Azerbaycan İlimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Ali Şâmil Hüseyinoğlu’na aşağıdaki soruları sordum. Dostum Ali Bey soruların altında yazılı cevapları gönderdi.
Adalet Komisyonu’ndan geçen “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” nin Genel Kurul’da görüşülmesi, yoğun eleştiriler üzerine birkaç gün ertelendi. İktidar kısaca “Sosyal Medya Yasa Tasarısı” olarak bilinen teklifin görüşülmesini önümüzdeki hafta Meclis tatile girmeden önce tamamlayıp çıkarmakta kararlı görünüyor.
Masal Ülkesinde bulunan Mutluluk Ormanındaki hayvanlar barış içinde mutlu yaşarlarmış. Ormandaki hayvanlar okul çağına gelinceye kadar birçok şeyi yuvalarında annelerinden öğrenirlermiş. Kuşlar uçmayı, ördekler yüzmeyi... Ama ilk öğrendikleri şey anneleri olmadan yuvadan çıkmamak ve annelerinin sözünü dinlemekmiş.
Bugün okuyucularımıza Hz. Ali’nin “Kendi Kendinin lideri olmak” Özdeyişi ile seslenmek istiyorum.
Takma Kirpikler: Kadınlar; 60'lı yıllardan, 70'li yılların ortalarına kadar gözlerinin üzerinde takma kirpikler taşıdılar. Çoğunlukla gece davetlerinde kadınların peruk ve kirpik takma merakları 80'li yıllara kadar devam etmiştir. Kirpikler siyah renkli, upuzun ve uçları kıvrık olurdu. Takma oldukları uzaktan dahi anlaşılırdı Çok da itici olan bu kirpikler, küçücük suratlı kadınlarda fevkalade orantısız dururdu. Bu tür kirpikleri takan kadınlar, çevreden fark edilsinler diye sık aralıklarla gözlerini açıp kapatır, bu esnada takma kirpiklerinden birisi yere düşer ve çevresindeki insanlar bu takma kirpiği bulmak için o kadının etrafında pervane olurlardı. Bu durum aslında o kirpikleri takarak, şuh bir görüntüye kavuştuğunu sanan kadınların, karizmasının da yere düşmesiydi!
Son günlerde KYK yurtlarında üst üste meydana gelen öğrenci intiharları, yurt sorununu yeniden gündeme getirdi.
Aziz okuyucularım, “Nerden çıktı bu tahin helvası?” diyeceksiniz. Bu adı taşıyan yazının, çok sevdiğim yazarı rahmetli Ragıp Akyavaş Hoca da okuyucularına yıllar önce böyle seslenmişti...
Dünyâ edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde destan terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmıştır, hâlen de kullanılmaya devam edilmektedir.
Camilerde Karşılıklı Çifte Ezan: Bizim çocukluğumuzu ve gençliğimizi yaşadığımız o dönemde bilhassa Cuma, Kandil ve Arife gibi dini günlerimizde, büyük camilerimizde ezanlar iki ayrı minareden, yankılı olarak okunurdu. 2 ayrı müezzinin bu birbirini takip eden karşılıklı ezan okumaları; uzaklardan sanki yankı hissi uyandırırdı. 4 minareli camilerde ise kimi zaman 4 ayrı minareden 4 müezzin tarafından okunan ezanlar da olurdu…(O yıllarda evimizin Sultanahmet camiine yakın oluşu, özellikle dini günlerimizde rahmetli babamla birlikte gittiğim bu muhteşem camide, yankılı ezanların sesi hala kulaklarımdadır…)
2 Temmuz 2022 tarihinde Er-Vak olarak Tekman’da düzenleyeceğimiz Sultan Sekisi Toplantılarının 27. ‘siyle ilgili görüşmeler yapmak, fikir alışverişinde bulunmak üzere Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Şerafettin Çakal ve Kimya Yüksek Mühendisi Mehmet Karadişoğulları ile birlikte Tekman’a gittik.
