Kültür, bir milleti, diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamıdır. Bu toplam içerisinde en önemli iki unsurdan biri din ise, diğeri dildir. Türk milleti tarihte; vatanını, bayrağını ve hatt a d inini değiştirmiş, dilini asl a d eğiştirmemiştir.
Daha önce adına makaleler ve şiirler yazdığım öz anam Ayşe Hanım (Ülkü) COŞKUNER’i, 13 Ekim 2003 tarihinde sevdiğine yolcu etmiştik. Bugün bana hiçbir yakınlığı olmadan, hiçbir zorunluluğu olmadan, tamamen insani duygularla, uzun süre annelik yapmış olan Rahime annemden bahsedeceğim.
Hemen her şeyin tüketilmek amacıyla üretildiği bir çağda yaşıyoruz. Hayatın her anı geçicilikle dolu, ya da esasında boş. Moda, kavram olarak artık sadece geçiciliği anlatır hâle gelmiştir. Dolayısıyla geleneğin özü olan kalıcılık artık ortadan kalkmaktadır.
Hayatımızın yönetimini başkalarının eline bırakarak zihinsel sükûnete ulaşamayız. Zamanının büyük kısmını başkalarını düşünmekle geçiren kimse sanki zihnini kiraya vermiş gibidir.
Türkiye’de din alanındaki bilgi boşluğu, tahmin edilebilecek olanın çok ötesindedir. Bu durum, bir kısım insanların bilmedikleri şeyin düşmanı olmalarına yol açtığı gibi, bazı insanların saf temiz dinî duygularının, başta siyasîler olmak üzere, bazı odaklar ve kişiler tarafından acımasızca sömürülmesine, hatta insanların yaşama sevinçlerini yitirmelerine bile sebep olabilmektedir.
Asıl adı: Numân bin Sabit ’tir . Künyesi: Numân bin Sabit bin El-Numân Zota veya Zevta’ dır.
‘’O, Jandarma Genel Komutanlığı tarihinde bir ilkti. Ama onda öylesine büyük bir vicdan varmış ki, o ilklere bir ilk daha ekledi.’’
Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) organizasyonuna üye olmak istediğine dair başvurusu ile ilgili görüşmeler 28 Eylül 1959 tarihinde başladı.
Türkiye'de "Târîhinden uzak, kendi târîhini okuyamayan, kendi annesinin Türkçesini konuşamayan bir nesil ” olduğunu söyleyen TDK Reîsi Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN 'in dikkat çeken başka sözleri de var.
Yolumuzu bilerek ve kasden kaybedilmiş Türk yurtlarına çeviriyoruz, Allah'ta nasip ediyor, bizde gidiyoruz...
Nazar, hayranlık, aşırı beğenme ve kıskançlığın etkisi ile gözlerden yayılan ışınların meydana getirdiği, nesnelerin bozulmasına, kırılmasına, eğer insansa sağlığın kötüleşmesine sebep olan olaydır.
Eskiler ‘ Âdab-ı Muaşeret Kaideleri ’ diyorlardı. Günümüzde ‘ Görgü Kuralları ’ olarak anılıyor. İsmi ne olursa olsun bu kavram, bir arada yaşayan toplum fertlerinin daha rahat, daha huzurlu ve zevkli yaşamalarını sağlamak maksadına yöneliktir.
Çevremiz ateş topu, dış ilişkilerimizde giderek tırmanan gerginlikler, ülke gündemimiz her gün değişken, ekonomik dengelerimiz sıkıntılı..!
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların, dinle ve dinî değerlerle bir bağlantısı mutlaka vardır. Sorunların temelinde, din konusunda doğru bilgi sahibi olmamak yatmaktadır.
TDK Reîsi Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN öyle diyor: “Târîhinden uzak, kendi târîhini okuyamayan, kendi annesinin Türkçesini konuşamayan bir nesil var... ”
Geçen yıl, internet sitelerinden birinde, Dr. unvanlı bir hanımefendi, aşağıdaki yazıyı yayınladı. Mevzu ile alakalı olarak kendisine sorduğum soruları cevaplandırmadı. Yazıda ileri sürülen iddialar, günün moda tâbiriyle bilgi kirliliğine sebebiyet vermiştir. Dr. Unvanına bakıp da doğru bilgiler verildiğini zannedenlere, meselenin doğrusunu yazmanın vazife olduğunu düşünüyorum. Yazısı, (imla hatâları ve dilbilgisi yanlışlarına ilişilmeksizin) aşağıya alınmıştır. İyi okumalar efendim.
Çocuklar iyi ve fena huyları, anne babalarından alırlar. Türk Atasözü
‘’Vatan kimi zaman canımıza can katan, kimi zamansa; uğruna can verdiğimiz topraktır.’’
Her ne kadar kültürümüze girmiş, dilimize yerleşmiş iseler de ‘ mit ’ ve ‘ mitoloji ’, bize ait kelime ve kavramlar değildir. Bizim halk hikâyelerimiz, efsânelerimiz ve destanlarımız var.
Bu yazıyı yaklaşık 10 yıl önce yazmışım. Türklerle ilgili gerçekler aynen olduğu gibi bugünde önümüzde duruyor. Şimdi Türkmeneli’nden, Kerkük'ten bizi temizlemeye çalışıyorlar. Ne kadar direneceğimizi hep beraber göreceğiz. Dilerim ki, yine bir tarih yazarız...