Türk Ocakları İstanbul Şubesi “İslâm’ın Bugünkü Meseleleri” adıyla üç gün süren ve Türk dünyasından, İslâm ülkelerinden konunun uzmanı yirmiye yakın bilim insanının, Türkiye’den Prof. Ali Bardakoğlu, Prof. Sönmez Kutlu, Prof. Mustafa Çağrıcı ve Prof. İbrahim Maraş gibi saygın ilahiyatçıların katıldığı bir ilmi toplantı düzenledi. Şube Başkanı Dr. Cezmi Bayram’ın aynı konuda birkaç yıl önce Kartal Belediyesi’nin desteğiyle düzenlediği toplantıda sunulan tebliğler kitap halinde de yayımlanmış ve bu meselelerle ilgilenen çevrelerde çok beğenilmişti.
Bizim kuşaklar ‘’KIBRIS’’ adını ilk kez 50’li yılların ortasında duymuştu! Çünkü adanın diğer halkı Rumlar Ata yadigârı bu ada parçasını ele geçirerek, Yunanistan’a bağlamak amacıyla adada yaşayan soydaşlarımıza akla vicdana sığmayan zulümler, baskılar yapmaya başlamış, tüm dünyanın gözü önünde sadece Türk oldukları için katledilen yüzlerce insanın ölüm haberleri ülkemizin her yanını kaplamıştı.
Pek çok kimsenin psikoterapiye ihtiyaç duyduğu bir zamanda yaşıyoruz. Psikolojik yardımda terapinin türü terapist kadar önemli değildir. Terapide önemli olan terapistle hasta arasındaki ilişkidir, iletişimdir. En güçlü iyileştirici de sağlıklı sosyal ilişkilerdir. Sağlıklı iletişim kuramayan ve güven veremeyen bir terapist şifa veremez.
"Acımak... Ben insan ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir..." der, " Acımak " isimli romanında Reşat Nuri…
Azerbaycan İlimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Ali Şâmil Hüseyinoğlu’na aşağıdaki soruları sordum. Dostum Ali Bey soruların altında yazılı cevapları gönderdi.
Adalet Komisyonu’ndan geçen “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” nin Genel Kurul’da görüşülmesi, yoğun eleştiriler üzerine birkaç gün ertelendi. İktidar kısaca “Sosyal Medya Yasa Tasarısı” olarak bilinen teklifin görüşülmesini önümüzdeki hafta Meclis tatile girmeden önce tamamlayıp çıkarmakta kararlı görünüyor.
Elimi yakarken sıcak kestaneler Uçuş uçuş yağan karda Yürümek çok hoşuma gider Beynimde oluşur Ümitler vadeden çeşit çeşit düşünceler Avuçtaki kar taneleri gibi Her biri bir tarafa savrulur Erir kaybolur gider Ümitlerle hayallerle beslenen İsteklerimiz yarınlardan Vesile olsun hayırlara temennisiyle Sürüp gidiyor. İnsan bu çelişkiler yumağı Bir yanı ister bir yanı nefret eder Önündekiler dururken Mutluluğu hep uzaklarda arar Gönlümüz görür gözümüz görmez Karnımız doyar ruhumuz doymaz Ne güzellik yetiyor ruhu doyurmaya Ne de parayla alınıyor mutluluk huzur Tanrının yazdığı kader kitabına göre İnsan hayatını Kaderinin kuklası olarak yaşar
1. Sevgi ve saygı yüklüdürler 2. Arkadaş ve dost canlısıdırlar 3. Bardağın dolu tarafına bakarlar ve çoğaltmaya çalışırlar 4. Pozitif ve proaktiftirler
Masal Ülkesinde bulunan Mutluluk Ormanındaki hayvanlar barış içinde mutlu yaşarlarmış. Ormandaki hayvanlar okul çağına gelinceye kadar birçok şeyi yuvalarında annelerinden öğrenirlermiş. Kuşlar uçmayı, ördekler yüzmeyi... Ama ilk öğrendikleri şey anneleri olmadan yuvadan çıkmamak ve annelerinin sözünü dinlemekmiş.
