Son olarak tahkiye kelimesine değineyim: Batı dillerindeki narrasyon kavramı olay (lar)a dayanarak, merakla bezeyerek anlatma işleminin adıdır. Olay örgüsü, üstleniciler ve merak adlı yapılandırıcılar yardımıyla var edilen gerçekleşmeye narration demek yerine, tahkiye denilmelidir. Tahkiye, olay, üstlenici (ler), merak ögeleri ile dile bağlı inceliklerin katkısıyla oluşturulan bir özel anlatmacılıktır.
Derdi günü Türkçeyi yabancı (!) kelimelerden kurtarmak olan TDK, milleti bilumum zararlı şeylerden korumak istiyor, belli.
Yahya Kemâl’in şiirlerinde “vatan” ve “millet” mefhûmlarının “târih şuûru” ile kaynaşmasını tetkik edebilmek için, önce, bu mefhûmları sosyolojik açıdan zihinlerde motifleşen mânalarıyla ele almak; onları tahlil etmek ve sonra da Yahya Kemâl’in şiirlerinde târihî derinliğe uzanan “müşterek kültür” unsurlarındaki “vatanî”, “millî” ve “târihî” sentezlere ulaşmak gerekir. Ancak o zaman, “vatan” ve “millet” mefhûmları gibi, “târih şuûru”nun da müşterek bir kültür şuûru olduğu ve bu şuûrların topyekûn milî şuûru oluşturduğu görülür.
SADIK KEMAL TURAL: Kavramlar, bir halkın bilgi dünyasının ve bilincinin yansımalarını gösteren anlamlı kelimelerdir. Kavramlarımızda arınma ve kendine dönmeye ihtiyaç olduğu açıktır: Medrese zihniyetli, enderun kafalı aydınlar; beş yüzyıl Arapça ve Farsçanın, on dokuzuncu yüzyılda Fransızcanın, seksen yıldır da İngilizcenin zekâmızı ve kültürümüzü sömürmesine aracılık etmişlerdir.
Araştırmacı Yazar Ali Tayyar Önder, ‘ Türkiye’nin Etnik Yapısı-Milletimizin Kökenleri ve Gerçekler ’ isimli kitabı okunması gereken ciddî ve ilmî bir çalışmadır. Bu kitapta üzerinde düşünülmesi gereken bazı önemli tespitler var. Bazıları da tartışma yaratacak konular.
6 Kasım’da Bişkek’te yapılan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Zirvesi’nde Türk dünyasının geleceğini etkileyecek çok önemli bir karar alındı: “Türk Dünyası Şartı” kabul edildi.
Övgülerimiz bol, eleştirilerimiz kıt olsun. İnsanları azarlamayı bırakıp övmeye başlayalım. Unutmayalım: Ödüllendirilen davranış tekrarlanır.
Ülkesine olan tutkusu kara sevdaya dönmüş olan hemşerimiz Ord. Prof. Dr. Z. Fahri Fındıkoğlu Türkiye’nin en ünlü sosyologlarındandı. İnsan olmanın sorumluluğunu bütün hücrelerinde hisseden Z. Fahri Fındıkoğlu kültür pınarlarının cömert aktığı Erzurum’un, Tortum ilçesi, Çamlıyamaç köyünde 1901 yılında doğmuştur.
Vejetaryenler et yemiyorlar. Veganlar et yemedikleri gibi, bitki de yemiyorlar galiba. Ne ile beslendiklerini de açıkçası ben bilmiyorum. Herkes, istediğini yiyip yememekte elbette serbesttir.
Anlıyor da ataların anladığı gibi değil. Un koyup koyultuyor, su koyup cıvıtıyor. Pişmiş aşa su katıyor.
Kara Harp Okulu’ndaki beş yıllık eğitim dönemlerini bu yıl tamamlayan, 30 Ağustos’ta kılıç kuşanıp teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katılan teğmenlerin resmî törenden sonra dağılmayarak aralarında düzenledikleri geleneksel ufak çaplı gösteri bazı çevreleri ciddi şekilde tedirgin etti. Millî Savunma Bakanlığı (MSB) soruşturma başlattı.
Yıl: 1963. 21 Mayıs… Bilenler bilir…” Darbelerde Harbiyeli Olmak” kitabımda da yazdım…Teferruat oradan okunabilir.
İsrail’e, KUDÜS GEZİSİ vesilesiyle son 15 yıl içinde 7 defa gitme fırsatım oldu. Bu gidişlerimizde genellikle ERCAN TURLA gerçekleşmişti.
Bir varmış bir yokmuş Allah'ın günü darı tanesinden çokmuş. Var varanın vur vuranın kavga edenin hali yamanmış. Masal diyarındaki mutluluk ülkesindeki köylerin birinde akrabalar hep beraber yaşarmış.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922’de Sultanlık ile hilâfet makamlarını biri birinden ayırdı ve Sultanlık makamını lağvedip unvanı kaldırdı. Saltanatın kaldırılması kararını Sultan’a Refet Paşa tebliğ etti.
“Eğer bu dünyada gerçek barışı öğreteceksek ve eğer savaşa karşı gerçek bir savaş vereceksek, işe önce çocuklarla başlamamız gerekmektedir.” Mahatma Gandhi
Mevlânâ ne güzel söylüyor: "Anlamayana anlatmak zulümdür; anlayana anlatmamak da zulümdür."
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi – Dr. Ülker Şen: Türkçe derslerinin Türkiye’den gönderilen öğretmenler aracılığıyla okullarda verilemediği durumlarda ihtiyacı karşılayabilmek için Tulip Enstitüsü* gibi ana dili olarak Türkçeyi öğretebilmek için bir araya gelen insanların kurduğu toplum yararına çalışan sivil toplum kuruluşlarının çabalarını Türkçenin yaşaması ve aktarılması için önemli buluyorum.
Başta Kandıra olmak üzere, Kocaali’ye yerleşmiş olan Türkmenlerde, geçmişte hayat gerçekten çok zordu. Hele kadınlar...
İki dilli çocukların akademik bir ortamda ana dil eğitimi almalarının önemi, konuyu farklı açılardan değerlendiren çalışmalarda da vurgulanmaktadır. Bu çalışmaların çoğu, ana dili yeterlilik düzeyinin ikinci dilin öğrenme sürecini etkilediği sonucuna varmıştır.