Salon dolunca gece başladı. Önce yemek servisi yapıldı. Doğal olarak misafirlerin yiyebileceği üç çeşit büfe hazırlandı. Otoburlar için çeşitli otlardan salatalar, yemekler ve tatlı olarak da meyveler hazırlandı.
Suriye’de yarım yüzyıl kadar önce Hafız Esad’ın kurduğu, 24 yıldır oğlu Beşar Esad’ın başında bulunduğu oligarşik BAAS/Nusayri diktatörlüğünün on günde yıkılıp tarihin çöplüğüne atılacağını kimse önceden tahmin edemedi. Ebu Muhammed Colani adını kullanan Ahmed Hüseyin El Şara’nın liderliğini yaptığı HTŞ çatısı altında bir araya gelen muhalif güçlerin, 27 Kasım’da başlattıkları askeri operasyon yıldırım hızıyla gelişti, 7 Aralık’ta Şam’ın alınmasıyla amacına ulaştı.
Bu yazımda; Türk Edebiyatı tarihini araştırma ve inceleme sahasında çok önemli bir kitaptan ve onda, hiç tahmin etmediğim ‘çok mühim bir mesele’den bahsedeceğim.
Bayan mütefekkirlerimiz sıralamasında açık ara ile zirveye yerleşmiş bulunan Merhume Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, 27 Nisan 1968 târihinde Türk Muallimler Birliğimin tertip ettiği İkinci Dil Kongresi’nde yaptığı açış konuşmasına şu cümle ile başlıyor:
Memur zamları, daha konuşulmaya başlanmadan, piyasalar kendilerine göre zamlarını çoktan yaptılar bile. Bir zamanlar meyve fiyatları el yakarken, şimdilerde sebzeler de kendilerini dokunulmaz ilan etti. TV kanalları ve gazeteler, abartılı şekilde işçi ve memur zamlarını irdelemektedir. Asgari ücret ve zam oranları, haddinden fazla gündemde tutulmaktadır. Piyasa, daha zamlar belli olmadan, her şeye şimdiden abartılı şekilde zam yaptı. Yumurtada ve kırmızı ette olduğu gibi…
Üsküdar Kemah Kafede aydınlarımız; hem intihar ettikleri süsü verilerek dosyası kapatılan Aselsan'daki intihar olayını (2006) ve hem de Isparta'da düşen Atlas Jet'e ait, World Focus Hava Yolları pilotlarının kumanda ettiği düşen uçakta (2007) hayatlarını kaybeden 7 akademisyen; Prof. Dr. Engin Arık, Fatma Şenol Boydağ, İskender Hikmet, Mustafa Fidan, Özgen Berkol Doğan, Engin Abant'ı gündeme taşıdı.
Çocuklarımızı, gençlerimizi okuturken yıllardan beri "kazanım da kazanım" diye tutturduk. Fakat ne yazık ki ne kazandık ne kazandırdık.
Rıhtım Caddesi’ndeki kapısı Reşit Efendi Sokağı’na açılan o çok eski evde oturduğumuz sıralarda ilkokula yeni başlamıştım. Ziyâ Osman Sabâ’nın kayınvâlidesi bizim sıramızdaki güzel evlerden birinde, Ziyâ Osman Sabâ ise Misâkımillî Sokağı’ndaki kayınpederinin 37 Numaralı evinde otururdu. Bu günkü gibi doldurulmamış olduğu için deniz evlere çok yakındı.
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde Masal ülkesinde yaşayan Masalcı teyze masal anlatmak için yola çıkmış. Gitmiş gitmiş gitmiş arkasına dönüp baktığında bir de ne görsün bir arpa boyu yol gitmiş.
Göz, bakmak ve görmek’le vazifelidir. Bakar körlük yâni baktığı hâlde görememe, en kötü hâldir. Bunda; idrâk devreye girebilir. Yâni; iş, biraz daha karışır!..
‘Alevî’ kelimesinin lügatlerdeki karşılığı: ‘ Ali’ye mensup’ demektir. Burada kast edilen, şüphesiz Hazret-i Ali (kav)’dir. Geniş mânâda ‘ Alevî’ denilince, ‘ Hz. Ali’ye bağlılık konusunda birleşen insanlar’ akla gelir.
