Ermeni Katliamı ve İşgalinin Hesabını Nasıl Soracağız?

Bütün dünya için varsa yoksa 1915 Ermeni katliamı geçerli. Bugün yaşayan insanların bizzat canlı şahit olduğu Hocalı katliamından bahseden yok. Sovyetlerin yıkılması sırasında önce Rus ordusu Türk şehir ve köylerinde halkın elinde silah cinsinden ne varsa topluyor. Birkaç gün sonra Ermeni çeteciler Rus silahlarıyla 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece Azerbaycan’ın batısında bulunan Hocalı kasabasına saldırıyor. Rus mekanize alayının desteğinde katliam yapan Ermeni çeteleri başlarında sonradan Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Serj Sarkisyan olarak Türk şehir ve kasabalarında katliam yapa yapa bütün Yukarı Karabağ bölgesini işgal ettiler.

Bu saldırılarda 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı olmak üzere toplam 613 Azerbaycan Türk’ü vahşice katledildi. 487 kişi yaralandı. Esir aldıkları 1275 kişinin akıbeti halen belli değil. Bölgede yaşayan Türklerin bütün evleri yakıldı yıkıldı. Aradan 27 yıl geçti, Azerbaycan topraklarının beşte biri işgal altında iken, Ermenistan Türkiye’den 1915 için özür bekliyor, tazminat ve toprak istiyor. Kendisinin sürdürdüğü işgali kaldırmıyor. Kafkasya ile ilgili uluslararası Minsk grubu eş başkanlığını Rusya, ABD ve Fransa yürütünce başka bir şey bekleyemezsiniz. Oysa Birleşmiş Milletler Genel Kurulu defalarca Ermeni işgalini kınamıştı. Türkiye ise aklını başına alıp bir şey yapacak gibi görünmüyor. Maalesef!

***

Bunlar da yetmiyor, üç beş bin adet Süryani var, onlar da Süryani soykırımının tanınmasını istiyorlar! Yetmedi, Yunanlılar da dalga geçiyor! Küçük Asya soykırımının tanınmasını istiyorlar. Neymiş? Anadolu’yu işgale gelen Yunan ordusunu Türkler Savaşın sonunda İzmir’de denize dökmüşler!!! Biz ne yapıyoruz? Yunanlılar işi azıtmasın diye Ege Denizinde onlara her yıl birkaç ada hediye ediyoruz. Olsun, sanki biz mi çalışıp kazandık? Bize miras kaldı versek ne olur ki?

***

Efendiler! Gerçek ve tam çözüm Türkiye’mizin güçlenmesinden geçer. Bunu elbette hepimiz bilir ve söyleriz. Fakat yaşananlar böyle olmuyor! Bugün devletin ve milletin büyüyüp güçlenmesi için bana göre pek bir şey yapılmıyor. Elbette münferit şahsi gayretler vardır. Fakat bu iş devlet işidir. Çok ciddi, inanmış, planlı, programlı, ciddiyet konusunda (tarikatların değil) milletin tümünün gönlünü kazanmış, saltanatı değil, önce vatanı düşünebilen yöneticiler ister. Hep söylüyoruz, çok sıkı tasarrufla bir kuruşun boşa harcanmaması, buna karşılık alabildiğince üretim, üretim, üretim şarttır diye. Yaşadıklarımız ise tam tersi! Kim aksini söyleyebilir acaba? Her şey satıldı, elde bir şey kalmadı. Trabzon’da henüz 10 yıl olmadı yepyeni belediye binası yapılmıştı. Merkez ilçe belediyesi de orada çalışıyordu. Birkaç yıl önce Pazarkapı’da oturan binlerce vatandaş ve esnaf yerlerinizi yıkıp yeniden yapacağız, isteyene parasını veriyoruz diyerek yerinden yurdundan sürgün edildi. Kocaman belediye binası yapıldı.

Soruyoruz bu şatafat niye? Bu masraf niye? Bu zavallı aç milletin parasını israf niye? Bölgede hiç ev yapılmadı. Çok sayıda dükkân yeri yapıldı. Ancak buradaki 40 metrekarelik dükkânların fiyatı ise vatandaşa ödenen 100 metrekarelik dairesinin fiyatının en az 8-10 katı olduğu ifade ediliyor. Bu neyin nesidir Allah aşkına? Bir asır önce, 17 yılda 1. Dünya Savaşı oldu, vatan işgal edildi, İstiklal Savaşı verdik, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduk. Gururluyuz, övünüyoruz. Son 17 yılda ise elde avuçta olanları kaybettik, ancak tek gözlü manav dükkânı açmakla meşgulüz. Neden?