Bilmiyorum hatırlarmısınız, bu topraklar hatta daha geniş topraklar üzerinde 100 yıl önce başka bir devlet vardı. Bu devletin adı "Osmanlı Türk İmparotorluğu" ydu... Ve bu devlet çöktü!
Halbuki bu devletin; her türlü kurumsal yapısı mevcuttu. Ordusu, bakanlıkları, meclisi, siyasi partileri, okulları, üniversiteleri, hastaneleri, yargısı, öğretmenleri, hakimleri, kaymakamları, valileri, memurları, jandarması, camileri, müftüleri, büyükelçileri gibi devletin tüm kurumları ve bu kurumlarda işleri yerine getiren çalışanları mevcuttu...
Ülke de kendince bir üretimde vardı. İthalat olsa da, tarım ürünlerine dayalı ihracatı bulunuyordu. Limanları vardı. Bu limanlara bir gemi geliyor bir gemi gidiyordu.
Hatta Haliç'te çürümeye(!) terkedilmiş olsa da, bir donanması mevcuttu. Bugünün başkanı yerine geçen bir padişahı vardı.
Yani devlet deyince aklınıza ne geliyorsa vardı. Bu devlet bizimdi ve bizim olan bu koskoca 600 yıllık devlet çöktü!
Yusuf Akçura, 18 Haziran 1921 tarihli Sebilürreşad dergisinde devletin yıkıldığı günlerde şunları yazıyordu; “Memleketimizin maden servetleri yabancı sermayedarlara mal oldu; memleketimizin kara ve deniz nakliye vasıtaları, demiryolları ve vapurlar tamamen yabancı sermayedarlar elindedir; memleketimizin belli başlı iskelelerinin limanları, sahillerimizin fenerleri yine yabancı sermayedarlar elindedir; memleketimizin belki en önemli bir servet kaynağı olan tütün işi de yabancı sermayedarlar elindedir! Memleketimizde akçe piyasasının mutlak ve müstebit hükümdarı olan sözde Osmanlı Bankası yabancı sermayedarların elindedir ve nihayet Düyunu Umumiye kuruldu ki, onun vasıtasıyla memleketin gelir kaynaklarından birkaç belli başlısı doğrudan doğruya yabancı sermayedarlarının idaresi altına geçti ve devletin bağımsızlığının bir kısmı bu suretle zayi olmuş oldu… Efendiler, banka, Reji, Düyunu Umumiye, Avrupa kapitalinin Türkiye iktisadi bağımsızlığını asmak için hazırladığı sehpadır.”
Evet bir devlet böyle battı... Bankaları yabancıların eline geçmişti, kara ve deniz nakliye araçlarının hisseleri yabancıların elindeydi. Maden ve tarım alanları yabancılara aitti. Borçlar boğazımızı geçmişti. Halk fakir ve yoksuldu. Eğitim denilen hiç bir şey yoktu. Cehalet diz boyu idi. Memleket geri kalmışlıktan inliyordu. Siyaset kısır ve büyük bir çekişme halindeydi. Gayrı Türkler müslüman olsun veya olmasın azmıştı. Devleti sevk ve idare edenler kendi gemisini kurtarma telaşındaydı. Halkta ahlaki ve dini anlayış büyük bir erozyona uğramıştı.
Size bunlar yabancı geliyor mu?
Gelmiyor değil mi?
Bir devlet böyle battı ve biz bu devletin batış öyküsünü ve ödediğimiz bedelleri unuttuk! Ardından yerine kurduğumuz devletin kuruluş öyküsünü de, unuttuk... Unutmayanlarımızın bir kısmı ise inkarcı oldu!
Bir devletin çöküşü o devletin vatandaşları için büyük bir yıkım oluşturur. Yerine bir devlet kuramazsanız yok oluş evresine girdiniz demektir. Devlet kurar iseniz kuruluşun bedelini kaç nesil öder orasını bilemem!
Günümüzde olan bitenlere bakınca koskoca bir devlet(imiz)in çöküşünü hatırladım. Anlıyorum ki, o devletin çöküşü bize hiç koymamış ki, bugün bu kadar hoyrat ve pervasız davranıyoruz.
Unutmayın ki, devletlerin çöküşünde yönetenler kadar yönetilenlerin de, sorumluluğu vardır. Esas fatura yönetilenlere çıkar. Yönetenler her nasılsa başının çaresine bakar ve genellikle kendini kurtarır. Onun için bilmiyordum, duymamıştım, görmemiştim, anlamamıştım, düşünememiştim demek sizleri kurtarmaz.
Gelin yol yakınken Türkiye'yi ve Türkiye'de olup bitenleri anlayalım. Son pişmanlık kimseye fayda vermez!