2007 Yıllarıydı. Kocaeli Kırım tatarları, Kültür ve Dayanışma Derneği ile Kırım’a üç defa gitme ve bu güzel bölgeyi görme ve inceleme fırsatımız oldu.
Ermeniler yıllarca soykırıma uğradıklarını dünyaya haykırdı durdular. Kendi yeni nesilleri, ustaca söylenen bu yalan ve safsatalara inanmak zorunda kaldı. Çünkü olayı yaşayanlar, doğruyu bildikleri halde, yıllarca durumu çarpıtarak alçakça yalan söylediler. Eskilerin sahte samimiyetlerine inanan yeni nesil de bu acıklı sömürü yalanına inanmak durumunda kaldı. Oysa bu tavırları yedikleri nimete ve gördükleri insani muamelelere açıkça ihanetti.
Dağın dağa kavuşmadığı, ancak insanın insana kavuştuğu bir dünyada, bütün insanlık bir seçim yapma sorunuyla karşı karşıyadır. Artık seçim yapma zorunluğu, sağ kültürle sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda, herkes kutsal kültürle seküler kültür arasında bir seçim yapmak zorundadır. Din savaşlarının toplumda büyük sarsıntılara yol açtığı Avrupa ülkelerinde, insanların tercihlerini seküler kültürden yana yapmaları istenmektedir.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal pire berber iken küçük kız dedesinin beşiğini tıngır mıngır sallar iken; biz bitmeyen masallar ülkesindeki mutluluk ormanına gidiyoruz.
İstanbul gerçekten bir cazibe merkezi düşünme özelliği olanlar için. Hele hele tefekkür nasiplilerin önceliği gibidir. İstanbul’u kazanan veya kaybeden bütün Türkiye’ye mi galip gelir yahut mağlup olur yaşandıkça öğreniliyor. Her ikisini de referansları güçlü çıktı.
Politik Psikoloji Bilimi, bireyi ve siyaseti de kendine araştırma konusu yapmıştır. Siyaset bilimini Psikoloji ile aynı paydada buluşturan “Siyaset Psikolojisi (Politik Psikoloji)” terimi; sosyoloji, sosyal psikoloji ve tarihi de harmanlayarak kendine bir alan oluşturmuştur.
HESAP Dar bütçeli vatandaşla esnaf lokantasındaki garson arasındaki konuşma: -Şu şu yemeklerden birer porsiyon yersem, ekmek ve su ile birlikte ne kadar hesap öderim? -Ödeme kredi kartı ile mi, nakit mi?
Roman Tolstoy’un bir şaheseri, İvan İlyiç’in ölümü ve cenazesi sırasında onun hayatı, yaşam azmi, hastalığı, hastalığında yabancılaşan aile üyeleri ve arkadaşları ile ilişkisi, doktorlarla olan ilişkisi ve doktorlara hasta gözüyle bakışı, çare arayışı, ızdırapları, ölümü kabullenmesi, hayatı ve ölümü sorgulaması sn derece etkileyici biçimde ele alınmış. Okumanızı öneririm. (Olimpos yayınları, Çeviren Damla Atamer) Not: İş bankası yayınları çevirisi daha iyi olabilir.
11 Eylül 1980 günü öğleye doğru Türkeş Beğ’in kayınbiraderi Zafer Dinler iş yerime geldi, ülke meseleleri üzerinde sohbete başladık. Onunla konuşurken Bnb. Galip Tamur telefonla aradı. MSB’nda görevliydi ve sesi telaşlıydı: “Hemen görüşmemiz gerekiyor, arabamla o tarafa geliyorum” dedi. Zafer’e oturup beklemesini söyleyerek caddeye çıktım. Az sonra Galip geldi ve arabasıyla bir tur atarken şunları söyledi: “Dün gece nöbetçiydim. Genel Kurmay Başkanlığı’nda sabaha kadar olağanüstü bir hareketlilik vardı; bu anormal durumun sebebini sorunca bir süre sonra ülkemizde yapılacak NATO toplantısına hazırlık yapıldığını söylediler. Ama inanmadım bu muhtemelen başka bir şeyin hazırlığı.”
