Hz. Peygamber s.a. Mekke’de önce dedesinin, ardından amcasının himayesinde büyümüştü. Bir ara çobanlık yapmış ve ticaretle uğraşmış, nihayet zengin bir hanım olan Hz. Hatice ile evlenmişti. Medine’ye hicret ettiğinde herhangi bir mal varlığı yoktu. Diğer muhacirler gibi o da bir süre ensarın yardımıyla geçindi. Bedir Gazvesi’nden sonra nazil olan ve ganimetlerin beşte birinin Allah’a, Rasulüne, Resulullah s.a.’in akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu bildiren âyet Peygamber ailesinin başlıca geçim kaynağını belirlemiş oldu.
Resûl-i Ekrem’e büyük hayranlık duyan, Uhud Gazvesi’nde Mekkeliler’e karşı onun yanında savaşan, bu savaşta ölmesi halinde Benî Nadir arazisindeki hurma bahçelerinin tasarrufunu Resûlullah s.a e bıraktığını bildiren yahudi din âlimi, mühtedî sahâbî Muhayrîk en-Nadrî, Uhud Gazvesi’nde ölünce bahçelerinin geliri Resûl-i Ekrem’e kaldı. Mekkeliler’le gizli bir anlaşma yapan Benî Nadîr yahudilerinin Medine’den sürgün edilmesi üzerine Hz. Peygamber s.a. ailesinin yıllık geçimine yetecek miktarı onların topraklarında yetişen ürünlerden almaya başladı. “Fey” denilen bu tür gelirlere fethedilen yerlerden alınan bazı mallar, Hayber ve Fedek arazilerinden gelen yıllık ürünün belli bir miktarı da ilâve edildi.
Böylece Medine’ye geldikten bir süre sonra maddî imkânlara kavuşan Resûl-i Ekrem malını müslümanların ihtiyaçlarına harcar, kendisi son derece mütevazı bir hayat sürerdi. Rızkının ailesine yetecek kadar olmasını ister, canı ve malı emniyette, vücudu sıhhatte, günlük yiyeceği yanında bulunan kimseyi bahtiyar sayardı. Elde ettiği geliri hemen ihtiyaç sahiplerine dağıttığı için bazen birkaç gün yemek yemediği, gün boyu aç kaldığı, evinde bir iki ay boyunca yemek pişmediği olurdu. Kendisi ve ailesi buğday ekmeğini pek nâdir görür, çok defa arpa ekmeği yer, bununla bile iki gün arka arkaya karınlarını doyuramazlardı.
Hz. Peygamber’in vefatı sırasında, daha önce bir yahudiye zırhını rehin bırakarak aldığı 30 ölçek arpadan geriye pek az bir şey kalmış, tereke olarak da sadece bir katırla silâhı yanında sadaka-vakıf olarak tesis ettiği bir araziyi bırakmıştı. Onun bu kadar sade yaşamasının sebebi dünyanın insanı cezbeden güzelliklerine değer vermemesiydi. Uhud dağı kadar altını olsa borcunu ödeyeceği miktarı ayırıp geri kalanı üç gün içinde dağıtacağını söylerdi. Yatağının yüzü tabaklanmış deriden, içi de yumuşak hurma lifindendi. Daha çok bir hasırın üzerinde yatar, hasırın vücudunda iz bırakması sahâbîlerini üzdüğü halde kendisi buna aldırmazdı. Oturması için kendisine minder verildiğinde minderi bir başkasına verip yere oturmayı tercih ederdi. Kendisini ashabından üstün görmez, onların yaptığı işi o da yapardı. Hendek Gazvesi’nde hendek kazılırken kendisi de çalışmış, Kubâ Mescidi ve Mescid-i Nebevî inşa edilirken sırtında toprak ve kerpiç taşımıştı.
Evinin, ailesinin işlerini kendi görür, bu konuda kimsenin yardımını kabul etmezdi. Evde bulunduğu saatlerde ev işlerine yardımcı olurdu. Genç bir hanım olan Hz. Âişe’nin arkadaşlarıyla birlikte eğlenmesine, mescidde yapılan bazı gösterileri seyretmesine izin verirdi. Önüne getirilen yemekte kusur aramazdı; hoşuna giderse yer, gitmezse yemezdi. Yakınında bulunanlara ve komşularına karşı lütufkârdı. İyi bir mümin olabilmek için komşularına iyi davranmak, onları rahatsız etmemek, kendisi için istediğini onlar için de istemek, komşusunun güvenini kazanmak, pişirdiğinden komşusuna ikram etmek gerektiğini söylerdi.
Hz. Peygamber ibadet etmekten derin bir zevk alır, İslâmiyet’in temeli olan namaz, zekât, hac ve oruç gibi ibadetlere büyük önem verirdi. Bazen ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı olurdu. Bazen her namaz için abdest alır, bazen de bir abdestle birkaç vakit namaz kılardı. Farzlardan önce veya sonra sünnet namazları kılar, sabah namazının sünnetine hepsinden fazla ihtimam gösterirdi. Gecenin bir kısmında uyur ve dinlenir, özellikle son üçte birinde uyanıp doğrulur ve gökyüzüne bakarak Âl-i İmrân sûresinin son on bir âyetini okur, ardından sonuncu rekatı vitir-tek olmak üzere dokuz, on bir veya on üç rek’at namaz kılardı. Yolculuk sırasında bineğinin üzerinde de nafile namaz kılardı. Ramazan ayının son on gününde mescidde itikâfa çekilerek bütün vaktini ibadetle geçirirdi.
