Irvin Yalom danışanlarına “Ölüm neden bu kadar korkutucu? Ölüm hakkında seni korkutan şey tam olarak nedir?” sorusunu sık sık sorar. Ölümle yüzleşen veya ölümü düşünen pek çok hastanın cevabı aynıdır:
Türk kökenli halkların ‘beri’dekiler ve ‘öte’dekiler konusundaki duygu, düşünce ve hayallerine ilişkin zekâ ışıklarının dile yansımaları zengin bir dünyadır. Nazım veya nesir olan bu yansımalar, öncelikle edebiyat bilimciler, sonra da diğer alanların araştırmacıları tarafından incelenip değerlendirilmektedir. Türk felsefesine ilişkin kavram bilgisinin yansıma alanlarından olan atalar sözü, deyimler ve Türkçe yakarış (dua)lar yanında, bir önemli kaynak da bilmecelerdir.
Altay’da kendisi bir kam olan Nadya Hanım’a şehri saran dağlarla ilgili bir soru sormuştum: “Kim bilsin, ben bilmem; tabıskak değil, ama ben bilmem.” deyince bu kez de tabıskak’ı sordum. Cevabından Türkiye Türkçesinde bilmece, Azerbaycan Türkçesinde tapmaca kelimesi ile karşılanan nükteli sınav olduğunu anladım, not ettim.
Yahya Kemal Beyatlı, umûmî Türk şiirinin zirve isimlerinden biridir. 2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp’te doğmuş ve 1 Kasım 1958’de İstanbul’da vefât etmiştir.
Bilgilendirme süreçlerinden bir kısmı, zekâ adlı toplama, saklama ve işleme sokma merkezi aracılığıyla, insandaki enerjinin oluşturulmasını ve kullanılmasını sağlamaktadır. Zekânın edebiyat kazanımlarla zenginleştirilip yeri geldiğinde ortaya çıkan enerjiye dönüştürülmesi, kültürleme süreçlerinin sonucudur. Zekânın çeşitli bölümleri farklı yol ve yöntemlerle edinilen bilgileri sınıflandırarak saklamakta yeri geldiğinde ortaya çıkarmaktadır.
Bugün haritalarda İRAN olarak gördüğümüz bu ülke, geçmişte Türk yurt olmuş topraklardı. 1925 yılında, batılı ülkelerin de destekleri ve planlarıyla KAÇAR TÜRK hanedanlığı yıktılar ve Farsileri başa geçirdiler. Pehleviler ve şahlar yönetimleriyle de Türklerin bu topraklardaki yönetimlerine son verdiler.
İzmit’te bir hastaneye gelip, aynı zamanda muayenehanesiyle de hekimlik yapanların bir kısmının özel hastane kuruluşu çalışmalarını anlattığım bu yazımda, Özel “Kocaeli” Hastanesi’nin hikayesini yazacağım.
Yakın bir dostumun 12 yaşında yedinci sınıf öğrencisi bir kız torunu var; boyu uzun ve güçlü olduğundan basketbol oynuyor ve başarılı olduğundan kulübünden burs da alıyor. Derslerinde de sınıf birincisi olacak kadar başarılı. Geçenlerde annesine aynen şöyle diyor: “Yurt dışında burs bulabilirsem hemen gitmek istiyorum. Bu ülkede kesinlikle kalmayacağım, her gün duyduğum haberlerden moralim bozuluyor.“
İnsan, beden bakımından değişim ve gelişimler göstererek toplumun bir üyesi olma yönünde öğrenmeler, bilmeler, bilişmelerle ömrünü tamamlıyor. Öğrenme ve bilme süreçleri, insanın diğer insanlarla uyumlanmasını, benzeşmesini bir arada yaşamasını sağlayan kod nitelikli bilgileri edinmesini sağlıyor.
Arılar... Tâbiatın bir mucizesi, muhteşem bir armağanı.. Ve bal… Arının insanoğluna, sağlığı, iyi beslenmesi ve ağız tadı için eşsiz bir gıda... Cenâb-ı Allah’ın sonsuz mucizelerinden biri...
“Öğretmen, korkulan kişi değil sevilen ve sayılan insan olmalıdır. Unutulmamalıdır ki korku kaçırır, sevgi yaklaştırır. Kaçan öğrenci değil, yaklaşan öğrenci öğrenir. Öğretmen sevilen kişi olduğu kadar öğrencilerine öğrenmeyi de sevdirmelidir. Öğretmen sevgisi, öğrenci sevgisi ve öğrenme sevgisi başarının dinamizmidir.” Fahri Kayadibi
Bütün canlılar ya gelişir ya ölür. Büyümek ve tekâmül etmek doğamızın bir parçasıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir şey yararsızlaştığında orada körelme görülür. Doğada yararsızlaşan bir şey hemen ölür. Ancak ve ancak gelişime, ilerleyişe katkıda bulunan şeylerde mümkündür sağlıklı oluş. Hayatta kalabilmenin tek yolu ilerlemektir (Chopra s. 145).
Belediye Başkanlığı yaptığımız 2006 yıllarıydı. 23 Nisan törenleri dolayısıyla İzmit’te ağırladığımız çocukların velileri, bizleri ülkeleri Belarus’a davet etmişlerdi.
Bir varmış bir yokmuş kalbur saman içinde pire berber deve tellak iken çocuklar babalarının beşiğini sallar iken biz masallar ülkesindeki MASAL ORMANINA gidelim bakalım orada neler oluyor.
Pek bunaldık, konjonktürel hava çok kirli, boğulduk. Siyasi, ekonomik krizler, silahlı terör, Batı’nın ikiyüzlülüğü, İsrail’in, Filistin, Gazze, Lübnan’daki katliamı ve soykırımı… “Bu karanlık gecenin yok mu sabahı?” dedirtiyor duyarlı insanlara.
Üsküdar Kemah Kafe’de Osmanlı Tarihi’nin Trajedilerini müzakere ettik. Kıymetli fikir emekçisi gazeteci İbrahim Kiras'ın aynı isimle konu ettiği makalesinden yola çıkarak Ahiret Tahsildarı Reşat Şen, Yazar Haldun Sönmezer, Gazeteci Atilla Şahiner, Mühendis Adnan Babuna, Mimar Mehmet Tuna Somay, Muallim M. Cemal Öztürk ile çok az bilinen olayları değerlendirdik.
Siyâsî rejimlerin adlarına yüklenen mânalar kadar, sahadaki tecrübeleri ve uygulanmaları da önemlidir ki, pek çoğu da şaşırtıcıdır.
"Dil Devrimi", RİT (Resmî İkāmeli Türkçe) ve TDK 1930'larda "cumhûriyet" kelimesini "cumurluk" ve "cumuriyet" diye değiştirip Türkçeleştirmiş(!).
2024 yılının sonbahar aylarından Olan Ekim’de, kardeşim Receple bir Hatay gezisi yapmıştık.
“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira onlar size benzeyeceklerdir! Kendinizi terbiye edin.” Çocuk dikkatli bir gözlemleyicidir. Aile üyelerinin arasındaki iletişimi gözlemler ve değerlendirir.