Nice arı, en nadide çiçeklerin özünü içine çekip gönlünde bala kalbeyledi.
Kimler döktü içini de petek petek lisan eyledi:
Yesi’de Pir, hikmet söyleyip, dilimizi dinimizle birledi.
Buhara’da İmam, gönlünü gönüllerin en yücesine açıp, Sözün şahını başımıza tac eyledi.
Horasan’da kelimeler erenlerin dilinde erdi. Her bir kelime el ele verdi, el ele, el Hakk’ka erdi. Nice canlar Rumeli’nde ser verdi, gül derdi.
Anadolu’da Yunus ballar balını bulup malını yağma eyledi. Sözün özüyle özümüzü demledi.
İstanbul’da muzaffer kelimeler Ulubatlı Hasan’ın eliyle surlarda dalgalandı, sesimiz Roma’da yankılandı.
Selanik’te Ömer Seyfeddin, kimliğin dilini, dilin kimliğiyle bütünledi.
Kutlu kelimeler, beşerin diline değdi, tek tek insan eyledi.
Her kelime kendisine kendisinden bir eş seçti, birini diğeriyle birleyip söz kesti.
Her gönlü birbirine bağlayıp millet eyledi.
Kırk mum bir şişede yandı, şulesi cihanın fanusundan taştı.
Kimliğimin lezzetini dilime bal eyleyip, sözü gönlüme maya diye çalan canlar, kehkeşanlara mı karıştı?
Bir hazan vaktinin hüzün yeli vurduğunda dalıma, benzi sarardı yapraklarımın, teker teker döküldü, toprağıma karıştı.
Çiçek mi kalmadı bal alacak bahçemizde?
Batıl eller değdi dilimin mahremine.
Yaban arıları dadandı peteğimin gözüne.
Dilim dilim kesmek için kimliğimi, kelimelerimi hecelerine böldüler.
Sıla-i rahîminden sürgüne gönderildiler hece hece.
Anne sütünden kestiler kelimeleri vakitsizce.
Soy soylayıp, boy boylamasın diye eşinden, aşiyanından ayırdılar.
Ezansız isimler peydah oldu kulağımıza.
Dedem Korkut vermedi ki isimleri yaşını da Allah versin!
Temizlemeliyim toprağımı türkülerle, düştü düşecek cemre.
Açın kelimelerin avuçlarını göğe, sağanak halinde rahmet insin.
Külekte unutulmuş petekten süzülen bin yıllık bal.
Bal bozulmaz derler, sürün ağzınıza dilimizin acısı dinsin.
Hilal öksüz kalmasın, yıldız sönmesin.