Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, çağımızda yeni bir ihtiyacı gündeme getirdi: Değişim.
Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırım sahnelerini ilk izlediğimizde, önce şaşırdık, yadırgadık, adeta kanımız dondu. İnsanlığımızdan utandık. Biz utandıkça, yerdikçe, ağladıkça İsrail daha da azıttı.
Tarımla uğraşanlar bilir. Başağın ne olduğunu ve nasıl toplandığını. Sadece bizim Kocaeli köylerimizde değil, araştırdığımda Anadolu’muzun her yerinde Başak toplamak bir ihtiyaç veya bir gelenek.
Yazıma,Tanzimat Edebiyatı’nın önemli şâir ve ediplerinden olan Muallim Nâci (1850-1893)’nin bir beytiyle başlıyorum: “Erbâb-ı teşâur çoğalıp şâir azaldı. Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı”
1960’lı yılların ikinci yarısıydı; 1967 falan. Profesyonel gazeteciliğe başladığım İstanbul Cağaloğlu Babıali’de Sabah’ta çalışıyordum. Şerefefendi Sokaktaki devlete ait Güneş Matbaacılığın ikinci katında idi gazetemiz. Maruf yazarlarımızı burada tanıdım. Mesela Eşref Edip, Necip Fazıl ve Osmanlıların son dönemindeki aile dramalarını romanlaştıran Münevver Ayaşlı ve nihayet Sezai Karakoç.
Büyük Osmanlı döneminden, Küçük Cumhuriyet dönemine geçişin sancılı yıllarında, başşehirlik işlevleri İstanbul’dan Ankara’ya taşınır.
Bir varmış bir yokmuş, masallar diyarındaki mutluluk ormanında mutlu olmak için her şey varmış. Günlerden bir gün ormanda bir yarışma düzenlenir.
Yıl 1915… Ordumuz Çanakkale’de İngiliz’in nâmert saldırısını püskürtmekle meşgul. Aslan gibi bir nesil, bir yüksek tahsil gençliği, İstanbul’u gözüne kestirmiş, kahpe İngiliz’in karşısında şehit olmayı göze alarak dövüşüyor. Müttefiki, güya dostu, önce benim askerim korunsun diyerek Mehmetçiği öne sürme hesabını taktik edinmiş bir Almanya… Her cepheden kuşatılmış bir vatan toprağı…
Türk târihi ve dünyâ jeo-politik şartları, Türk Milleti’nin yakınlaşmasını şart koşmaktadır.
TÜRK TOPCULUĞUNUN ABC’Sİ (14-19. YÜZYIL): Okay Sütçüoğlu. 13,5 X 21 santim, 565 sayfa. (Târih Araştırmaları)
Ülkenin kalbinin attığı TBMM, ülke meselelerinin konuşulup çözüme kavuşturulduğu meselelerden ziyade, renkli ve ibret dolu olaylara sahne olmasıyla hafızalarda yer ediyor.
Resmî lügatimizde "dirlik mayası" neden bulunmuyor? "Birlikte dirlik etmek" kadar güzel bir tâbiri kabul etmeyen resmî lügatte "dirlik mayası" ne arar?
Bir varmış bir yokmuş. İnsanların derdi çokmuş. En iyisi tatlı yiyip tatlı konuşmak. Tencere yuvarlanmış yuvarlanmış kapağını bulmuş. Mutluluk ormanında dert keder yokmuş. Komşu çocukları birbirleriyle oynarlarmış hem de hiç kavga gürültü etmeden...
Yaşı, yüz yılı aşan Türk Yurdu Dergisi’nin son baskısı, Aralık 2023 tarihî itibariyle “CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI ÖZEL SAYISI” olarak yayınlandı.
İnsanlığı kara kara düşündüren en büyük endişe; “acaba dünyanın geleceğinin nasıl olacak ve genç kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacağıdır.”
Seçmensiz demokrasilerde seçimlerle değişmeyen, ömür boyu başkanlık peşinde koşanların elinde, barış dünyası savaş dünyasına dönüşüyor.
Coğrafya dilimlerini, toprak parçalarını vatan yapmak zordur. Çağımızda vatanı korumak, onu kalkındırmak, üzerinde yaşayan ‘millet’ denilen insanlar topluluğunun bağımsız yaşamasını sağlamak, daha da zorlaşmıştır. Devlet kurmak, devleti yaşatmak ve güçlü kılmak da öyle… Devletler; içeride güven ve huzuru sağlamak, dışta caydırıcı ve itibarlı olmak mecbûriyetindedirler. Aksi takdirde içeride birliği, dış güçler karşısında bağımsızlıklarını koruyamazlar. Devletler ya güçlü olacaklar veya zayıf kalıp diğer devletlerin yönetimi altında girmek mecbûriyetinde kalacaklardır.
Fikir ve düşünce dünyamızın son dönemlerdeki en değerli isimlerinden biri olan Mustafa Çalık alemi bekaya intikal eyledi; altmış yedi yıllık ömrünün, varlığını idrak ettiği yaşlardan başlayan kısmının tamamını son nefesine kadar her anlamda “bir cephedeymiş gibi yaşadı.” Mütefekkir sıfatını hakkeden düşünen bir beyin, kıvrak bir zekâ, cesur bir yürek, düşünen, yazan, konuşan, görüş ve düşüncelerini her ortamda herkese karşı başarıyla savunan örnek bir Türk münevveriydi.
Descartes meşhur şüphesiyle başlangıç noktasını koydu. “Düşünüyorum o hâlde varım” diyerek düşünceyi insan varlığının ispatı saydı. Ama nice düşünmeyen vücutların bulunduğu dünyamızda sâdece düşünmek insan varlığının ispatı sayılabilir mi?
Nietzsche: ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim’ diyerek anlaşılamadığını ifade eder. Necip Fazıl’da aynı dertten yakınır; anlaşılamamaktan…