Suriye’de Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) başında olduğu Baas rejimi karşıtı grupların ve Türkiye’nin desteklediği Suriye Millî Ordusu’nun (SMO) 27 Kasım’da İdlib’den Halep’e doğru başlattığı operasyon zamanlama açısından çok doğru tercihti.
S.K.T: Birer ölçüt olan iki önemli kavram var: Yoğunlaştırılmış merak; edebî değere bağlı beklentiler. Olay örgüsüne dayalı anlatma ihtiyacını karşılamak üzere meydana getirilmiş eserleri bu iki ölçütün yardımıyla çözümleyip, hükme bağlamamız gerekir. Bilim kurgu ve/veya fantazmagori ile masal ötesi eserlerde insanın merakını hem çok fazla uyarmak, hem de diri tutmak, eksiltmemek ana hedeftir.
S. K. T: 1980 öncesindeki yüzyıl içinde, tarihî bilgi ve gerçekliği de, edebî değeri de vazgeçilmez saymak yerine, macerayı, meraka bağlı gerilimi öne alan fakat tarihî roman olarak bilinen eserler yayınlandı. Bunların bir kısmını okumuştum. Okumadığım yüzlerce eser vardır. Siyasetin yöntemlerinden olan, karşıtlığa dayalı, taraftar toplama niyetinden doğan övmeci veya sövmeci yahut dövmeci tavırların bilimlik sayılan araştırmalara yansıması çok üzücüdür.
S.K.T: Bizim şahidi olmadığımız zamanda nelerin, nasıl yaşandığına bağlı meraklar, insan zekâsının en temel yönelişlerinden biridir. Günümüzü ve hattâ geleceği kurma yönünde çok önemli katkılar sağlayan bilgi ve bilinç kazanmak için, geçmişte yaşanmış ve yaşatılmış olanları bilmek, öğrenmek gerekir.
Onlar adı olmayan kadınlar. Erkekleri ile eşit olmak gibi bir meseleleri de yok. Baba evinde bıraktıkları soyadlarını illâ da taşımak gibi bir kavgaları da olmamıştı, Feminizm filân gibi ilimlerden! de haberleri yoktu…
Son olarak tahkiye kelimesine değineyim: Batı dillerindeki narrasyon kavramı olay (lar)a dayanarak, merakla bezeyerek anlatma işleminin adıdır. Olay örgüsü, üstleniciler ve merak adlı yapılandırıcılar yardımıyla var edilen gerçekleşmeye narration demek yerine, tahkiye denilmelidir. Tahkiye, olay, üstlenici (ler), merak ögeleri ile dile bağlı inceliklerin katkısıyla oluşturulan bir özel anlatmacılıktır.
Derdi günü Türkçeyi yabancı (!) kelimelerden kurtarmak olan TDK, milleti bilumum zararlı şeylerden korumak istiyor, belli.
Yahya Kemâl’in şiirlerinde “vatan” ve “millet” mefhûmlarının “târih şuûru” ile kaynaşmasını tetkik edebilmek için, önce, bu mefhûmları sosyolojik açıdan zihinlerde motifleşen mânalarıyla ele almak; onları tahlil etmek ve sonra da Yahya Kemâl’in şiirlerinde târihî derinliğe uzanan “müşterek kültür” unsurlarındaki “vatanî”, “millî” ve “târihî” sentezlere ulaşmak gerekir. Ancak o zaman, “vatan” ve “millet” mefhûmları gibi, “târih şuûru”nun da müşterek bir kültür şuûru olduğu ve bu şuûrların topyekûn milî şuûru oluşturduğu görülür.
SADIK KEMAL TURAL: Kavramlar, bir halkın bilgi dünyasının ve bilincinin yansımalarını gösteren anlamlı kelimelerdir. Kavramlarımızda arınma ve kendine dönmeye ihtiyaç olduğu açıktır: Medrese zihniyetli, enderun kafalı aydınlar; beş yüzyıl Arapça ve Farsçanın, on dokuzuncu yüzyılda Fransızcanın, seksen yıldır da İngilizcenin zekâmızı ve kültürümüzü sömürmesine aracılık etmişlerdir.