31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimler öncesinde ülkemizin ekonomik dengeleri büyük bir sınav veriyor.
Ülke genelinde pahalılık had safhada…
Evlerinde kaynayan tencerelerin nasıl dolacağının sıkıntısını yaşayan anneler, sokaklarımızda bu tencerelere aş bulabilmek için iş peşinde koşan nice işsiz babalar, umutsuz bakışlarıyla ülkemde ne yapacağım sorusuyla baş başa kalan gençler..!
Açıkçası geçim derdinde olan halkımız yaşadığı illerin, ilçelerin kim, ya da hangi parti adayı tarafından yönetileceğini ne düşünebiliyor, ne de yönetmeye talip adayları tanımanın gayretinde!
Ülkemiz gerçekten de zor günlerden geçiyor, ekonomik dar boğazın yanı sıra, çevremizde Suriye’de devam eden savaşın olumsuz etkileri, terör örgütlerinin bu bölgede ülkemize yönelik bitmez tükenmez ihanetleri, bu çerçevede ABD ile yaşanan olumsuzluklar, diğer ülkelerle sürekli değişebilen ilişkiler, Rusya ile giderek sıklaşan temaslar…
Türkiye gerçekten hem ülke içinde, hem dış ilişkilerinde kritik bir süreci yönetiyor. Ama böylesine kritik bir süreci tetikleyen olumsuz yaşanmışlıkları da unutmamak gerek…
2002 yılından buyana tek başına ülkemizin yönetiminde bulunan AKP iktidarının geride kalan yıllarındaki başarıları, ya da başarısızlıkları üzerine çok şeyler yazıldı, çok şeyler söylendi. Bunların neler olduğu herkesçe biliniyor.
Kuruluşu neredeyse bir asrı dolduracak olan Cumhuriyet Türkiye’sinde; ülkemizin yönetiminden, yaşam tercihlerine kadar çok şey değişti. Değişmeye de devam ediyor…
Ama değişmeyen yegâne şey ülkemizin seçim zamanı geldiğindeki yapacağımız tercihimiz. Yani demokratik hakkımızı özgürce kullanımımız. Her ne yaşarsak yaşayalım, oy verme günü geldiğinde kurulan oy sandıklarının ülkeye yansıyan görüntüsü, ülkemizin değişmeyen/değiştirilemeyecek gerçek yüzü bu oluyor. Zaten milletimize en çok yakışan idare türü de demokrasi.
31 Mart tarihine daha iki ay var!
Seçim meydanları henüz dolmadı, partilerin adayları henüz meydanlara çıkmadı. Seçim sloganları bile henüz duyulmadı! Anketör şirketlerin tahmin yüzdeleri açıklanmaya başlansa da, ülkemiz henüz seçim havasını tatmadı!
Şimdilerde pazar fileleri nasıl dolacak onu düşünmekte halkımız. Okulların yarıyıl tatilinin bitmesine az kaldı. Çocuklarını okullarına gönderecek milyonlarca anne; evlatlarının beslenme çantalarına koyacakları aşın, okullarına servisle gitme şansını yakalayan çocukların babaları, servis taksitlerini ödemenin derdinde…
Gazete başlıkları hep aynı!
Kimileri bilinen davalarla cebelleşiyor, kimileri tatlı hayalleri haber yapıyor, kimileri köşe yazarlarıyla atışıyor, bilinen kalemşorlar hep aynı telden çalıyor!
Televizyonlarımıza gelince sabah akşam ya kayıp, ya cinayet araştırmaları, ya yemek yarışmaları, ya ses, ya yetenek yarışması, ya da diziler resmigeçidi... Kimilerinde ise hiç bitmeyen açık oturumlar; hep aynı isimler, hep aynı yüzler; hepsi de reytingi arttırışın peşinde.
Şimdilerde bir kanalda başlayacak bir yarışma programı var ki! Bir tarafta Türkiye, diğer tarafta Yunanistan! Sanki ülkeler arasında yarım kalmış bir hesaplaşma yaşanacak? İnanın her on evin beş televizyonu bu yarışmayı seyredecek. Alt tarafı ıssız olduğu söylenen bir adada sportif yarışmalara, güce, açlığa, dayanıklılığa odaklı bir yarışma programı…
Ama halkımız bunları seyrederek, az da olsa günlük sıkıntılarını böyle aşmaya, unutmaya çalışıyor!
Siyaset tarafında da değişen bir şey yok! Cumhur ittifakı, Millet ittifakına karşı…
Ancak son dönemde iktidar kanadındaki bazı siyasilerin söylemlerinde, seçimlerin sonucuna yönelik sıkça dile getirilen bir söylem var!
Nedir o?
‘’Bu belediye seçimleri kaybedilirse, beka meselesi olur’’ deniyor!
İşte bu söylem hiç de şık olmadı! Bugüne değin ülkemizde yapılan seçimlerin sonucu ne olursa olsun ‘’ülkemizin bekasına’’ yönelik hiç bir etkisi olmadıysa, bu seçimlerin sonrasında neden olsun?
O zaman yakın tarihimizde yaşananları şöyle bir hatırlayalım. Sadece son birkaç yılda öne çıkan yaşadıklarımıza bir bakalım:
Teröristler, Habur sınır kapımızda davul zurna eşliğinde karşılandığında,
PKK’nın ayağına çadır mahkemeleri taşındığında,
Kürdistan paçavraları İstanbul’da, Cumhuriyetin başkenti Ankara’da direklere çekildiğinde,
Barzani eşkıyaları, bir 29 Ekim günü zafer işaretiyle Türk topraklarından PYD teröristlerine yardım için geçirildiğinde,
Ege’deki 17 adamızı, kayalıklarımızı Yunan askerleri işgal ettiğinde,
Yine Ege’de hava ve kıta sahanlığımız Yunanlılar tarafından kevgire döndürüldüğünde,
Tarım ve hayvancılık bitmiş, samanı soğanı dahi yurt dışından alıyor ve köylülerimiz kan ağlarken,
Limanlarımız, yaylalarımız, fabrikalarımız hem de babalar gibi satılmışken,
İş dünyasında konkordatolar, iflaslar peş, peşe açıklanırken,
Kıbrıs’ın elden gitmesi için; Kıbrıs Türklerine, ‘’ Yes be annem’’ bile dedirtilmişken,
‘’Ne Mutlu Türküm’’ diyene levhaları her yerden indirilip, ‘’Türkçülük bölücülüktür’’ denmişken,
Türk ordusuna kurulan kumpaslarla nice şerefli komutanlar hapse atılıp, tüm askeri okullar kapatılmışken,
Alçak Fetö kalkışmasını milletçe el ele defettiğimizde,
Parlamenter sistem dahi kaldırılırken,
Özgürlükler her geçen gün biraz daha sorgulanırken,
En nihayetinde kısa bir süre önce askeri fabrikaların satış kararı dahi verilmişken,
Vatandaşın bütçesi yangın yerine dönmüş; Allah’ın ıspanağı 10 lira, fakirin katığı soğan 8, patatesin kilosu 7 lira olmuş; fındık, fıstık narenciye hariç her şey ithal, çarşı pazar el yakarken,
İşçi, memur, emekli enflasyon treninin altında kalmış; geçim sıkıntısıyla inlerken,
Tüm bunları yaşadığımızda ülkemizde beka sorunu olmadı da; 31 Martta yapılacak yerel seçimleri iktidar kanadı kaybederse, neden beka sorunu olsun a kardeşim?
Buna verilecek tek bir cevap var!
O da tarih sayfalarından gelsin:
‘’Hadi canım sende’’