Kültür, bir milleti, diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamıdır. Bu toplam içerisinde en önemli iki unsurdan biri din ise, diğeri dildir. Türk milleti tarihte; vatanını, bayrağını ve hatt
Dilimizin bozulması, kültürümüzün erimesine, kültürümüzün erimesi de millî kimliğimizin yok olmasına sebebiyet verir. ‘Millî kimlik de neymiş?’ diyenlere sözümüz yok. Onlar, ‘Milletim nev-i beşer, vatanım ruy-i zemin’ görüşünü benimsemişlerdir. Türk ve Müslüman olmakla herhangi bir batılı ülkenin vatandaşı-Hıristiyan olmak arasındaki farkı idrak edemeyenler, tercihte hatâ ettiklerini, Türk topraklarına, Müslüman gibi gömülmeyi isteme noktasına geldiklerinde anlayabiliyorlar.
Bağımsızlığımızı korumak, vatanımızda ay-yıldızlı bayrağımız altında haysiyetimizle yaşamak istiyorsak, Türkçemizi doğru konuşmalı, doğru yazmalıyız.
Gazete ve dergilerimiz dil konuları ile çok az ilgileniyorlar. İlk ve ortaöğretim okullarımızdaki öğretmenlerimizin çoğu, Türkçeyi doğru ve güzel kullanamıyor, yazamıyor, telaffuz edemiyor. İmlâ bozuk, diksiyon hatalı… Öğrencisi de öğretmeni gibi yetişiyor.
Akademisyenlerimiz yabancı dil imtihanına tâbi tutuluyor da Türkçeyi ne ölçüde bildiklerine bakılmıyor. Ses bilgisi eksikliği; kelimelerin yanlış söylenmesine, sözlük bilgisi eksikliği; kelimelerin yanlış kullanılmasına, cümle bilgisi eksikliği; yazıda ve konuşmada anlaşılmaz veya yanlış anlaşılan cümlelerin kurulmasına yol açıyor.
Batı özentisi; Türkçe olmayan, fakat herhangi bir batı dilinde de bulunmayan kelimelerin oluşmasına sebebiyet veriyor. Onlara, kelime de denilemez. Çünkü kelime; anlamı olan ses veya ses birliğidir. ‘kelime’ diye uydurulanlara; ‘harf grubu’ demek gerekir.
Bu tür harf gruplarına birkaç örnek: chımarıc, dürümland, efendy, eskidji, Fatoch, mavish, papuçland, yeshil…
Türkçe karşılığı bulunmasına rağmen; computer, fiktif, market, plaza, restorasyon, rotasyon, towers, varyant…gibi kelimeler neredeyse dilimize yerleşmiş durumda.
Dilimiz, kasıtlı veya câhil dilciler tarafından yanlış türetilmiş kelimelerin istilası altında: akılsal, bağıl, başat, belgit, değin, imge, karşıt, koşul, neden, nedensel, örneğin, öykü, özgür, sorunsal, tüm, tümce, ulusal, ya da, yadsımak, yanıt, yapıt, yaşam, yaşantı, zorunlu… ve diğerleri…
Devletin kontrolü altındaki kuruluşlarda da dil yanlışları yapılıyor. Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’na bağlı müşterek bahis oyunun adı: ‘İddaa’ olarak kullanılıyor. Türkçede böyle bir kelime yok. Herhangi bir yabancı dilde varsa bile, burası Türkiye. Burada güzel Türkçemizde kullanılabilecek binlerce uygun kelime varken neden yabancı kelime kullanılıyor? Veya neden Türkçedeki bir kelime yanlış yazılıyor? Kelimenin doğrusu ‘iddia’ dır. Neden doğrusu kullanılmıyor? Bu işte kasıt yoksa, cahillik vardır. Devletimizi yönetenlere ikisi de yakışmıyor.
Bugün, ‘önemsiz’ denilebilecek bir yanlışlığa göz yumulursa, yarınlardaki yanlışlıkların boyutunun ne olacağı bilinmez.
‘Küçük’ denilen meseleleri halledemeyenler, büyük meselelerin altından kalkamazlar.
TÜRK DİLİNİ KORUMA KANUNU
Çözüm tektir. Bu günden tezi yok, Türk Dil Akademisi’ni kurup, Türk dili kelime envanterini çıkartarak, dilimiz koruma altına alınmalıdır.
