İslam kültürü Avrupa''ya İspanya, Sicilya, Balkanlar ve Kafkaslar olmak üzere, dört ayrı yönden girmiştir. Kazan, Bahçesaray, Üsküp, Saraybosna, Mostar, Priştine, İşkodra, Palermo, Kurtuba ve Gırnata yüzyıllarca Avrupa''daki İslam kültürünün merkezleri olmuşlar. Müslümanlar 711 yılında Avrupa topraklarına ayak basmışlar. İslam Avrupa Rönesansının ana kaynağıdır. İslam'sız Avrupa, Avrupa'sız İslam, can damarlarını yitirerek, çok yoksullaşır.
‘’ Her genç insan gibi ben de yaşamak istiyordum. Ama vatan ve vazife uğruna görevini yaparak Şehitlik mertebesine erişmek, şerefli bir asker olarak yaşamaktan da öte; Türk askerinin ulaşabileceği en büyük mertebe idi…’’
Ergun Göze’yi Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma 17 Ekim 2019 Perşembe, Yeni Dünya Vakfı, Cağaloğlu, İstanbul
1989 Nisan ayında Özbekistan'ın Kuvazay kasabasında başlayan bir pazar kavgası, günden güne büyüyerek Ahıska Türklerinin yeni bir felâketine sebep oldu. Özbeklerle Ahıska Türkleri arasında cereyan eden kardeş kavgasında maalesef kan döküldü. Yüzlerce ölü ve yaralıdan sonra Ahıska Türkleri, yeniden vatana dönme yahut yeni vatan arama yoluna koyuldular.
İnsanoğlu dünyaya adım attığından beri ölümü ve hayatı sorgulamış, nasıl yaratıldığını, ne maksatla dünyaya geldiğini, neden göçüp gideceğini merak etmiş, bu düşünceleriyle ilgili beklentilerini din ve düşünce sistemleri içerisinde bulmaya çalışmıştır.
Dersaadet Platformu her ayın son Cumartesi günü Üsküdar Uncular Caddesi’ndeki lokalde sabah kahvaltılı bir konuşmacıyı konuk eder. Daha önceleri yerel yöneticilerin görüşlerinin yansıtıldığı şehir ve kültür çerçevesindeki sohbetler, zaman zaman gündemle alakalı konuları da kapsıyor. Değerli Mehmet Kamil Berse’nin yönettiği toplantıda bu defa konuşmacı Çarlık Rusyası konusunda uzman ve yıllarca bölgede kalmış İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topkasal idi. Kendisinden çok uzun bir zaman dilimini kapsayan ve günümüze kadar uzanan Türkiye-Rusya arasındaki gelişme ve ilişkilerini dinledik.
Hepimizin doğuştan getirdiği dört muhteşem parçası vardır: Beden, zihin, kalp ve ruh. Dört zeka türümüz de bu dört parçaya karşılık gelir. Bedene bedensel zekâmız, zihne zihinsel zekamız, kalbe duygusal zekamız ve ruha ruhsal zekamız.
‘ Usta ’ sıfatıyla anılan bâzı yazarlar; ‘ devrik cümle kullanmadan edebiyat yapılamaz ’ dercesine, şiirlerinde, romanlarında, hikâye ve düz yazılarında gereksiz yere ve bol miktarda devrik cümle kullanıyorlar. Hatta devrik olmayan cümleyi hiç kullanmıyorlar. ‘ Mest oluyorum devrik cümle ile yazıp konuşunca ben’ ’ diyenler ve kendilerini ‘ devrik cümle fanatikleri ’ olarak tanıtanlar, yeni yetişen nesle kötü örnek oluyorlar. Türkçemizi yozlaştırıyorlar.
Bir adam yeni aldığı arabasını parlatırken, 6 yaşındaki oğlu bir taş alır ve arabanın kaportasına çizgiler çizer.