Ben seni seviyorum. Seninle muhabbet etmek istiyorum. Benden sana asla zarar gelmeyecek. Senin dertlerine ortak olmak istiyorum. Senin mutluluğun ile benim mutluluğumu birleştirerek, sinerji ve enerji üretip günümüzü daha da güzelleştirmek istiyorum.
“Baba olduktan sonra göreceksiniz ki, kendi mutluluğunuzdan çok, çocuğunuzun mutluluğu ile mutlu olabilirsiniz.” Balzac “Artık yürümeyi öğrendim. Fakat hala düşmekten korkuyorum. Ellerimi bırakma baba!”
Kocaeli’mizin hemen hemen her köyünde bir DİBEKTAŞI bulunur. Özellikle KANDIRA’mızın köylerinde dibek taşı olmayan köy yok gibidir.
Pekiyi 60'lı yıllarda günlük yaşamımıza yön veren, kolaylık sağlayan; iletişiminden, temizliğine, yiyeceğimizden, içeceğimize, ulaşımımızdan, haberleşmemize kadar bize sunulan hizmetler nelerdi?
Ekonomik alanda Batı ile yani Hıristiyan dünyası ile 17’nci asırdan itibaren açılmaya başlayan bilimsel, ekonomik ve teknolojik makası bir türlü kapatamadık; yabancı bankerlerden yüksek faizle alınan borçları ödeyemediğimizden devletin resmen iflası anlamına gelen Düyun-ı Umumiye’yi kabul etmek zorunda kaldık. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları iktisadi bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın sağlanamayacağının bilincindeydiler. Lozan’da muhataplarımızla çok çetin pazarlıklardan sonra Osmanlı borçlarının otuz yıl zarfında taksitle ödenmesini içeren bir anlaşma yapıldı. 1954’de son taksiti de ödeyerek bu prangadan kurtulduk.
Dadaloğlu’nu yazmak nereden aklıma geldi. Seçim sistemlerini yazarken bir şirket kurucusu tarihi bir söz söyledi.
1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte, iki kutuplu sistemin sona ermesi, tüm ulusal güçlerini mensubu bulundukları blok ve ideolojiye göre yönlendiren ve politikalarını da bu çerçevede şekillendirmek zorunda kalmışlardır. Ortaya çıkan bu yeni ve anî değişim sonrasında devletler farklı tehditler altında kalmıştır. Gerçek olan bir şey varsa onun adı da devletlerin milli menfaatleri olmuştur...
*Öğrendim ki... Hayat bir iyiliktir. İyiliği yapana teşekkür edilmelidir. *Bir dil kanunumuz olsaydı, (bu satırların yazarı dâhil) sicili temiz bir kalem erbabı bulmak imkânsız olurdu.
(Meğerse neler değişmiş ülkemizde, neleri unutmuşuz zamanla! ) Değerli Okur bu yazım; Milenyumlu yılları yaşayan dünyamızda pek çok ülke bilişim çağının tüm teknolojik gelişmelerini yaşarken; günümüz Türkiye’sinden çok değil bundan 60 yıl öncesine baktığımızda, ülkemizin ardında kalan yaşam biçiminin ne olduğunu bilmeyen genç kuşaklara, mazide kalan Türkiye’nin neleri nasıl yaşadığını anlatmak için kaleme alınmıştır. İşte o dönemde yaşananlar, yaşayanların hayatına renk katanların öne çıkanları:
Sevgili çocuklar, Bugün sizi her türlü hayvanın yaşadığı Dostlar Ormanına götüreceğim. Biliyor musunuz? Ormanın da kendine göre uyduğu bir düzeni var. Onların da evleri, aileleri, komşuları hatta gittikleri okulları da var. Orman okulunu başka bir masalda anlatırım. Şimdi size beden öğretmeni Zıpzıp Tavşan ile ilgili bir masal anlatacağım.