Dünyayı bir sevme ve sevilme, alanı olarak gören Anadolu insanı, zenginliğe sevinmediği gibi, yoksulluğa da yerinmez. Nasıl bir rüzgar gelir, yoksulluğu alır götürürse, bir sel gelir zenginliği alır götürür. Her zenginliğin ardından bir yoksulluk, her yoksulluğun peşinden bir zenginlik gelir. Bir toplum zenginlik arıyorsa zenginlik, yoksulluk arıyorsa yoksulluk bulur. İnsanlar gibi toplumlar da aradıklarını bulurlar.
Zenginlik paylaşılmadan çoğalmaz, yoksulluk paylaşılmadan azalmaz. Paylaşma kültürü, birbirini seven, yoksulluğu giderme yolunda, birbirleriyle yardımlaşmasını bilen, toplumlarda zenginleşir. Bir aile gibi birbirleriyle, yardımlaşmasını bilmeyen toplumlar, üretim gücünü büyütemedikleri gibi, kültürel hayatı da zenginleştiremezler. Her alanda dayanışma içinde olmayan toplumların, yoksulluktan kurtulmaları mümkün değildir.
Toplumların canlılığı, zenginlik ile yoksulluğun, gündüz ile gece gibi, iç içe bulunmasından kaynaklanır. Bir toplumda yetişkin olan herkes, zenginliği büyütmek, yoksulluğu da azaltmak için birbiriyle yarışmak zorundadır. Yoksulluk insanları veren el olmaktan çıkarır, alan el konumuna düşürür. Başkalarına el açan toplumlar, saygınlıklarıyla birlikte üretkenliklerini yitirirler. Üretme güçlerini yitiren bir toplumlar, düşünce ve eylem güçlerini de yitirirler.
Çoğulcu demokratik düzen yanında, pazar mekanizmasının sağlıklı olarak işletilmesi, kusursuz hizmet veren, kar amaçsız kuruluşlara bağlıdır. Anadolu kültürü, değişik alanlarda hizmet veren, vakıflara dayanır. Vakıf kültürünün kaynağında, ben değil biz vardır. Hayatın zenginliği, birbirini seven ve birbiriyle dayanışma içinde olan kâr amaçsız kuruluşlardan gelir. Onlar bütün toplumu içine alan, bir arı kovanı dinamiği oluştururlar.
İnsanların kar amaçsız iç zenginlikleri, kar amaçlı dış zenginliklerine yansıdıkça, toplumlarda paylaşma kültürü, yeni boyutlar kazanır. Ekonomik ve kültürel yapıdaki, paylaşma ve dayanışma örnekleri, bütün toplumu etkileyerek, insanların ben diyen tüketici yanlarını değil, biz diyen üretici yanlarını büyütür. Üretici yanı güçlüler olumlulukları, tüketici yönü gelişenler olumsuzlukları büyütürler. Bir kesim toplumu zenginleştirirken, bir kesim de yoksullaştırır.
Anadolu insanının dünyasında, ekonomik ve kültürel hayatı yoksullaştıran, hırslara yer yoktur. O Yunus gibi; “Hiçbir kişi bilmez bizi, ne iş içindeyiz? / Ne hırsımız var bizim, ne nefsimiz içindeyiz” diyerek, hem iç hem de dış dünyasında, hayatı zorlaştırmanın değil, kolaylaştırmanın peşindedir. Anadolu’da herkes hayatı zenginleştirmenin yolunun, Allah’ın sevgisini kazanmaktan geçtiğini bilir. Onun sevgisini kazanan hiçbir şeyden yoksun olmaz.
Anlamlı bir ekonomik ve bir kültürel hayat için, toplumda herkes kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına öyle davranmalıdır.
Kâr amaçsız kuruluşlar için iyi, güzel ve doğru olan, bütün bir toplum için de iyi, güzel ve doğrudur.
Kusursuz kuruluşların olmadığı ülkelerde, kusursuz yerel ve merkezi yönetimler olmaz.