Bugün okuyucularımıza Hz. Ali’nin “Kendi Kendinin lideri olmak” Özdeyişi ile seslenmek istiyorum.
Takma Kirpikler: Kadınlar; 60'lı yıllardan, 70'li yılların ortalarına kadar gözlerinin üzerinde takma kirpikler taşıdılar. Çoğunlukla gece davetlerinde kadınların peruk ve kirpik takma merakları 80'li yıllara kadar devam etmiştir. Kirpikler siyah renkli, upuzun ve uçları kıvrık olurdu. Takma oldukları uzaktan dahi anlaşılırdı Çok da itici olan bu kirpikler, küçücük suratlı kadınlarda fevkalade orantısız dururdu. Bu tür kirpikleri takan kadınlar, çevreden fark edilsinler diye sık aralıklarla gözlerini açıp kapatır, bu esnada takma kirpiklerinden birisi yere düşer ve çevresindeki insanlar bu takma kirpiği bulmak için o kadının etrafında pervane olurlardı. Bu durum aslında o kirpikleri takarak, şuh bir görüntüye kavuştuğunu sanan kadınların, karizmasının da yere düşmesiydi!
Son günlerde KYK yurtlarında üst üste meydana gelen öğrenci intiharları, yurt sorununu yeniden gündeme getirdi.
Bazen düzenimiz bozulur. Hayatımızdaki bu düzen bozukluğu, daha yüksek bir düzenin başlaması anlamına gelebilir. Başımıza gelen olayları yargılamadan, “Bu benim başıma neden geldi?” demeden önce o olayı kabul edip anlamaya çalışmamız gerekir.
Aziz okuyucularım, “Nerden çıktı bu tahin helvası?” diyeceksiniz. Bu adı taşıyan yazının, çok sevdiğim yazarı rahmetli Ragıp Akyavaş Hoca da okuyucularına yıllar önce böyle seslenmişti...
Dünyâ edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde destan terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmıştır, hâlen de kullanılmaya devam edilmektedir.
Camilerde Karşılıklı Çifte Ezan: Bizim çocukluğumuzu ve gençliğimizi yaşadığımız o dönemde bilhassa Cuma, Kandil ve Arife gibi dini günlerimizde, büyük camilerimizde ezanlar iki ayrı minareden, yankılı olarak okunurdu. 2 ayrı müezzinin bu birbirini takip eden karşılıklı ezan okumaları; uzaklardan sanki yankı hissi uyandırırdı. 4 minareli camilerde ise kimi zaman 4 ayrı minareden 4 müezzin tarafından okunan ezanlar da olurdu…(O yıllarda evimizin Sultanahmet camiine yakın oluşu, özellikle dini günlerimizde rahmetli babamla birlikte gittiğim bu muhteşem camide, yankılı ezanların sesi hala kulaklarımdadır…)
2 Temmuz 2022 tarihinde Er-Vak olarak Tekman’da düzenleyeceğimiz Sultan Sekisi Toplantılarının 27. ‘siyle ilgili görüşmeler yapmak, fikir alışverişinde bulunmak üzere Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Şerafettin Çakal ve Kimya Yüksek Mühendisi Mehmet Karadişoğulları ile birlikte Tekman’a gittik.
Ben seni seviyorum. Seninle muhabbet etmek istiyorum. Benden sana asla zarar gelmeyecek. Senin dertlerine ortak olmak istiyorum. Senin mutluluğun ile benim mutluluğumu birleştirerek, sinerji ve enerji üretip günümüzü daha da güzelleştirmek istiyorum.
“Baba olduktan sonra göreceksiniz ki, kendi mutluluğunuzdan çok, çocuğunuzun mutluluğu ile mutlu olabilirsiniz.” Balzac “Artık yürümeyi öğrendim. Fakat hala düşmekten korkuyorum. Ellerimi bırakma baba!”