Merhum Ahmet Kabaklı; ‘ Dört konuda devrim olmaz , olamaz’ diyordu: 1-Din, 2-Dil, 3-Ahlâk, 4-Mûsıkî. Bozuk fikirli bâzı insanlar, dilde devrim yapmaya kalkıştılar. ‘ Öztürkçecilik ’ isimlendirmesi altında yeni kelimeler uydurdular. Doğudan gelen her kelimeyi attılar, yerine batıdan gelen kelimelere kucak ve ağız açtılar. Adına ‘ dil devrimi ’ dediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’de doğurganlık oranının son yıllarda hızla azalmasını, yaşlı nüfus oranının yükselmesini “Yaşamsal tehdit ve tehlike” olarak nitelendirdi. Bu hükme aynen katılıyoruz, nüfus yapımızdaki olumsuz değişmeler, acil önlemlerin alınmaması durumunda karşılaşacağımız çok yönlü sosyo-ekonomik ve kültürel ağır bir krizin habercisidir.
*Öğrendim ki… Aziz ve mukaddes üç şey vardır, Din, dil ve ilim. (Mehmet Kâmil Berse’den) *İslâm için hürriyet, felsefî değil, hukûkî bir kavramdır. Temeli ise camianın bütün fertleri arasında tam bir hak eşitliği olduğu inancıdır.
Mutluluk ormanında yaşayan iki arkadaş seyahate çıkmaya karar verdiler. Aynı zamanda komşu da olan tavşan teyze bayan HOP-HOP la, zıplayamayan Kaplumbağa bayan YAVAŞ yola çıkmak üzerelerken hop -hop teyzenin torunu ZIP ZIP da onlara katıldı. Programladıkları gibi zıplayamayan kaplumbağa bayan Yavaş’ın evine gittiler. Eve uzun zamandır girilmediği için daha bakım, temizlik yapılmamış, çok kirli bir eve girdiler. Hep beraber biraz temizlediler, sonra oturup sohbet ettiler, müzik dinlediler. Sonra da uyudular.
Sosyal hayatımızda yaşadığımız şiddet ve cinayet vakaları, sokak köpeklerinin uyutulmasıyla ilgili tartışmalar kadar gündemi işgal etmiyor.
Bu yazıma, bana âit olmayan bir başlıkla başladım: “Erbâb-ı teşâür çoğaldı şâir azaldı. Yok öyle değil, şâirin ancak adı kaldı” Söz, Muallim Naci’nin!..
İki eski dost ziyaretime geldiler. 80’ler ve sonrasına ait pek çok ortak hatıralarımız vardır; çoktandır görüşemiyorduk, bunları yeniden hatırlayıp o dönemde yaşananları andık.
Ekonomik, siyasal ve kültürel alandaki gelişmelerle, kültürler arasındaki yarışta, ülkelerden daha çok, şehirler önem kazanmaktadır. Yüzyılların içinde oluşan, zamanın sınavından geçen şehirler, tarihin derinliklerinden seslenen eserleriyle, kültürlerin duvarsız ve kapısız üniversitelerine dönüşmüşlerdir.
Türkçeciliği kendinden menkul TDK ve RİT (Resmî İkāmeli Türkçe) hareketi 1935'te "kitâbet" kelimesini "Arapça ve yabancı" saydı.
Yerel Seçimlerden önce; bazı iktidar yetkilileri, emeklilere seslenerek; “Sayın Cumhurbaşkanımızı dikkatlice dinleyin ” diyerek her seferinde emeklileri beklentilerinin üzerinde umutlandırdı.
Kurban Bayramı yaklaşıyor. Ekonomik krizin vurduğu Hayvan Pazarı’nda fiyatlar uçmuş gidiyor. Yüksek fiyatlar, düşük gelirliler için bayramın ezik geçeceğini gösteriyor.
Kimileri, bilmediklerinden ve samîmi olarak öğrenmek istediğinden, kimileri de şeytanın avukatlığına özenerek soruyor: ‘ Allah bir, Kitap bir, Peygamber bir. Mezhepler niçin çok ?’
Beş asır önce Osmanlı’nın Anadolu’daki toprakları ile Rumeli’deki toprakları arasında bir fesat yuvası gibi, bir cadı kazanı gibi kaynayan Bizans’ı, Türk ve Müslüman İstanbul yapan Fâtih aynı zamanda mânânın da zaferini ispat ediyordu.
1. Namazı vaktinde, dosdoğru, tadil-i erkan ve huşu içinde kılarak. 2. Yaratılan her canlıya tebessüm ederek .
İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından yazılan ve 1924 yılında basılan "Yazının Usûl-i Tedrîsi" isimli kitap günümüz Türkçesine tercüme edilse de doğru anlaşılamaz.
Bir varmış bir yokmuş, aklın çemberinden geçen çokmuş. Follukta yumurta bolmuş. Mutluluk ormanındaki Köstebek Nuri ormandaki hayvanlara yumurta satarak yaşamaktaymış. Sattığı yumurtalar çok özelmiş. Çoğunlukla çift sarılı, iri, koyu sarı ve çok da lezzetliymiş.
23 Nisan 1920 “Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla milletimizin içte ve dışta tam bağımsızlık içinde yönetilmesi konusundaki durumunu bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”
Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki 47 kişilik heyetle birlikte Samsun’a çıktığında, kendi anlatımı ile: ‘ Vaziyet ve manzara-i umumiye ’ şöyle idi: ‘Birinci Dünyâ Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin dâhil olduğu grup yenilmişti. Osmanlı Ordusu’nun elindeki silâhlar alınmış, devlet; şartları ağır bir mütâreke imzalamıştı. Millet yorgun ve fakirdi. Ülke âdetâ paylaşılmış ve işgal edilmişti.’
Üretimin ve yönetimin yeni boyutlar kazandığı bir yüzyılda, insansız teknoloji, teknolojisiz insan düşünülmez. Teknolojiyle hem silahlı hem silahsız güçler büyütülür. Ancak insan teknolojinin değil, teknoloji insanın ürünüdür.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Soma'da Suriyeli meselesi ve Arapça tabelalar konusunda "Bizim belediye başkanlarımız çiğ popülizmin aktörleri olmayacaktır. Arapça tabelalara yapılan saygısızlık ana dili Arapça olan milyonlarca Türk vatandaşına yapılmış olur. Kur'an-ı Kerim'in ana dili de Arapçadır" dedi.