1991 yılında Türk Standartları Enstitüsü tarafından kurulan 28 yıldır başkanlığı ve sekretaryası TSE tarafından yürütülen Bölgelerarası Standardizasyon Birliği (BASB) 28’inci genel kurulu Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de gerçekleştirildi. Tacikistan Cumhuriyeti hükümeti altındaki standardizasyon, metroloji, belgelendirme ve ticari inceleme ajansının ( TAJIKSTANDARD ) ev sahipliğinde yapılan BASB genel kuruluna Türkiye’den TSE Başkanı Prof. Dr. Adem Şahin, TSE Genel Sekreteri Aykut Kırbaş ve TSE kuruluşu olan “Uluslararası Uygunluk Değerlendirme Servisi A.Ş ” (ICAS) Genel Müdürü Hakan Ergin katıldı.
Emperyalizm, bir ülkenin başka bir ülke üzerinde, onun ‘’doğal veya üretilmiş zenginliğini’’ çalmak amacıyla, siyasal araçlarla doğrudan veya ekonomik araçlarla dolaylı olarak, tahakküm [hâkimiyet] kurması sürecidir.
Cumhuriyet döneminin çok önemli milliyetçi düşünürlerinden, Anadolu toprağına ve Türk tarihine sıkı sıkıya bağlı bir HAREKET'i hem millî, hem de evrensel bir düşünceyle tevhîd eden; *"Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir. Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk'a uydurmaktır."* diyen büyūk bir fikir adamı, tasavvufun irfânî güzellikleriyle hemhâl olan ve "İSYAN AHLÂKI"nı hayatıyla yazan ahlâk âbidesi kâmil bir Müslüman merhum Nurettin Topçu Hocamızı vefatının (10 Temmuz 1975) 44. yılında rahmet, minnet ve hürmetle yâd ediyoruz. Rûhu şad, mekânı Cennet, makamı âli olsun.
Türkler zorla Müslüman edilmediler. Ceddimiz târih sahnesinde Müslüman olarak yer aldı. Bâzı eblehler diyebilirler ‘ o zaman İslâmiyet yoktu .’ Hz. Âdem, Türklerden çok önceleri yaratılmıştı ve Müslüman’dı. Hz. İbrâhim de Müslüman’dı ve Türkler târih sahnesine çıkmadan önceki devirlerde yaşamıştı. Demek ki İslâmiyet Türklerden önce de vardı. Şüphesiz adı İslâmiyet veya Müslümanlık değildi. Hepsi o kadar.
Tek parti döneminde hazırlanan müfredat programlarında yer almadığı için, İlahiyat Fakülteleri ile İmam Hatip Liselerinde okutulan İslam Tarihi ders kitaplarında, Türklerin nasıl Müslüman olduklarına dair bilgiler yoktur.
Benim ana tarafım Bulgaristan'dan Bergama'ya gelip yerleşmişler. Onun için ana tarafından Bergama 'nın Aziziye köyündenim.. Orayı bilenler bilir, Aziziye ile Ayasköy iç içe geçmiş iki köydür... Aralarında üç dört metrelik bir yol vardır. Belki de bunun Türkiye'de başka bir örneği yoktur.
Ünlü yazar Çetin Altan, “ önemliler ve değerliler” kavramı üzerinde sıkça durur, değersiz önemlilerden ve önemsiz değerlilerden bahsederek ülkenin en önemli sorunlarından birine dokunurdu.
“Türkçe 80-90 yıl önce bir çıkmaza saplandı...” Yeni Akit’te -C.Yakup Şimşek imzâlı- bir yazı böyle başlıyor. Şimdi bunu gören peşin hükümcü -daha yazıyı okumadan- der ki: “Yâhu, zâten Atatürk düşmanı olan bir gazete başka ne yazar?” Evet, böyle diyecek sürü sürü adam var bu ülkede... Attilâ İlhan’ın “Özleştirmeci Takımı” adını verdiği zümrenin çoğu...
