitiğini değiştirmeye yönelik emperyalist ve ırkçı girişimlerini frenleyen diğer yandan tarihimizin seyrini değiştiren cihanşümul bir olaydır.
Meslektaş olan Ömer Baba ve Câhide Anne birkaç sene arayla emekli olunca yıllardır hayalini kurdukları şeyi yapmaya karar verdiler. Hayâl ettikleri şey İstanbul’un karmaşâsından kaçmaktı. Onlar güzel anlaşan birbirlerine saygı ve sevgiyle davranan tatlı bir çiftti. Etrafları ile ilgili sorunlara pratik çözümler bulurlardı. Bu yüzden sevilir ve sayılırlardı. Yakın çevrelerindekilerde onlara Ömer Baba Câhide Anne derlerdi.
Sevdiğim bir büyüğüm, Lider-Teşkilat-Doktrin’ci bir ağabeyim, son birliktelikten neşet bulan bir hoşgörü ile, Türkiye’de hiç Atatürk düşmanı olmadığını, rakı masalarındaki bazı tiplerin “Atatürk’ü rakı içerken andıklarını ve O’nun da rakı içicisi olduğunu bir övünç vesilesi yaptıklarını yazmış…
Devlet yöneticilerinin akıllarını başlarından alan, askerlerin gözlerini kamaştıran, yıkıcı boyutları sürekli geliştirilen silahlar, otokratik yönetimlerin ellerinde, yollarıyla, köprüleriyle, havaalanlarıyla, çarşılarıyla, özel ve kamu binalarıyla şehirleri yerle bir ediyorlar. Güç peşinde koşan devletler, hukuk ilkeleriyle birlikte etik değerleri ayaklar altına alarak, başta Ortadoğu şehirleri olmak üzere, bütün şehirleri yangın alanına dönüştürüyorlar.
‘Ahmed Yesevî’olarak anılan Pîr-i Türkistan Hâce Ahmed-i Yesevî, Türkistan'da, Anadolu'da, Kafkaslarda, Orta Doğu'da ve Balkanlarda yaşayan Türklerin İslâmlaşma sürecini hızlandıran tasavvuf âlimidir. Emevîlerin on binlerce kişilik orduları ile yapamadığını, tek başına dili ve kalemi ile başarıyla gerçekleştirmiş, gönülleri fethetmiş, fethettiği gönüllere Allah ve Peygamber sevgisini yerleştirmiş ve geliştirmiştir.
Bana göre yaşlanmak biriken anı ve deneyimlerin ürünlerini toplamak gibi bir şey. Kendim için konuşmam gerekirse çocuklarımın büyüdüğünü görmek, torun torba sahibi olmak.