Erzurum, ata yurttan ana yurda taşınan âşıklık geleneğinin hayat bulduğu önemli şehirlerden biridir. Saz ve sözleri ile insanlığa mesajlar vermiş Erzurumlu âşıklardan biri de Âşık Erbabi’dir.
Özgen Gürbüz: Koma; bir oktavın (bir tam sekizli aralığının, bağıl frekansı ‘1’ kabul edilen bir sesle, frekansı tam 2 katı, yani bağıl frekansı ‘2’ olan ses arasının- logaritmik olarak 53 eşit parçaya bölündüğünde elde edilen, her bir eşit aralığın-parçacığın adıdır...Yâni kullanılan her sesi-komayı Perde kabul eden bir sistematik yapıdır.
Minik kuş üşümüş Yağan karlardan korkmuş Yokmuş onun sahibi Karnını doyuracak sığınacak kimsesi
Prof. Dr. Sâdık Tural: Ses şiddeti nedir? Özgen Gürbüz: Bu terimle, duyulabilen seslerin ‘ desibel ’ cinsinden ifâde edilen volümetrik özellikleri kastedilmektedir. Meselâ sesin şiddeti çok yüksek olduğunda, aynen ses bombasının yıkıcı etkisi gibi, jet uçaklarının alçaktan uçtuğu zaman ki çıkardığı seslerdeki gibi çok yüksek bir enerjiler ortaya çıkmakta, patlamalar olmakta, hattâ kulakları sağır edebilmektedir... Ses şiddetini daha iyi anlatabilmek için, öncelikle ‘ses’in kısa târifini yapıp, özelliklerini anlatmak istiyorum:
- Kahkaha, tebessüm. - Candan selamlaşma. - Candan kucaklaşma.
Özgen Gürbüz: Sevgili Sâdık Hocam, sorularınıza birer cümle ile cevap vermem çok yetersiz kalabilecektir noktayı nazarından hareketle ve izninizle, kullanabileceğim en kısa ve en az sayıdaki cümlelerle cevap vermeye çalışacağım.
“Çocukların nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır.” Joseph Joubert “Ana-babaların çocuklarına gösterebileceği en büyük sevgi, onlarla kuracağı arkadaşlıktır.” Henry Ward Beecher
Ali Şâmil Hüseyinoğlu’nu, Kırım’da yayınlanan KIRIM SEVGİSİ isimli eseri vesilesiyle 2014 yılında tanıdım. Kitabının önsözünde; ‘ 4000 yıllık târihî geçmişi olan biz Türkler, Türk Birliği’ni gerçekleştirmezsek, 21. Yüzyılın sonlarında bizi târih sahnesinden silerler …’ diyordu. ‘ Kırım’ı Niçin Bu kadar Sevdim ?’ başlıklı bölümde ise; yürek kabartan, göz yaşartan ifâdeler vardı. Kitap, ‘ Türk Birliği’nin; sevgi harcı ile hazırlanmış temeli ’ olma özelliğine sâhipti.
İki gün önce cuma namazında hutbede bermutad Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı metin okundu.
30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan “Başkomutanlık Meydan Savaşı” sıradan bir askeri zafer değildir. Dört gün önce Türk ordusunun 26 Ağustos sabahı başlattığı “Büyük Taarruz” un amacı vatan topraklarımızı işgalcilerin elinden kurtarmak, milletimize üzerinde özgürce yaşama imkânı sağlamaktı. İmkânlarımız son derece sınırlıydı; bu taarruzun on beş gün içerisinde zaferle sonuçlanması gerekiyordu. Uzarsa asker, para, silah ve cephane gibi lojistik takviye imkânlarına sahip değildik. İki haftada binlerce askerle beş yüz kilometreye yakın yolu uçarcasına İzmir’e ulaşıp başarmak zorundaydık.
“Bir millet/kavim, kendini değiştirmedikçe, Allah, onun durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 11) Bu; ap-açık bir tavsiye, gayet belli kesin bir emirdir.
(Başlık, aşağıdaki TDK sözünden alınan ilhamla atılmıştır.) "Sınırı ve sonu olmayan o gönlün bir sonu yoktur." İşte celî sülüs hatla yazdırıp bir nefis levha hâlinde evlerimizin duvarına asacağımız vecîze... Üstüne ne kadar tefekkür etsek az.
Bir önceki yazımızda İzmit’te muayenehanesi olan hekimlerden bir kısmının iş ve imkân birliği yaparak Cankat Tıp Merkezi'ni kurması ve burada mesleklerine devam ettiklerini yazmıştık. Bu yazıda ise, bu grubun öncülüğünde kurulan Cihan Hastanesi'nin hikayesini okuyacaksınız.
Sevmez ve sevilmezse insan ruhu yıpranır ve ölür. Kendimize güvenmemiz ne kadar yüksek olursa o kadar çok severiz. Ayrıca özgüvenimiz ne kadar yüksekse, başkalarının bizi seveceğine de o kadar çok inanırız.
N. Fazıl: Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim; Görevi olmasaydı sol elimi keserdim…” Şiirinde, sağcılığın en kaba ve hatta ilkel bir tanımlaması yapılmaktadır. Hayatım boyu “sağcıyım” veya solcuyum demedim.
Aydınlarımız sorumluluğunun farkında. Üsküdar Kemah Kafede her hususun müzakere edildiği, her görüşün nezaketle. Dinlendiği, sevginin kuşattığı, insanın hep önde olduğu ve aydınlık Türkiye için fikir üretildiği pazartesi toplantıları beş seneden bu yana her hafta şevkle devam ediyor.
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma Gün doğmandan evvel iklîm-i Rum’a Bozkurtlar ordusu geçti hücuma! Ya Allah, Bismillah, Allahüekber…
Ersin Nazif Gürdoğan dostumla Al Barka Türk Finans’ta çalışırken tanıştık. Bir müddet sonra irtibatımız kesildi. 1990’lı yıların başlarında tekrar bir araya geldik. Yeni Şafak Gazetesi’nde yazıyordu. Gaybubeti sırasında Erzurum Üniversitesi’nde Dr, Doçent ve Profesör unvanlarını almıştı. İlk röportajı 20 Haziran 2014 târihinde, 6. ve son röportajı ise 23 Aralık 2023 târihinde yapıp yayınlattım. 7. Röportajın sorularını 2024 Ağustosu’nun başlarında hazırlayıp gönderdim. 3 defa telefon edip, yapılması gereken işlerinin çokluğu sebebiyle özür diledi. Bir araya geleceğimiz günü beklerken, vefat haberi geldi. Cenâb-ı Allah’ın sâlih kullarından, Peygamber Efendimizin sadık ümmetinden idi. Allah Rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun.
“Kimsenin seni üzemeyeceği kadar güçlü olduğunda ve sen kimseyi üzmeyecek kadar iyi olduğunda; mutlusun demektir.” “Bizi mutlu hissettirenler, yüreğimize çiçek ekenlerdir.”
Ta Kureyş’e o bin dört yüz sene önce bir avuç Müslümanın çölün kızgın kumları kadar yakıcı ve kavurucu küfürle çevrilerek susturulmak istendiği mekâna uzanalım.