Hak getire... Peki, TDK lügatinde bile yazmayan "hazırbulunuşluk" gibi ıvır zıvır şeylere sen neden takılıyorsun ki?
Bu acı çok acı olayı siz aziz okuyucularıma, aralarınızda az da olsa var olacağını sandığım gençlere benim şahitliğimle, bu şahitliğimi başka şahitlerle de takviye ederek anlatmak istedim. Tabii mümkün mertebe kısaltarak… Yoksa birkaç ciltlik bir kitap olur.
Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarından Adnan Menderes ’in, sağlık sebebiyle tehir edilen idam cezâsı, tanzim edilen doktor raporu ile 17 Eylül 1961 târihinde İmralı Adası’nda infaz edildi. Doğumu: Aydın, 1899.
Davanın sorgu safhası 14 Ekim 1981’de başladı. Duruşma salonuna önce ülkücü kuruluşların mensubu sanıklar alındı. Ardından başta Genel Başkan Türkeş Beğ olmak üzere Yönetim Kurulu salona alınırken çoğunu ülkücü gençlerin oluşturduğu sanıklar ayağa kalkarak duygularını yansıtan bir coşkuyla göz yaşları arasında İstiklal Marşını söylemeye başladılar; sanıklar cezaevinde maruz kaldıkları insanlık dışı eziyetlere, işkencelere, ağır baskılara tepkilerini böylece ifade ederken, fikir ve inançlarından geri adım atmadıklarını da haykırmış oluyorlardı. Görevliler şaşırmıştı, o anda müdahale edemediler; ertesi gün soruşturma açılarak yüzden fazla gence zindan cezası verildi.
Üretimde ve yönetimde, bir yandan tüketimi azaltırken, bir yandan üretimi artıranlar, sınırlı kaynakları sürekli yeniden değerlendirerek, bütün insanların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunurlar.
Hâlid Ziya Uşaklıgil'in ettiği şu lâfa bakın: "Hiçbir millette hiçbir münevver genç yoktur ki kendi lisânının geçmişine vâkıf olmasın." Pehpeh, ne ipe sapa gelmez bir lakırtı!..
Etik, her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır. Yani bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir. Kısacası etik, insan tutum ve davranışlarının; “iyi-kötü, doğru-yanlış” açısından değerlendirilmesidir.
Bundan 43 sene önceydi. Tankların Cumhuriyet Caddesi’nden geçtiği, siyah beyaz devlet televizyonunda ordunun ülkede düzen ve istikrarı sağlamak kardeş kavgalarının önüne geçmek için yönetime el koyduğunun anons edildiği, tertiplenen oyunun son sahnesinin oynandığı ve perdenin alkışlar arasında kapandığı zamandı.
MEŞHURLARDAN PORTRELER / Akşam Gazetesi’nde ‘ Portreci ’ İmzâsıyla Yayımlanan Yazılar: Yayına Hazırlayan: Necati Tonga. (Biyografi) 12 X 19,5 santim ölçülerinde, 142 sayfa.
12 Eylül darbesine yol açan ortamı hazırlayan siyasal, sosyal ve ideolojik faktörleri dikkate almadan yapılacak değerlendirmeler eksik veya yanlış kalır. Çünkü bu ortam aniden ortaya çıkmadı; 27 Mayıs öncesinde çoğu aydının, basının, askerin ve gencin iktidar karşıtlığının ideolojik bir tarafı pek yoktu; tartışmalar siyaset ve partiler üzerinde oluyordu. Fakat 1961 Anayasası’nın fikir ve düşünce özgürlüklerinin alanını genişletmesi, ideolojik nitelikli örgütlenmelerin önünü açması sonucunda tablo hızla değişti.
Çoban Ali, masal ülkesindeki köylerden birinde yaşarmış. Dağ yamacındaki kulübesinde yaşar, köye nadiren inermiş. Hava yağışlı olunca, şömineyi yakar keyif yaparmış. İyi kalpli çoban, kuzularını otlatırken onlara kaval çalarmış. Kaval dinleyerek, otlayan kuzuların, koyunların iştahları daha da açılırmış.