Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığının gençlik için yazdığı bir kitaptan söz etmiştik.
Kitapta “Tahsil ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir...” diye ucube bir ifade geçiyordu. Açıkça, yüksek tahsilin dindarlık, inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu anlatılıyordu. Baştan aşağı safsata! Bir tek düzgün ifade vardı! Allah şaşırtır derler ya, işte öyle bir şey! Bu anlayışla en son 1500’lü yıllara kadar ilmi anlayışın devam edebildiğini, bundan sonra bilimin bittiğini, bitirildiğini itiraf ettiler!
Biz de bu sakat anlayışın günahkâr olduğunu, hem ülkede bilim ve düşüncenin hem de koskoca Osmanlı Devleti’nin çöküşünün o yıllarda başladığını ve sebebinin bu kafa olduğunu ifade etmiştik. Yani, Devlet 1500’lerde askeri, idari, ekonomik ve siyasi olarak en güçlü zamanını yaşarken hemen hemen her alana hâkim olmaya başlayan bu eğri kafa yüzünden çöküşe geçtiğini fark edemiyordu. Öyle ya o gün için kimin aklına gelir, beynin çürüdüğü, kokuşacağı!
Geçen yaz Semerkant’ta Uluğ Bey Rasathanesi’ni görünce bir buruk gurur hissetmiştim.
Uluğ Bey büyük Türk Hakanı Timur Han’ın torunudur. Han onu yanından ayırmazmış.
Bir gün Azerbaycan’ın Meraga şehrinde “yıldız evi” diye bir yer görmüşler. Âlimler burada yıldızları gözetlerlermiş. “Neden” diye sorar küçük Uluğ Bey.
- Geleceği öğrenmek için, sultanım! derler.
- Bu mümkün mü?
- Elbette. Yıldızlar bilineni gizlemezler. Uluğ Bey'in ufku değişir, büyür, uğraşır, dünyanın gıpta ettiği ULUĞ BEY olur.
Semerkant Gözlemevi'ni kurar, birçok keşifte bulunur.
Öğrencilerinden Ali Kuşçu (babası kuşçudur) Taşkent’e, sonra Tebriz’e Uzun Hasan’ın yanına gider. Uzun Hasan tarafından aralarındaki anlaşmazlığı halletmesi için Fatih Sultan Mehmed’e elçi olarak gönderilir. Fatih’in kendisinin ilmi seviyesini fark etmesi üzerine İstanbul’a davet edilir ve elçilik vazifesini tamamladıktan sonra dönmesi sözü üzerine gitmesine izin verilir…
İstanbul’da göreve başlar.
İstanbul Rasathanesi dünyanın en modern gökbilim merkezidir.
Kutbettin Efendi'nin, Ali Kuşçu’nun getirdiği ve Semerkand kütüphanelerine ait olan matematik ve astronomi ile ilgili kitaplar buradadır.
Takiyüddin er-Raşit Galata kulesinde gözlem çalışmaları yapmaktadır.
Padişah III. Murat 10 bin altın verir, Takiyüddin Tophane sırtlarında 1577’de bir rasathane kurar.
Bu şahsın dünyadaki unvanı “gökbilimin yıldızı”dır.
Binanın içi saat, gönye, kum saati, gök küreleri, pergel ve cedvel gibi mesleki araçlarla doluydu ve Takiyüddîn rasat aletlerini bizzat kendisi imal etmişti.
Takiyüddîn'in en büyük destekçisi Sadeddin Efendi’dir. Zamanın Şeyhülislâmı Ahmed Şemseddin Efendi bu iki kişinin çalışmalarını çekemez olur. Şeyhülislâm saray kadınlarının bile desteğini alıp(!) padişahı rasathanenin "günah" olduğu yolunda iknaya başlar.
"Yıldızların gözleminin felaket getireceği, gökyüzünün sırlarını bulmaya çalışan devletlerin hepsi batmıştır" fetvası bardağı taşıran son damla olur.
Nihayet, Padişah III. Murat, Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa’ya İstanbul Rasathanesi’ni bir gecede yok etmesini emreder. Tarihçiler '21 Ocak 1580 idi' derler... İslam kurtarılmıştı!!!
İstanbul Tophane’de bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin (ibret olsun diye) kurulduğu yerde taş taş üzerinde kalmaz.
Artık, Büyük Osmanlı Devleti’nde her alanda bilgi ve bilim hak getire..!
Artık, menkıbeler dönemi başlamıştır, iyi konuşan iyi kazanacaktır!
Koskocaman(!) Diyanet İşleri Başkanlığı bunu dahi görüp anlayamayacak durumda mıdır?
Tarih 2019 olmuştur.
Evanjelistlerin birinci kuralı İsrail’e hizmet ise; ikinci kurallarının bu hizmeti savaşla yerine getirmek olduğunu söyledikleri yıl.