Kadınların çalışması modern topluma geçiş sürecinde sürekli tartışılan bir sorun oldu. Ancak bu sorun her zaman kadınların modern iş hayatına etkili katılması yönünde sosyal, siyasi ve hukuki tedbirlerin alınmasıyla sonuçlandı. ABD’de yapılan bir araştırmada annelerin tam zamanlı işlerde çalışmak istemediğini ortaya koymaktadır.
Bugün her ne kadar belli inançları, kültürleri ve toplumları suçlamak için başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı İslam toplumlarının kadınların çalışması konusunda engelleyici uygulamalar içinde oldukları yazılıyorsa da, gerçek hiç de yazıldığı ve medyada dolaştırıldığı gibi değildir. İslam ülkelerinin bir çoğunda, kadınlar ABD ve benzeri toplumlarda olduğundan daha fazla iş hayatına katılıyorlar.
Kadınların, modern toplumlarda iş hayatına katılma düzeyleri ayrı bir tartışma konusudur. Çünkü sınıfsal farklılıkların da kadınların iş hayatına katılmalarında etkili olduğu, birçok bilimsel çalışmada ortaya konmuştur. Mesela gelişmiş Batı toplumlarında alt ve orta sınıflara mensup kesimlerde kadınların iş hayatına katılma oranı üst sınıflardakinden çok daha yüksektir. Kadınların iş hayatına katılmaları konusundaki iktidar söylemleri ve ideolojilerin argümanları da üzerinde durulması gereken önemli konulardandır. Konu hakkındaki feminist ve karşı-feminist ideolojiler kendi içlerinde ciddi çelişkileri barındırmaktadır.
Kadınların iş hayatına katılmalarının bir iktidar söylemine dönüşmesinin öyküsü de çok ilginçtir. Sanayi öncesi geleneksel üretim ilişkilerinin etkili olduğu toplumların tümünde, kadınların iş hayatına katılması hiçbir zaman sorun haline getirilmedi. Çünkü bu toplumlarda kadınlar iş hayatında etkili bir şekilde çalışıyordu. Kadınların modern öncesi sosyal ve ekonomik pozisyonları da söz konusu toplumlarda sorunsallaşmadı. Bu hem İslam medeniyeti döneminde böyleydi, hem de Ortaçağ Hıristiyan Avrupa toplumlarında böyleydi.
Kadınlar, bu toplumlarda toplam üretimin çoğunu kendi emekleriyle çalışarak piyasaya sürerdi. Anadolu’da pazarcılık yapan kadınlar bu umranın/kültürün bir uzantısı olarak hala çalışıyorlar.Dolayısıyla kadınların iş hayatına katılmasının bir iktidar söylemine dönüşmesi, modern üretim ilişkileri, çalışma şartları, mülkiyet hakları, emek değeri ve bunların aile hayatına olan etkileriyle alakalıdır.
Bunun yanında kadın ve erkek ilişkilerindeki cinsellik ve cinslerin birbirlerine karşı duyumsadıkları duygusal sınırlarla ilgili algılar da kadınların iş hayatındaki varlıklarının sorunsallaştırılmasında müessir olabilir. Çünkü modern öncesi toplumların çoğunda duygusal veya aşka ilişkin beğeniler evlilik için gerekli şartlardan sayılmıyordu. Aileler çok daha farklı gerekçelerle gençlerini evlendirirlerdi. Tartışmanın bu kısmının ayrıntılarını da bir yana bırakalım.
Yani günümüz toplumsal düzenlerinden önceki dönemlerde, kadınlık, annelik, kadının çalışması, kadın emeğinin mülkiyet hakları gibi konuların hiçbirisi bugünkü algılarımıza benzemiyordu. Hatta İslam toplumlarının bile büyük kısmında Kuran’ı kerimde kadınlar lehine yeralan açık hükümlere rağmen bu toplumlarda bile çok farklı bir algı vardı.
Yukarıda belirttik ki, kadınların çalışma hayatına katılma konusundaki iktidar söylemleri, kadınların modern üretim ilişkilerinin etkili olduğu toplumlarda etkili bir şekilde iş hayatına katılmalarıyla sonuçlanmıştır. Asıl önemli olan sorun ise, tam zamanlı olarak çalışan kadınların çalışmaktan memnun olup olmadıklarıdır. Çünkü bu durum mevcut tartışmanın kadınlarca nasıl değerlendirildiğini de açıklığa kavuşturmaktadır.
Pew Araştırma merkezi, ABD’de annelerin çalışma hayatındaki tercihlerini uzun zamandır yaptığı saha araştırmalarıyla ölçüyor. Bu ölçümlere dayalı olarak yapılan araştırmalardan birisini, aynı kuruluşun uzmanlarından Wendy Wang kuruluşun sitesinde yayınladı. Ilginç bulguların yer aldığı makalenin içeriğini özetle yorumlamakta yarar var.
Araştırmaya göre, 1997’de tam zamanlı işlerde çalışan annelerin %44, 2007’de %50’si ve 2012’de ise %47’si tam zamanlı bir işte çalışmayı istemediklerini belirtmişler. Aynı kadınlardan tam zamanlı çalışmayı ideal bir pozisyon olarak kabul edenlerin oranları ise şu şekilde olmuştur: 1997’de %30, 2007’de %20 ve 2012’de ise %32 olmuştur. Bu iki kategori dışında kalanlar ise ev dışında çalışmak istemediklerini belirtmişler.
