Büyük şehirlerin üstünde, her geçen gün daha az yıldız göründüğünün bilmem farkında mıyız? Çoğu zaman, apartman bloklarının arasından sızan gün ışığı ile yetinmek zorunda kalıyoruz.
Adını ‘ Hâluk ’(?!) şeklinde yazan, Edebiyat Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğunu belirten bir okuyucu, lise son sınıf öğrencisi kardeşi ‘ Kamil ’in(?!) sorusunu cevaplandırmamı istiyor:
Türk eğitim sistemi kavramı içeriksizdir. Çünkü Türkiye’de Osmanlı’nın son yüzyılından günümüze kadar, en çok müdahale edilen alan eğitim olmuştur. İstikrarsızlık hem okul kademelerinde, hem müfredatlarda hem de eğitim yönetimi alanında sürekli tekrarlanıyor.
Günümüzde pek çok insan, yaşadıkları olayları olduğu gibi söyleyemiyor, açık sözlü ve dürüst olamıyor.
Hicrî takvime göre Şaban ayının 15'inci gecesine Berat Kandili denilmiştir. Beraat kökünden isim olan berat, ‘suçsuzluk belgesi’ demektir. Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizin, ‘ Yüce Allah, Şaban'ın orta gecesinde en yakın göğe iner. Kelb kabilesi koyunlarının tüylerinin sayısından daha çok kimseyi affeder .’ Dediği rivâyet edilmiştir.
Ne zaman insanlardan hak etmediğim kötü bir muamele görsem kendime sitem eder; “eğitimci olarak örnek insan yetiştirememişiz” diye hayıflanırım.
Kıbrıs meselesiyle alâkadar olanlar biliyorlar: Kıbrıslı Rumlar Atina, Kıbrıslı Türkler de Ankara yönetimi ile barışık değiller. Her iki taraf da beynelmilel emperyalizmin kirli ellerini, Kıbrıs’tan çekmesini istiyor.
Biraz önce ciddi bir televizyon kanalının ciddi bir programında genel cerrahi uzmanı bir profesör doktor hocamızı dinledim. Dedi ki: “Bizim obezite ile mücadele yöntemlerinden biri olan, mideye cerrahi müdahale, kesin bir çözüm değildir. Kesin çözüm için hastamızın daha önceki olumsuz yaşam şeklini olumlu yaşam şekline değiştirmesi gerekmektedir”.
Evlilikler, tıpkı bir bitki gibi, canlıdır. Statik değil, dinamiktir. Evliliklerin de bitkiler gibi bakılması, sulanması, gübre verilmesi, havalandırılması, vitamin verilmesi, zamanı geldiğinde kuruyan dallarının budanması ve toprağının yenilenmesi gerekir. Bütün bu faaliyetler özen ve çalışmayı zorunlu kılar.
Dünyanın büyüsünü bozma gayreti de yedeğine verilen bilim anlayışı, İlahî hakikate denk bir bilginin kazanılmasının mümkün olacağı öngörüsü ve isteği taşımış; bu görevi de matematiğe yüklemiştir. Aslında bu anlayış çok da yeni değildir.
Kral çıplak, ya da büyünün bozulması: Küreselleşmenin göze ve kulağa en hoş gelen taraflarından birisi, Ebu Garib hapishanesinden, muhtemelen iç hesaplaşmalara dayalı olarak basına sızdırılan birkaç kare fotoğrafın, insanlara “kral çıplak” dedirtecek kadar etkili olmasına imkan sağlaması...
Bütün bu katliamlarda Hıristiyanlık da bir araç olarak kullanılmıştır. Resmî Hıristiyanlığın getirdiği istilâ, katliam ve yeni kölelik için manevî bahane vazifesi gören tanrı, kan dökücü bir puttu.
Târihimiz araştırıldığında, karşımıza şu gerçek çıkar: Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığı tarihler; denizlerimiz üzerindeki egemenlik haklarımızın kayba uğradığı dönemlere denk geliyor.
Mükemmeliyetçilik, “bireylerin kendileri ve başkaları için daha yüksek beklentiler ve standartlar içerisinde olması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Yüce Yaradan’ımızın belirttiğine göre; Yüce dinimiz İslam, son ve hak dindir. Hz. Muhammed Mustafa (Sav) son ve hak Peygamberimizdir. O’nun için Yaratıcı’mız demiştir ki: “Ey Habibim, “Eğer seni yaratmayacak olsaydım, Alemleri yaratır mıydım”. (Kutsi Hadis).
Kendimiz hakkındaki düşüncelerimiz bedenimizi etkiler. Kendimizle konuşmamız veya iç diyaloğumuz sağlığımız üzerinde olumlu veya olumsuz tesir gösterir.
İsrail’de çok az sayıda Hıristiyan yaşıyor. Buna karşılık Hristiyanlık burada doğdu. İsrail vatandaşı Hıristiyanların oranı İsrail’in kuruluşundan bu yana azalmaya devam ediyor. İsrail Hıristiyanları birçok konuda dünyadaki diğer dindaşlarıyla ters düşüyorlar.
Hıristiyan dünyası, dünya tarihinde sistemli ve sürekli soykırımın ilk ve sonu gelmeyen aktörleri olmuştur. Haçlı seferleri, Hıristiyanlığın müesseseleşmesinin tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Fakat Haçlı seferleri tarihin tozlu sayfalarında kalmış değildir.
Arapça kökenli bir kelime olan Mi’rac, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizin göğe yükselmesi mûcizesini ifade eder. Miraç yazılışı ile de kullanılan kelimenin lügat anlamı; 1- ‘ Çıkılacak yer ’, 2- ‘ Merdiven ’, 3- ‘ Göğe çıkma ’ olarak verilmektedir.
Türkiye, uzun yıllar süren zorlu müâdelelerden sonra hem tekne hem de motoru %100 yerli olmak üzere, Türk mühendis ve işçilerinin emeği ile 150.000 DWT kapasiteli gemiler inşa edebiliyor, bu gemiler devlet işletmelerinde, deniz kuvvetlerinde ve özel sektörde kullanılıyor, bir kısmı da yurt dışına satılıyordu.