Hep bu gerçeği savundun, böyle seslendin halkına. Hep Kıbrıs dedin. Ama hayat bu! Yaşamak kadar ölüm de gerçek… Ne de çabuk geçiyor zaman!
Bekliyoruz! Andımız geri gelecek... İlber Ortaylı hoca net konuşuyor: “Andımızın kalkması yanlıştı, küstahlıktı.”
Dili ağırlaşan Türkçe bir gün ağız dil vermez olacak. Ana dilimizin derdine dermân olmazsak -maazallah- dili boğazına akacak.
Ben Isıg gölü kenarındaki Alma dağı yanında doğdum. Oymağımız göçebe yaşar idiyse de babam hoca tutarak beni okutup yazdırmıştı. On yaşımda iken yurdumuz yanındaki çocuklar gibi ata binmeyi, ok atmayı öğrenmiştim. Türk dilini Uygur harfleriyle okumayı, yazmayı bellemiştim.
Kafkas Cephesi Sarıkamış Dağları’ndan Sakarya Meydan Muharebesine tüm şehitlerimizi ve ecdadımızı rahmet minnet ve Şükran’la anıyor, Türkiye’nin 81 İlinde Şehitler Hatıra Ormanı kurularak, şehitler fidanda yaşasın kampanyası başlatılmasını, Şehit ve Gaziler için fidan dikilmesini öneriyorum.
İnsan hayatının; ekonomisini, eğitimini, kültürünü, inanç sistemini, mutluluğunu, huzurunu, güvenliğini, hak ve hukukunu, mülkiyetin korunup korunmayacağını siyaset belirler.
Kendisini Kocaeli Kent Konseyinin faaliyetlerinden olan Kent Bayramlaşması vesilesi ile tanımıştım. 21. Kent Bayramlaşmasında, il protokolünün hemen önüne koyduğumuz koltuklara, şehrimizin kıdemli insanlarından bilebildiklerimizi, gelebilenleri oturtup bayram fotoğrafımızı o şekilde çektirelim demiştik.
Poş (Fransızca poche); cep, elbise cebi, büyük boşluk anlamlarındadır. Poşet (Fransızca pochette): Küçük cep, çakmak cebi, mendil cebi anlamlarına gelir. Buradaki “et” eki kelimenin anlamını küçültme ekidir.
‘Benim ki nezaket ziyareti olacak.’ (Hiç değilse) kendi çevresinde tanınmış bir şâir ve yazar olan zat, çok iddialı ve lüks baskılı bir edebiyat dergisindeki yazısında böyle yazmış.
"VII. yüzyılda, Arap Yarımadasında Muhammet peygamber tarafından kurulan din ." Ne bu şimdi?
Bu güne kadar, Amerikan sefiri hala gelir ve bizi asla kabul etmeyeceğiz derse! Bangladeş, KKTC’yi ilan ettiğimizde bizi tanıdığında, gidip de o fakir ülkeye; tanımayı geri çekmezsen size yardım etmeyiz diyen insanlardan medet umuyoruz, Kıbrıs meselesini onlarla halledelim diye!
Fransa’nın Haguenau bölgesindeki Alsace şehrinde 1841 yılında doğdu. 1900 yılında Paris’te öldü. Türkçülük ve Turancılık akımlarına ilham kaynağı olan Fransız yazar ve tarihçidir.
İlk sene 60-61’de Dr. Küçük’ün, sene sonunda Makarios ‘a gönderdiği mektubu vardır. Bunu yayınladık da! Makarios ‘a der ki:” Bütün haklarımızı vermemek için elinden geleni yapıyorsun. Senin bakanların şunu, şunu, şunu yapıyor! ”Yani işin yürümediğini, yani Rumların yürütemediğini belirleyen mektubu vardır.
Son günlerde bir çok televizyon kanalında, Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca, “zorunlu yayın” adı altında bir uyarı kısa filmi gösterilmektedir. Filmde bir iş kazası gösteriliyor ve vurucu cümle söyleniyor: “İş kazası diye bir şey yoktur, tedbir alın” diyor.
O günlerde hatırladığım tabii en önemli olay, Türk Alayının Magosa’ya gelişidir… Bütün ada Magosa’da ki surların üzerine toplanmıştı! Ellerinde bayraklarımızla binlerce Kıbrıs Türk’ü, askerlerin adaya çıkışını seyrediyor…
Kosova, Prizren, Arnavutluk ve kısacası Balkan coğrafyası. Her biri ecdadımızın ayak izinin değdiği, senelerce yönettiği, imar ettiği, yüzyıllar boyu yaşayan eserler bıraktığı, Evlad-ı Fatihan şehirleri…
Adaya döndük halka; işte asker geliyor, merak etmeyin garantörlük var diye teminat verdik. Bu gün ben 86 yaşındayım hala ayaktaysam ve üretiyorsam niye, çünkü bir teminat verdik biz insanlarımıza…
1954’de Saint George isimli tekneyle ilk teröristler grubunu oluşturan, Yunanlı ve Kıbrıslı Rumlar yanlarında getirdikleri silahları ile birlikte Kıbrıs’a çıkıyorlardı.
Kıbrıs konusunda ne kadar çok şey söylendi, anlatıldı ve yazıldı. Ülkemizin dış siyasetinin son 50 yılına damgasını vuran, bölgesel milli menfaatlerimiz uğruna savaştığımız adı Kıbrıs olan o stratejik ada hala gündemimizde, hala uluslararası arenada çözüm bekleyen en önemli konu, hala en hassas bölgeler arasında.
Kıymetli dostlar, Geçen hafta bir arkadaşımız 2017 yılı sonunda yazdığım yıla veda mesajımı hatırlatmış, arzuladıklarımı gerçekleştirip gerçekleştiremediğimi ve 2018 değerlendirmemi ve 2019 beklentilerimi merak ettiğini yazmış. Şunu ifade etmeliyim ki yazmak, yazdıklarımı paylaşmak beni çok mutlu ediyor. Kendi kendime çoğu zaman soruyorum. Beni diğer insanlardan farklı düşündüren, görüş belirten içimdeki tepkisel veya paylaşımcı itkinin nedeni nedir diye? Karakterim muhalif olma karakteri mi diye. Sonra bakıyorum kesinlikle öyle değil. Merak ediyorum, araştırıyorum, okuyorum, çalışıyorum, deniyorum. Hepsi belirli rasyonalite çerçevesinde oluyor. Çoğu zaman benim düşünce tarzımdaki farklılıkların genç yaşımda gittiğim ve 16 yıl yaşadığım İsviçre ölçüm mesnetlerine göre oluştuğunu söylüyorum. Bir grup arkadaşla eski diyanet işleri başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez’le kahvaltı yapıp sohbette bulunmuştuk. Ben değerlendirmelerimi gençliğimde gittiğim İsviçre’de oluşan ölçüm mesnetlerime göre yapıyorum deyince; „ölçüm mesnetleri“ kavramını ilk defa işitiyorum güzel bir kavrammış demişti. İsviçre’ye tahsil için gittiğimde okuyacağım bölüm iki üniversitede vardı. Birisi doğu İsviçre’de Almanca konuşulan bir kasabada diğeri ise batı İsviçre’de Almanca-Fransızca konuşulan küçük bir şehirde. İlk başta fazladan Fransızca öğrenirim diye seçtiğim bu şehrin bana çok kültürlülüğü anlamak adına kattıklarını sayfalarca anlatabilirim.