Tarihsel süreçte toplumlar bulundukları yerde kalmazlar, konumlarını sürekli değiştirirler. Toplumların yapı değiştirmeleri, olumlu yönde büyümeye dönük olduğu gibi, olumsuz yönde küçülmeye dönük de olabilir.
Bir tüccar mutluluğun sırrını öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Bunun üzerine yola çıkan delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Türkiye’de havacılık eğitimi veren ilk eğitim kurumu, 07 Temmuz 1941 târihinde, Gök Okulu adı ile İstanbul’un Yeşilköy semtinde açıldı.
Bu söz kulağınıza çok tanıdık geliyor dimi “ Bugün git yarın gel” bir vatandaşın nüfus cüzdanını kaybetmesi üzerine yeni cüzdan çıkarmak için gittiği nüfus müdürlüğünde aldığı cevap üzerine uzun yıllardır dillere pelesenk olan bir cümledir. Bu söz toplumu o kadar etkilemiştir ki üzerine tiyatro senaryoları yazılıp sahnelenmiştir. Devlet bürokrasisinin adeta bir mottosu haline gelmiştir.
Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur derler. Fakat ben yol gösterecek değilim. Zira, yol göstermek benim haddime düşmez. Ben sadece, halkın içinden sade bir vatandaş olarak, hayatın içinden bildiklerimi, gördüklerimi ve duyduklarımı ifade etmek istiyorum. Tabii ki, takdir okuyucularındır.
Dünyanın her şehrinde, kalabalıklarla birlikte yaşayan, ancak kalabalıkların rüzgarına kapılmayanların oluşturdukları, bilgi ve bilgelik adaları vardır. Bir bilge gönül zengininin, çekim alanında oluşan, korkudan ve karamsarlıktan uzak, bilgi ve bilgelik adalarında, insanlar iç dünyalarıyla birlikte, dış dünyalarını da zenginleştirirler. İç dünya güzelleşirken, dış dünya çirkinleşmez.
Sağlığın değeri kaybedilince anlaşılıyor. Allah hastane ve doktora muhtaç etmesin, Allah cc hastane ve doktorsuz da bırakmasın.
Kamus 1 bir milletin hâfızası, yâni kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla.
Bir düşünün bakalım! Bundan tam 45 yıl önce Türk askeri adaya gelmemiş, Kıbrıs Türk’ü Rum’un insafına terk edilmiş olsaydı, Kıbrıs’ta neler yaşanacak, o günlerin izleri bugünlere nasıl yansıyacaktı?
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıldığı, Anadolu’nun emperyalist güçler tarafından işgal edildiği o karanlık günlerde Türk Milleti bir avuç kahraman vatan evladının önderliğinde var olma savaşı vermişti.
Türk Diline Kumpas (TDK) hareketine tezâhürat tutan tutana... Çoğu da “ papağan ezberleri ”yle... Bu tribünlerde -maalesef- ilim, fikir, kültür, sanat ve edebiyat dünyâsının anlı şanlı nice sîmâları da yer tutmuşlar.
Kabotaj; bir devletin, kendi limanları arasında yük ve yolcu taşımacılığı ile ilgili haklarıdır. 1536 yılında imzalanan ve Kapitülâsyon denilen anlaşma ile Osmanlı Devleti, yabancı gemilerin Türk limanları arasında taşımacılık yapabileceklerini kabul etmişti. Türkiye Cumhuriyeti; 24 Temmuz 1923 târihinde imzalanan Lozan Barış Sözleşmesi’nin 28. maddesine dayanarak, 1 Temmuz 1926 târihinde, 815 sayılı Kabotaj Kanunu ’nu yürürlüğe koydu. Kanuna göre bu târihten itibaren kendi limanlarımız arasında taşımacılık, yalnızca Türk gemileri ile yapılacaktı. Kanunun yürürlüğe girdiği târih, ülkemizde KABOTAJ (DENİZCİLİK) BAYRAMI olarak kutlanmaktadır.