Bu göstergeler, annelerin tam zamanlı işlerde çalışmak istemediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Yani tam zamanlı olarak çalışan annelerin on tanesinden yedisi çalışma şartlarını annelikleri açısından ağır buluyorlar. On taneden üç tanesi ev dışı bir işte çalışmak istemediğini, üç tanesi ise tam zamanlı bir işte çalışmayı ideal kabul ettikleğini belirtiyor.
Kadınların ciddi mücadelelerden sonra kazandıkları tam zamanlı ve ücretli çalışma hakkından ferağat etme eğilimleri basit bir mesele değildir. Konu hakkında ilgili araştırma iki unsurun etkisi üstünde durmuş. Bunlardan birisi, evli annelerle, evli olmayan annelerin tam zamanlı çalışma konusundaki farklı tutumlarıdır. Diğeri ise baz alınan yıllardaki ekonomik krizlerin etkisi ve ailenin gelir düzeyidir.
Araştırmada 2012 yılı verileri baz alınarak, evli annelerin % 53, evli olmayan annelerin ise %36 oranlarında tam zamanlı bir işte çalışmayı tercih etmedikleri, buna karşılık evli olmayan annelerin ise, %49 ve evli annelerin ise %23 oranında tam zamanlı bir işte çalışmayı arzu ettikleri belirtilmektedir. Ev dışında çalışmayı istemeyen evli annelerin oranı % 23 iken, bu oran evli olmayan anneler arasında ise % 15 olmuştur.
Ekonomik durum göstergelerine bakıldığında ise ailelerinin yıllık gelirleri 50 bin doların altında olanlar arasında tam zamanlı çalışmayı ideal bulan annelerin oranı % 40 iken, aynı oran yıllık gelirleri 50 bin doların üstünde olan ailelerde annelerin tam zamanlı işlerde çalışma istekleri %25’e düşmüştür. 2012 göstergelerine göre yapılan bu karşılaştırma daha önce konu hakkında yapılan bilimsel çalışmaları da doğrulamaktadır. Çünkü üst sınıflara mensup kadınlar arasında çalışma oranları, gelişmiş batı toplumlarının hepsinde düşük çıkmaktadır.
Annelerin tam veya yarı zamanlı işlerde çalışması konusunda Amerikan kamuoyu üzerinde 2012 yılında yapılan bir araştırma, annelerin tutumları ile paralellik arz etmektedir. Bu araştırmada ABD vatandaşlarının %47’si annelerin tam zamanlı işlerde çalışmasını doğru bulmadıklarını ve yarı zamanlı işlerde çalışmalarının daha uygun olacağını beyan etmiştir. % 33 annelerin ev dışında çalışmasına karşı olduğunu belirtirken, sadece %12, annelerin tam zamanlı işlerde çalışmasının ideal olduğunu beyan etmiştir.
Annelerin tam zamanlı olarak çalışmasın büyük oranda doğru bulmayan bu örneklem grubu aynı zamanda %70 oranında erkeklerin tam zamanlı bir işte çalışmasını doğru ve gerekli bulduklarını belirtmiştir.
Amerika toplumundaki bu sonuçlar; annelerin ve aynı şekilde kadınların erkekler gibi tam zamanlı işlerde çalışması konusunda, kadınlara ilişkin iktidar söylemlerinden farklı bir tutumun belirginleştiğini ortaya koymaktadır. Çünkü çağdaş iktidar söylemleri, kadınların tam zamanlı çalışmalarını özgürlük açısından bir hak olarak görmektedir. Kadınların bunu istediğini, erkeklerin bu hakkın kullanımını engellediğini belirtmektedir. Kadınların tam zamanlı işlerde çalışmasının kadınları mutlu ettiğini iddia etmektedir. Erkek egemenliğine karşı bu hakların elde edilmesi için kadınların yasal teşviklerle korunması gerektiğini savunuyorlar.
Ancak araştırmanın ortaya çıkardığı sonuçlara göre, özellikle anneler tam zamanlı işlerde çalışmak istemediklerini belirtiyorlar. Evlerinden fazla ayrı kalmayı istemiyorlar. Çalışan annelerin yarısı esnek bir işte çalışmayı istiyor. Dörte biri evinde ayrılmak istemiyor. Sadece dörtte biri tam zamanlı bir işte çalışmayı olumlu buluyor. Ailenin geliri arttıkça, annelerin ev dışı işlerde çalışma eğilimi de azalıyor. Bu bulgu, annelerin aile sorumluluğunu üstlenme saikiyle çalışmak istediğini de ortaya koymaktadır. Yani çalışan kadın bu eylemini, kendi bireysel özgürlüğünden ziyade ailenin huzuru ve ekonomik gücü için istiyor.
Konuyu modern iktidar ve feminist eğilimler açısından düşündüğümüzde, Amerika gibi liberal bir toplumda yetişen ve tam zamanlı işlerde çalışmakla ekonomik bağımsızlıklarını kazanan kadınların bu eğilimi, feministleri ve çağdaşlaşma ideolojilerini de hayal kırıklığına uğratmış oluyor.