İnsanların aklını ve zihnini karıştıran konulardan birisi de bazı mal ve eşyada uğurlu ve uğursuzluk vehmetmeleridir. Özellikle uğursuzluğun insanın kendi düşüncesizliğinden, kendi tedbirsizliğinden kaynaklandığı ve bunun sorumluluğunun insanın kendisine ait olduğu çok net bir şekilde İsra Suresi 13. ayette beyan edilmektedir.
Peygamberlerin hayatta olduğu dönemde Hz. Musa a.s. a ve Hz Muhammed s.a. e uğursuzluk isnat etmişlerdir. Medine’ye hicretten sonra, Medineliler 3 yıl kıtlığa maruz kalmışlar ve bununda Hz. Muhammed s.a. den kaynaklandığını yaymışlardır. Peygamberimiz uğurun ve uğursuzluğun olmadığını ifade etmiş ve olaylar ve eşya ile ilgili güzel tefe’ülde bulunmayı tavsiye etmiştir.
Mesela hicret sırasında Büreydet ül Eslmi es Sehmi ödül avcısı olarak yolda Peygamberimizin yolunu kesmiştir. Peygamberimiz yol kesene adını sorunca: Büreyde cevabını almıştır. Hz. Ebu Bekre dönüp: Ya Ebu Bekr işimiz serinledi demiştir. (Büreyde serinlik manasınadır.) Büreydeye : Hangi kabileden olduğunu sorunca: Eslem kabilesindenim demiştir. Peygamberimiz Ebu Bekre: Ya Ebu Bekr işimiz de selamete erdi buyurmuştur. Eslemin hagi kolundansın diye sorduğu zaman: Sehm kolundanım demiştir Büreyde. Peygamberimiz Ebu Bekre: Ya Ebu Bekr payımız da çıktı buyurmuştur. Büreyde Hz. Peygamberi tanıyınca orada müslüman olmuştur . Rasulullah s.a.ı Medine’de konaklayacağı yere kadar götürmüştür. Medine’ye girerken Peygamber s.a.i taşlayan Yahudi gençlerini kovalayarak uzaklaştırmıştır. Daha sonra herkesin müslümanlıkta derecesini anlattığı bir mecliste Büreyde: Ben ayağımla gidip müslüman oldum. Sizse kılıç zoruyla müslüman oldunuz demiştir. Rasulullah s.a. in bu yaptığı tefe’üldür.
36/18 Onlar:
“- Kesinlikle biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık, kıtlığa maruz kaldık. Eğer aklınızı kullanarak bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlayarak öldürürüz. Bizden size, can yakıcı müthiş bir kötülük dokunur.” dediler.
36/19 Peygamberler:
“- Sizin uğurlu ve uğursuz saydıklarınız, hayırdan ve şerden payınız, rızkınız, nerede olursanız olun kendi iradî tercihlerinizden kaynaklanmaktadır. Size tebliğ yapıldı, öğüt verildi diye mi, uğursuzluğa, kıtlığa uğradınız? Doğrusu siz, meşruiyet sınırlarını aşan, ağır-adaletsiz hükümler içeren kurallar koyup uygulayan, cahilce davranan bir toplumsunuz.” dediler.
27/47 Onlar:
“- Senin ve beraberinde olan kimselerin yüzünden, uğursuzluğa uğradık, kıtlığa maruz kaldık.” dediler. Sâlih:
“Uğurlu ve uğursuz saydıklarınızın, hayır ve şerden paylarınızın, rızkınızın kendi iradî tercihlerinizin sonucu olacağı Allah katında yazılıdır. Belki siz, hayır ihsan edilerek, şerre maruz bırakılarak imtihana tâbi tutulan bir kavimsiniz.” dedi.
7/131 Kendilerine bir iyilik, bolluk gelince:
"- Bu bizim hakkımızdır" dediler. Başlarına bir kötülük gelince de, bunu Mûsâ ile beraberindekilerin uğursuzluğundan saydılar. Şunu unutmayın, onların uğurlu ve uğursuz saydıklarının, hayır ve şerden paylarının, rızıklarının kendi iradî tercihleri sonucu olacağı Allah katında yazılıdır. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
17/13 Her insanın, uğurlu ve uğursuz saydıklarının, işledikleri hayır ve şerden paylarının sorumluluklarını, rızıklarını kazanma mükellefiyetlerini, kendi iradî tercihleri sebebiyle boyunlarına yükledik. Kıyamet günü, karşılaşacakları amel defterlerini açılmış halde önlerine çıkarırız.
Abdullah r.a.’den:
Peygamber s.a.: “Uğura-uğursuzluğa inanmak şirktir, uğura- uğursuzluğa inanmak şirktir”. Sözlerini üç defa tekrar etti ve: “Uğurla-uğursuzlukla ilgili her birimizin hatırına bir şey gelebilir; fakat Allah’a güvenilip dayanılırsa, Allah bunu giderir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, “Tıb” 24; Tirmizî, “Siyer” 46; İbn Mâce, “Tıb” 43; Müsned-i Ahmed 1/389, 438, 440.)
Ebû Hüreyre r.a.’den:
Peygamber s.a. şöyle buyurdu:
Uğur-uğursuzluk diye bir şey yoktur. Aslında en güzeli, daima her şeyin uğurlu, hayırlı olduğunu düşünmektir. Kendisine:
“- Ey Allah’ın Resûlü uğurlu, hayırlı sayılmak nasıl olur?” diye soruldu. Resûlüllah s.a.:
“- Herhangi birinizin iyi ve yapıcı sözler duymasını sağlamaktır.” buyurdular.
Bir başka rivâyet de şöyledir:
Uğur-uğursuzluk diye bir şey yoktur, fakat güzel sözlerle iyi ve yapıcı tefe’ülde bulunmak benim hoşuma gider. ( Buhârî, “Tıb” 43, 44; Müslim, “Selam” 110; Müsned-i Ahmed 2/266, 267, 406, 453, 524.)
Müslümanların Kur’an-ı doğru anlamalarına vesile olur duasıyla.