Biraz önce bir televizyonun haber kanalında ruh sağlığı yasa tasarısı ile ilgili görüş paylaşıyorlar. Biri erkek diğeri kadın iki Psikiyatri Profesörü konuk. İkisi de ülkemizin sahasında en kıymetli değerleri ve bütün toplumumuz tarafından tanınan değerli bilim insanları.
Bayan hocamız sunucunun yanında, bay hocamız ise bulunduğu yerden tele konferans yöntemi ile programa katılıyor. Ama canlı.
Bazı bilgilerin bilinmesi yeterli olmuyor. Bunların bütünüyle hayata uygulanması gerekiyor.
Canlı yayında söz sırası sizde olmasa dahi sürekli kameraya yani milyonlarca insanın gözüne tebessüm ve tatlı bir gülümseme ile bakmak gerekir. Bu konuda televizyoncular özel eğitim alırlar ve gözlerini asla milyonların üzerinden ayırmazken, tebessümlerini de hiç eksik etmezler. Görsel görünümü, diksiyonu, üreticiliği, hazır cevaplığı, konuklara saygı, adaletli yönetimi konularında yetersiz olduğu anda derhal onu görevden alırlar. Hele hele tebessüm yoksa...
Programı dikkatlice izledim. Bay hocamız nasıl olsa stüdyoda değilim diye herhalde, yüzünü ekşitiyor, gözlerini tavana dikiyor, dudaklarını çeşitli şekillere sokuyor ve çirkin bir görüntü sergiliyordu. Halbuki sürekli kameraya tebessümle bakması gerekiyordu.
Kaliteli yaşam felsefesinin en önemli faktörlerinden birisi; sürekli kendimize ve çevremize tebessümle bakmamız gerektiğidir.
Bu durum bay hocamızın kusuru değildir. Çünkü bilmekten daha önemlisi, bildiklerimizi uygulamaya koymaktır.