Dördüncü İslâm Halifesi Hazreti Ali (kav) 24 Ocak 0661 tarihinde, Kûfe Camii’nde Cuma günü, sabah namazını kılarken şehid edildi. Doğumu: Mekke, 600 yılı.
Babası, Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talip idi. 5 yaşından itibaren hicrete kadar Peygamber Efendimiz’in himâyesinde büyüdü. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz’in dâmâdı ve en çok sevdiği yakını idi. Hz. Ali; Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün savaşlara ve seferlere katılmış ve bu savaşlarda Resûl-ü Ekrem’in sancaktarlığını yapmıştır. Eşsiz bir kahraman olduğu kadar ilim sâhibi idi. İslâmiyet’i ilk kabul eden kişilerin ikincisidir. Çocuk yaşta olanların da birincisidir. İslâmiyet’i kabul ettikten sonraki hizmetleri sebebiyle hakkında birkaç Âyet-i Kerîme nâzil olmuş, pek çok Hadis-i Şerif ile methedilmiştir.
Hazret-i Ali, Hz. Osman’ın şehit edilmesi üzerine Hicretin 35. yılında Halife seçildi. Halife seçilişinin 5. yılında, Haricîlerin haince düzenledikleri bir saldırı sonucunda şehid edildi. Hz. Ali; güzel ahlâklı, İslâmiyet’in bütün inceliklerine vâkıf, bilgisi ve hitâbeti mükemmel bir insandı.
Mekke müşriklerinin (1) ezâ ve cefâları dayanılmaz ölçüde artmıştı. Hatta, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizi öldürme hazırlıkları yapıyorlardı. Allah Resulü, Medine’ye hicret etme kararı aldı. Hz. Ali’yi, kendisini öldürmeye gelecek müşrikleri oyalamak ve yokluğunu gizlemekle görevlendirdi. Hz. Ali, ilk geceyi Peygamber Efendimiz’in yatağında geçirdi. Ertesi gün, Peygamberimizin kendisine verdiği emirleri yerine getirdikten sonra Mekke’den ayrıldı. O da Medine’ye hicret etti. Hicretin ikinci yılında Efendimiz Hz. Ali’yi, kızı Fâtıma Hanım ile evlendirdi. Bu evlilikten, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, ölü doğan Muhsin adlı erkek çocuklar ile, Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlı kız çocukları dünyaya geldi. Hz. Ali, eşi Fâtıma hanım hayatta iken başka bir evlilik yapmamıştır. Hz. Fâtıma’nın ölümünden sonra birkaç hanımla evlenmiş ve bu hanımlarından çok sayıda çocuk sâhibi olmuştur. Bu kişiler, Ali Evlâdı olarak anılır.
Hz. Ali, Peygamber Efendimiz döneminde bütün savaşlara katıldığı gibi, Allah Resulü’nün devlet işlerinde kâtipliğini ve ayrıca vahiy (2) kâtipliğini de yapmıştır. Hubeydiye Antlaşması’nı (3) O hazırlamıştır. Kâbe’deki putların imha görevi de kendisine verilmiştir.
Hazret-i Peygamber vefât ettiğinde cenâzesinin yıkanması ve benzeri hizmetler de vasiyeti üzerine Hz. Ali başkanlığındaki kişilerce ifa edilmiştir. Bu hizmetler görülürken Hz. Ebubekir’in halife seçilmesi, Hz. Ali’nin O’na geç biat (4) etmesi, Hz. Ali’nin hilâfet makamında gözü olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Ve hatta; Peygamber Efendimizin, Kendisinden sonra Hz. Ali’nin halifeliğe getirilmesini emrettiği konusu, yıllar sonra, Sünniler ile Şiiler arasında çok tartışılmıştır. Karşılıklı iddialar, günümüzde de devam etmektedir.
Hz. Ali, üç halife döneminde Medine’de askerî vâli olarak görev yapmış ve bu süre içerisinde dîni ilimlerle uğraşmayı tercih etmiştir. Kur’an-ı Kerim ve Hadis konusundaki derin ilminden dolayı, zaman zaman da Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e danışmanlık yapmıştır. İkinci halife Hz. Ömer’in Hicretin 23., Milâdî 644 yılında azatlı bir köle tarafından hançerlenmesi üzerine, vefât etmeden önce, halife seçimi işini havâle ettiği şûranın bir üyesi de Hz. Ali idi.
O, doğru bildiği konularda halife dâhil, bütün yetkili ve sorumlu kişileri uyarmayı görev bilen bir mizaca sâhipti. O’nun bu yönü, İslamiyet’e zarar vermek isteyenlerce daima kötüye kullanılmıştır.