Ezelden beri yeryüzünün dirliği için, kendi ulusu ve diğer ulusların insanca bir düzen içinde yaşamaları için çalışan, tek Tanrı'ca güç Türk Milleti olmuştur. Bu konuda bütün dünyaya yönelik, en eski faaliyet olarak bilinen Oğuz Ata'nın çalışmaları elbette ilk değildi. Çok eskilerde dahi atalarımızın bu amaç için çalıştıkları muhakkaktır. İşte bu yazımda sizlere sözünü ettiğim faaliyetlerden birini hatırlatmak istiyorum.
’ Ne ben, ne benim partim ne de herhangi bir siyasi parti ya da politikacı, AB için Kıbrıs’tan vazgeçer ama Kıbrıs için de AB’den vazgeçmeyiz. Çünkü hukuki dayanaklarımız ve haklarımız var her iki konuda da. Bu nedenle adil bir tutum bekliyoruz. Asıl mesele Kıbrıs, Türkiye’yi AB sürecinde kaybetmeyi göze alabilir mi? ‘’
Siz bu dizeleri ve melodiyi hatırladınız mı bilmiyorum ama öyküsü şöyleydi; 250 yıl eyalet merkezi olarak Osmanlı’ya hizmet veren Ahıskalılar Diktatör Stalin’in emriyle aynı Kırım Türkleri gibi bir gecede Türkiye’ye ajanlık yaptıkları iddiasıyla genç yaşlı, kadın erkek, hasta veya çocuk demeden vagonlara bindirilerek sürgüne gönderilmişti. (24 Temmuz 1944)
İlk öğretimden yüksek öğretime kadar bütün eğitim kurumları, öğrenen öğretmenleri, öğreten öğrencileriyle, ülkelerin omurgasını oluştururlar. Eğitim öğrencilere bilgi kazandırma, kazanılan bilgiyi yararlı hale getirme sürecidir. Ömür boyu devam eden bu süreçte, yaşı ve işi ne olursa olsun, herkes hem öğreten öğretmen, hem de öğrenen öğrencidir. Öğrenme ve öğretmenin yeri ve zamanı yoktur. Dünyanın her yanında insanlar öğrenmesini öğrenmek zorundadırlar.
Dr. Metin Eriş Bey’in Başkanı olduğu Kültür Konseyi’nin tertip ettiği Mehmet TURGUT’u Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma: (26 Eylül 2019 Perşembe, İstanbul Ticaret Odası Merkez Binası)
Çarlık Rusyası dönemindeki baskı ve zulümler Sovyet Gürcistan'ı döneminde de devam etti. Onlar hem Rus, hem de Gürcü mezâlimi ile karşı karşıya kaldılar. Türk ve Müslüman olarak yaşamanın bedeli ağırlaşmaya başladı. Bu baskı, Stalin zamanında en yüksek noktaya çıktı. Ahıska Türklerinin önde gelen aydınları, çeşitli düzme suçlarla tutuklanıp ya öldürüldüler yahut da sürüldüler.
Onları ekranların değişmez aktörleri olarak açık oturum programlarında hemen her gün görmekteyiz.
Kim ki, bozuk teviller, hurâfe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptâli için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseseler den birinden tâviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu mânâda yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse veya şer’-i şerife aykırı olarak vakıfda tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeri’ata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey taleb ederse, kısaca bâtıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların la’neti üzerlerine olsun.
Mutlu insanlar, kendilerine mutsuzlardan daha çok dokunurlar ve kendilerini daha çok severler. Kendilerine daha çok sarılırlar ve “Canım kendim, seni çok seviyorum” derler. Böylece daha az hasta olurlar.
Ayasofya Camiinin Fatih Sultan Mehmet Han tarafından imzalanan vakfiyesinden tercüme edilmiş bölümler:
24 Kasım 1934 târihinde, Ayasofya Câmii, iddialara göre Atatürk’ün imzâsı taklit edilerek Bakanlar Kurulu kararı ile câmi olarak kullanılmamak üzere, müzeler idâresine verildi.