Türk Dilini Koruma Kanunu ile resmî kuruluşlar, ister yerli olsun, ister yabancı… Türkiye’de faaliyet gösteren firmaların; adlarında, reklamlarında, tabela ve afişlerinde Türkçe dışında bir dil kullanmaları yasaklanır, Türk dil ve imla kaidelerine uyması sağlanır. Yabancı isim ve kelimeler, Türkçe yazıların altında, belirtilen boydaki harflerle izin alınması şartıyla kullanılabilir.
Türkçemizin ve kültürümüzün korunması maksadıyla; yazılı, sesli ve sesli-görüntülü basın yayın organlarında, envanterde bulunmayan kelimelerin kullanılması yasaklanmalıdır.
Böyle bir uygulamanın, hiçbir ülkede yapılmadığı-görülmediği iddia edilebilir. Doğrudur. Fakat hiçbir ülke dilinin Türkçe kadar tecâvüze uğramadığı, yozlaştırılmadığı d
İngilizlerin en önemli yazarlarından biri olan William Shakespeare, 1616 yılında öldü. Her İngiliz genci, 400 yıl önce yazılmış Shakespeare eserlerini rahatça okur ve anlar. Bizde ise çok değil, 50 sene önce yazılmış Çalıkuşu romanını anlayamayan üniversite öğrencilerimiz vardır.
İsmen tanıdığım ve sosyal bilimler dalında ‘doktor’ unvanına sâhip bir öğretim üyesi, bir dergide yayınlanan yazısında: ‘Kendisine ithaf edilen suçun ne olduğunu bilmiyordu.’ Diyor. Aynı yazıda; ‘geri iade etti.’ Şeklinde yazıyor. Bir başka cümlede ise; ‘müziği seviyor, bilakis Türk müziğini zevkle dinliyordu…’ gibi, dil câhillikleri bulunuyor.
Hangi ülkede bir akademisyen bu yanlışları yapar? O halde, dilimizi korumak için alınacak tedbirler konusunda, başka ülkelerden örnek aramak lüksüne sâhip değiliz.
Bir firmanın, ‘en büyük’ olduğunu iddia eden bir gazetede yayınlanan reklamında şöyle bir cümle göze batıyor: ‘Dikkat: Kış yaklaştığı dolayısıyla önleminizi alınız. Az sarfiyatlı elektrik sobalarımız ay sonuna kadar ucuzluk yapılacaktır. Hesabını bilenlere bu fırsatı kaçırmamaları için tavsiye ederiz.’
Deveye ‘Boynun eğri’ demişler. ‘Nerem doğru ki’ Diye cevap vermiş. Yukarıdaki reklam yazısı da öyle… Yazıyı kaleme alan üretici veya görevlisi, Türkçe bilmiyor olabilir. Reklamı yayınlayan gazete sorumlusu da mı Türkçe bilmiyor? Gazete yönetimi, alacağı ücretle ilgileniyor, yayınladığı ilandaki dil yanlışlarıyla ilgilenmek tenezzülünde bulunmuyorsa, onu ancak hazırlanacak kanunun belirlediği ceza ile hizaya getirmek mümkün olabilir.
Çok sık yapılan yanlışlardan biri de noktalama işâretleri ile ilgili. Nokta (.), virgül (,), soru işâreti (?) ve ünlem işâreti (!), kelimenin hemen sonun
Örnek: (‘Ahmet geldi. Babası, annesi ve kardeşleri sevindi. Babası sordu: Yolculuğun nasıl geçti? Ahmet, berbat! dedi .)
Netice itibariyle, hazırlanacak ve yürürlüğe konulacak kanun ile görevlendirilecek kurum, (Dil Akademisi olabilir.) Örneği bizde var: Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) adlı kuruluşumuzun yaptığına benzer bir görev icra edecektir.
* * *
Kültürümüzü ve onunla bağlantılı olan millî kimliğimizi ve bağımsızlığımızı korumak istiyorsak işe, Türkçemizi korumakla başlamalıyız.
Türkçemiz, kasıtlı tecâvüzlerin tehdidi altındadır. Onu ancak kanunla ve kanunun düzenleyeceği hükümlerle koruyabiliriz.