Yahyâ Kemal'in dilinden düşürmediği "rind" kelimesi bana "Neyzen"i hatırlatır hep.
Bundan tam 66 yıl evvel bugün (28.01.1953) dünyâmızdan ayrılan Neyzen Tevfik...
Mehmed Âkif'in "Derviş Ahmed" ismiyle bir şiir yazdığı yakın dostu...
Bu dostun tam adı: Neyzen Tevfik Kolaylı...
Adamın soyadı pek bilinmez ve kullanılmaz.
"Neyzen Tevfik" ismi ona yetiyor.
Hattâ bâzen sâdece "Neyzen..."
Yâni bu "Kolaylı" soyadı onun için pek de lâzım değil.
Meselâ "Bozukdüzen" soyadı ona yakışırdı.
Herkes bu ismi "Neyzen" kadar severdi...
***
Kitabı: Felsefe...
Taptığı: Kendi rûhunun sesi...
Secde ettiği: Kalbinin mukaddes ateşi...
Ölçüsüz küfürleri vezinli savuran deli...
Kazurattan nakarat tutmada tecrübeli...
Necâsetten selâset devşiren zât...
Belaltından kaafiyeler bulan şâir...
Argoyu diline pelesenk eden meşhur...
Tezgâhında bilumum müstehcen malzeme bulunur.
"Sinkâf"lı redifler düzen filozof...
Edebiyatımızın elfâz-ı galîze şampiyonu...
Her şeye ve herkese muhâlif...
Ney tutkunu, mey düşkünü berduş...
"Meyde Bektâşî göründüm, neyde oldum Mevlevî..."
Ney ve mey: Neyzen Tevfik...
***
Oradan oraya savrulan bir hayat...
"Uzun derbederlik hayâtımda, o kaldırımdan bu kaldırıma; o kapıdan bu kapıya; o diyardan bu diyâra; neyim ve meyimle bir kuru yaprak gibi savruldum." diyor.
Bodrum, Urla, İstanbul, İzmir, Mısır, tekrar İzmir ve yine İstanbul...
14 Mart 1879’da Bodrum’da açtığı gözlerini 28.01.1953’te İstanbul'da ebedî olarak yumdu.
Beşiktaş’taki Sinan Paşa Câmisi’nde kılınan cenâze namazının ardından Kartal'da toprağa verildi.
Cemiyetin her sınıfından binlerce insan onu son yolculuğuna uğurladı...
***
Gezgin saz şâirlerinden “Leylâ ile Mecnun, Tâhir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Ferhat ile Şirin” gibi halk hikâyelerini dinledikçe onda şiir hevesi uyanır.
(O devir edebiyatçılarının dilinde görülen zenginliğin bir kaynağı da bu hikâyelerdir.)
13-14 yaşlarındayken Urla’da Berber Kâzım’dan ney dersleri alır.
Bu arada sara nöbetleri başlar.
Baba ve annesi bu hastalığı "ney"e bağlar.
Mektebi bırakır, tedâvî için annesiyle İstanbul'a gider.
Doktor Pepo, Tevfik'in hastalığına uygun ilâçlar verip kısmen dermân olur.
Ayrıca, “çocuğun üzerine gidilmemesini ve hoşlandığı şeyleri yapmasına izin verilmesini” tavsiye eder.
***
Bir yıl sonra Tevfik biraz daha düzelince babası tarafından İzmir İdâdîsi’ne "leylî talebe" olarak verilir.
Ancak sara nöbetleri yeniden başlar ve İzmir İdâdîsi’ni bitirmeden ayrılır.
Bir müddet İzmir Mevlevîhânesi’ne devâm eder.
Orada Arapça-Farsça dersleri alır, birçok meşhur kişinin yanı sıra Şâir Eşref'le ve "hiciv"le tanışır.
Babası onu bu sefer de İstanbul’daki Fethiye Medresesi'ne kaydeder.
Bu medreseyi de tutmayan Tevfik her fırsatta Galata, Kasımpaşa ve Yenikapı Mevlevîhânelerinin yolunu tutar...
Derken medreseden palamarı çözer...
***
1910 yılında annesinin ısrârıyla evlenir; fakat bu izdivaç çok geçmeden sona erer.
1. Cihan Harbi sıralarında Ahmet Muhtar Paşa’nın emrinde "mehterbaşı" olarak askerlik yapar.
Kumandanla sık sık kavga eder, çıkar gider.
1927 yılında sara nöbetleri ve alkol yüzünden Toptaşı Bîmarhânesi ve Zeynep Kâmil Hastânesi’nde tedâvî görmeye başlar.
30’lu yıllarda Belediye Reîsi Muhiddin Üstündağ'ın himâyesiyle konservatuvara alınır.
Hem doktoru hem dostu olan Mazhar Osman ve Rahmi Duman’ın yardımları ve vâliliğin tasdîkiyle 40’lı yıllarda Bakırköy Akıl Hastânesi’nin 21 no.lu koğuşu ona tahsîs edilir.
Buraya istediği zaman gelir, yatar, dinlenir.
***
Hastalık ve sağlık, delilik ve zekâ, ıstırap ve neşe, dindarlık ve dinsizlik, Bektâşîlik ve Mevlevîlik, îman ve küfür, isyan ve tevekkül, nezâket ve kabalık, nezâfet ve necâset...
Neyzen'in hayâtı böyle tezatlarla dolu...
Bugün onu 66. ölüm yıldönümü vesîlesiyle anacak olanlar da çeşit çeşit...
Hayâtında ve eserlerinde herkese ve her keseye uygun malzemeler mevcut...
Hele şimdi çarşı pazar dolaşıp milletten destek toplamaya çalışan belediye reis namzetleri vs. onun hakkında kim bilir ne diyecekler, onu nasıl anacaklar...
Sosyal medya hesaplarında Neyzen Tevfik hakkında pek bilgi sâhibi olmasalar da- muhtemelen aşırı ve tırı vırı cümleler paylaşacaklar...
***
"Ne ararsın Tanrı ile aramda / Sen kimsin ki orucumu sorarsın?" diye başlayan ve bilhassa 28 Şubat Devri'nde dillerden düşmeyen bir şiiri Neyzen Tevfik'in sanarak okuyacak ve paylaşacaklara şimdiden gülüyorum.
Onlara diyorum ki:
Böyle şeylere tenezzül edip kendinizi gülünç hâle düşürmeyin.
Hakîkaten Neyzen Tevfik tarafından yazılan şiirleri okumak isterseniz onun "Azâb-ı Mukaddes" adını verdiği şiir kitabından seçin.
Yalnız, aman dikkat!
O şiirlerin çoğunu anlayabileceğinizden hattâ doğru okuyabileceğinizden emin değilim.
Alın size tam da mahallî idâreler seçiminde kullanılacak bir kıta:
"İntihâbın sonu gelmez... Yaşamaktan maksat,
Vartasız köprüyü bir zarta ile geçmektir.
Reyini verdiği şahsın soyunu bilmezse
Kendisi kendisinin düşmanını seçmektir..."
***
Neyzen Tevfik de her türlü istismâra elverişli bir insan...
Mustafa Kemal kadar olmasa da...