Dürüst olmak, özü sözü bir olup hile ve iki yüzlülükten uzak, erdemli davranışlar sergilemek demektir. Dürüstlük, insanî değerleri çürümemiş her toplum ve kültürde “adamlık nişanı” olmuştur.
Toplumda saygı duyulan, sözüne ve işine güvenilen kimselerin hemen hepsinde dürüstlük vardır. Zira bu temel dinamik, kişiyi erdemli kılan birçok karakter ve davranışın oluşma ve gelişme kaynağıdır.
Dürüstlüğün ilk göstergesi sözde doğruluktur. Sözde doğru olma hassasiyeti, kişilik mayamıza dürüstlük aşısı yapmak gibidir. Sözdeki doğruluk, öze ve davranışa dürüstlük kıvamı yükler ve şahsiyet dilini etkinleştirir.
Doğruluk ise; gerçeğe uygun olmaktır. İnsan düşüncesinin gerçekle uyuşması, sözlerin olaylara uygun olması kast edilir.
Doğruluk sözcüğü hakikat, dürüstlük ve adalet ile yakın anlamda kullanılmaktadır. Aynı zamanda olgu ve gerçek ile yakın veya eş anlamda kullanılabilmektedir. Ne var ki bu ikisinin farklı anlamlara geldiği de düşünülmektedir.
Günümüzde karşılaştığımız bazı olaylar, dürüstlük ve doğruluk kavramlarını yeniden zihinlere taşımıştır.
Geçen gün haberlerde; bir sipariş kolisinden 300 bin TL para çıktığını duyduk. Para, siparişi gönderen firmaya aitmiş. Yanlışlıkla kolilere karışmış. Mal alan şahıslar, yanlışlıkla gelen bu parayı derhal sahibini arayarak teslim etmişler.
Yine aynı günlerde bir araçta unutulan 55 TL değerindeki altınlar, sürücü tarafından sahibine teslim edildi.
Bunlar çok anlamlı ve yüreğe dokunan örnekler elbette. Günümüzde gıpta ve biraz da hayretle karşılanan bu dürüstlük örnekleri geçmişte her yerde vardı. Gayet normal ve olağan şeylerdi. Çünkü toplum ahlakın en nadide özellikleri ile donanımlıydı.
Yıllar önce öğretmen bir yakınımla, görev yaptığı Balıkesir’in bir köyüne gidiyorduk. Yol kenarında; ceviz, elma, kestane, patates vb. çuvalları görmüştüm.
Sorduğumda: “Yarın pazara gidecekler. Bir gün öncesinden hazırlanarak yol kenarına konur.” Dedi. “Peki, gece bunları götüren olmaz mı?” Diye sordum. Gülerek; “ yıllardır bu böyle. Kimsenin aklına bu soru gelmez. Şimdiye kadar da hırsızlık olayına rastlanmadı.” Demişti.
Kirlenmeyen doğanın bağrında bir inci gibi serpilmiş; o nadide, duru, doğal Anadolu beldeleri şimdi ne haldedir bilemiyorum. İnsanımızın mayasında hala var olan, zamanla küllenmiş hasletler, su yüzüne çıktığında bizi gururlandırmakta, gözlerimizi yaşartmaktadır.
Fakat gün geçtikçe toplum olarak biraz daha bozulduğumuz da aşikâr. Yaşlılara kurulan kirli ve insafsız tuzaklarla maaşlarının nasıl gasp edildiğini, ev ve arsalarının nasıl el değiştirdiğini izliyoruz basından.
Kamyonetlerle elektronik mağazalarına girilerek, alenen eşyaların yağmalandığına şahit oluyoruz. Kuyumculardaki akla gelmedik hırsızlık olaylarını görüyoruz. Teknolojinin yardımı sayesinde bu oyunlar kameralara takılarak bir nebze telafi edilse de, önemli olan zararın telafisi değil, toplumun iyileştirilmesi olacaktır kanımca.
Umarım imrendiğimiz; paylaşan, yardımlaşan, güven veren, huzur dağıtan, gururlandıran o eski mutluluk tablolarını yeniden hep birlikte yaşarız. Çünkü kötüleri kızdıracak ölçüde daha güzel örnekler de gün be gün çoğalmakta.
Yine basından izlediğimize göre, bir mahallede gece yarısı birileri fakir evlerin kapılarına para zarfı bırakıyormuş. Adını ifşa etmeden, böylesi yardımları “reklamsız, basınsız” yapan elleri öpmek gerekir.
Manisa da bir okul kantininde; “dürüstlük alışverişi” başlatılmış. Her öğrenci alacağı ürünü kendi seçiyor ve parasını kasaya bırakıyor. Para üstünü de yine denetimsiz kendi alıyor. Sevinçle izledim, mutlu oldum.
Bütün bunlar, yıllardır bizde var olan dürüstlüğün, doğruluğun, mertliğin ürünleri. Bir zamanlar her yerde, hepimizde vardı. Kötü örnekler, bunları yavaş yavaş bizlerden götürdü malesef.
Burada elbette ki “aileye, eğitime, basına ve devlete” büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir.
Okullarda eksikliği hissedilen, belki de sınav koşuşturmalarından ötürü yeterli zaman ayrılamayan “eğitim” uygulamaları üzerinde umarım bundan böyle daha fazla durulur.
Çok iyi yetişmiş bir mühendise, mimara, programcıya elbette ihtiyacımız var. Fakat çürük ev yapanına, başkalarının paralarını bilgisayar hileleri ile hesaplarından çalanlarına asla toplumun tahammülü yoktur.
Eğitim kurumlarımızda “değerler eğitimi” uygulamalı olarak etkili şekilde sürdürülmelidir. Eğitim; “kalıcı davranış değişikliği” demektir. Bizi insanlaştıran güzel davranışlar, değerler kalıcı hale getirilmelidir. Öğretmenler iyi örnek olmalıdır.
Aileler artık çocuklara zaman ayırmanın, onlarla etkili ve anlamlı vakit geçirmenin elzem olduğunu bilmelidir. Onlara değer vererek, gerçek rol model olmalıdırlar.
Basın her haliyle kötülüklerden toplumu uzak tutmalı. Kötünün, çirkin davranışın değil, iyinin, güzelin örneklerini haber yapmalıdır.
Devlet de; çocuklara örnek çizgi filmleri, programları artırmalı, Momo, Mavi Balina gibi zararlı oyunlara engel olunmalıdır. Kaliteli aile ve toplum programları, filmleri çoğaltılmalıdır.
Devlet bir canlı organizmadır. Uzvunu meydana getiren kurumlar sağlıklı olursa güzel çalışır, büyür gelişir serpilir. Kurumları oluşturan da bireylerdir. Yani bir ülkeyi kalkındıran mutlu eden iyi yetişmiş ahlaklı insanlardır.
Aksi durumda sıkıntılar, sorunlar bitmez. Hakkımız olan mutluluğu yakalayamadan peşinde koşar dururuz.
“Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz.” Hz. Ömer
Güzellikleri özleyen gönüllerin, bu özlemlerine kavuşması dileklerimle.
Sevgiyle kalın…