Ali b. Ebû Tâlib, haklı tenkitlerini yanlış yorumlayanları daima ikaz etmiş ve hatta cezalandırmıştır. Halife Hz. Osman’ın yönetiminden memnun olmayan isyancılar harekete geçtiklerinde onları yatıştırmaya çalışmış, oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i, Hz. Osman’ın evine, halifeyi korumakla vazifeli olarak göndermiştir.
Hz. Osman şehid edilince, devletin ileri gelenleri Hz. Ali’yi halifeliğe seçtiler. Herkes kendisine biat etti. Biattan sonra Hz. Ali’yi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması idi. Binlerce kişiden oluşan kalabalık, “Osman’ı hep birlikte öldürdük. Gücünüz yetiyorsa hepimizi birden cezalandırın.” Diye bağırıyordu. Âsiler, şehre hâkim olmuşlardı. Hz. Ali, âsilerle başa çıkamayacağını anlayınca, ortalığın yatışmasını bekledi. Şam vâlisi ve Hz. Osman’ın yeğeni Muâviye biat etmemişti. Bu karışık durumda, beklemekten daha uygun çözüm yoktu. Muâviye taraftarları ile Hz. Ali taraftarları arasındaki zıtlaşmalar, iki gurubu savaşın eşiğine getirdi. Bu sırada beklenmeyen bir gelişme oldu. Devreye Hârîciler girdi. Hârîcilerle Hz. Ali taraftarları arasındaki savaş, 17 Temmuz 658 tarihinde yaşandı. Harîciler kaybettiler. Hz. Ali ile Muaviye arasındaki anlaşmazlığın çözümü için hakem heyeti tâyin edildi ise de heyet meseleyi çözemedi. Bu gelişme de İslâm Âlemi’nde günümüze kadar devam eden tartışmaları başlattı.
Hz. Ali, Muâviye ile savaşmaktan başka çâre kalmadığını görünce 40.000 kişilik bir ordu hazırladı. Kûfe’de intikam arzusu ile yanıp tutuşan Hârîci Abdurrahman b. Mülcem’in saldırısına uğrayınca seferi gerçekleştiremedi. Mülcem, bir sabah namazında Hz. Ali’yi zehirli bir hançerle yaraladı. Aldığı yaranın tesiriyle İslâm’ın dördüncü halifesi Hazret-i Ali Ebû b. Tâlib, 24 Ocak 661 yılında ebedî âleme intikal etti. Günümüzde Necef olarak anılan şehirde toprağa verildi.
Hikmetli bir çok sözleri kitap hâlinde yayınlandı. Hikmetli sözlerinden bâzıları:
* Her şey azaldıkça, ilim ise arttıkça kıymetlenir.
* İnsan, bilmediğinin düşmanıdır. İnsanoğlu uykudadır, öldükleri zaman uyanacaklardır.
Peygamber Efendimizin söylediği şu sözler Hz. Ali’yi ne çok sevdiğinin göstergesidir. Ben, ilmin şehriyim. Ali ise o şehrin kapısıdır. Ali’yi inciten, beni incitmiş olur. Hz. Muhammed, Hz. Ali aracılığı ile insanlığa şu öğütleri vermiştir: Herkes, biri birinin ayıbını araştırırken, inançlı insanlar, kendi ayıplarını aramaya, bulmaya ve gidermeye çalışsınlar. Herkes çok ibâdet ederken müminler, ibâdetlerinin ihlâslı olması için gayret etmeliler. Peygamber’imiz, hiçbir zaman ve hiçbir görevde Hz. Ali’yi bir başka şahsın emrinde görevlendirmedi. O, hep lider olarak emrindeki insanlara emir vererek hizmet etti.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) müşrik: Cenab-ı Allah’ın bir olduğunu kabul etmeyen.
(2) vahiy: Allah-ü Tealâ’nın, dinin emir ve yasaklarını, peygamberlerine bildirmesi. İlk vahiy, ilk peygamber Hazret-i Âdem’e gelmiş, sonraki peygamberlerle devam etmiş ve son Peygamber Hazret-i Muhammed (sava) ile son bulmuştur.
(3) Hubeydiye Antlaşması: Müslümanlarla Müşrikler arasında çıkan bir anlaşmazlığın çözüme kavuşturulduğu görüşmeler sonunda imzalandı.
(4) biat: kabul ve tasdik işlemi. Kelimenin aslı bey’at şeklinde yazılır.