Resûl-i Ekrem ramazan dışındaki oruçlarında bazen bir ay boyunca hiç oruç tutmayacağını düşündürecek kadar oruca ara verir, bazen de oruca hiç ara vermeyeceği sanılacak kadar uzun süre oruç tutardı; ancak Şaban ayının tamamına yakınını oruçlu geçirirdi. Zaman zaman hiç iftar etmeden ard arda oruç tutar (savm-i visal), bu sırada kendisini Cenâb-ı Hakk’ın yedirip içireceğini söyler, ancak açlığa dayanamayacakları gerekçesiyle başkalarının bu şekilde oruç tutmasına izin vermezdi. Zekâta tâbi olacak kadar bir malı evinde iki üç günden fazla tutmadığı için hiçbir zaman zekât mükellefi olmadı. Hayatının son yılında Veda haccı diye bilinen ilk ve son haccını yaptı. Her yıl ramazan ayında Cebrail ile o güne kadar inen âyetleri birbirlerine okurlardı. Resûl-i Ekrem her gün Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım sûrelerini, yatmadan önce Secde ve Mülk veya İsrâ ve Zümer sûrelerini okurdu. Kendisi veya bir başkası rahatsızlandığı zaman ise Muavvizeteyn gibi bazı sûre ve âyetleri okurdu.
Allah’ı her durumda anıp zikreden Hz. Peygamber’in günlük dua ve zikirleri vardır. Her gün yetmiş defadan fazla tövbe ve istiğfar ettiğini söyler, yerken ve içerken, evine girerken ve çıkarken, yatarken ve kalkarken, elbisesini değiştirirken çeşitli dualar okurdu. Dua etmek için belli bir zamanı seçmemekle beraber gündüz ve gecenin çeşitli saatlerinde, özellikle geceleyin ibadet etmek için kalktığında ve Bakî’ Mezarlığı’na gittiğinde uzun uzun dua ederdi.
Resûl-i Ekrem’in ibadetleri ölçülüydü. Ashabına güçlerinin yettiği kadar ibadet etmelerini tavsiye eder, Allah katında en değerli ibadetin az da olsa devamlı yapılanı olduğunu söylerdi. Bir gecede Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmek, sabaha kadar namaz kılmak, ramazan dışında bütün bir ay oruç tutmak gibi bir âdeti yoktu. Hz. Peygamber’in ne kadar ibadet ettiğini onun eşlerinden sorup öğrenen üç sahâbî, günahları bağışlandığı için onun ibadette aşırıya gitmediğini, kendilerinin ise daha çok ibadet etmeleri gerektiğini düşünmüş, biri hayatı boyunca bütün gece namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, bir diğeri de ibadetini kesintiye uğratmamak için evlenmeyeceğini söylemişti. Resûl-i Ekrem onlara Allah’ın azabından en çok korunan ve O’na en üstün saygıyı besleyenin kendisi olduğunu, bununla beraber bazen oruç tutup bazen tutmadığını, hem namaz kıldığını hem uyuduğunu, kadınlarla da evlendiğini söyleyerek verdikleri kararın yanlış olduğunu bildirmişti. Genç sahâbî Abdullah b. Amr b. Âs’ı eşini bile ihmal edecek derecede ibadete düşkünlüğünden dolayı uyarmış, ona vücudunun, gözünün, ailesinin ve misafirlerinin de kendisi üzerinde hakkı olduğunu hatırlatarak bazen oruç tutup bazen tutmamasını, bazen namaz kılıp bazen uyumasını tavsiye etmişti.
“Eğer Allah’a, Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan, saygılı kulumuz Muhammed’e indirdiğimize, Kur’ân’a inanmışsanız, bilin ki, Hak ile bâtılın ayrıldığı, hakkın zaferinin tecelli ettiği, iki ordunun çarpıştığı gün, Bedir savaşında ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Rasûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, dullara, çevresi, çaresi olmayan yoksullara, göçmenlere ve yolda kalan muhtaç yolcuya aittir. Allah’ın her şeye gücü kudreti yeter” (el-Enfâl 8/41).Ahmet Tekinin mealinden
Buhârî, “Meğâzî”, 14; “Nafakât”, 3.
Buhârî, “Rikâk”, 17; Tirmizî, “Zühd”, 34.
Buhârî, “Hibe”, 1; Müslim, “Zühd”, 22, 34, 36; Tirmizî, “Zühd”, 38.
Buhârî, “Cihâd”, 89; “Farzü’l-humus”, 3.
Buhârî, “Vesâyâ”, 1.
Buhârî, “İstfzân”, 30; Müslim, “Zekât”, 31.
Buhârî, “Rikâk”, 17.
Tirmizî, “Zühd”, 44.
Buhârî, “Savm”, 59.
Buhârî, “Cihâd”, 34, 161.
Müsned, VI, 256.
Buhârî, ‘“îdeyn”, 2; “Edeb”, 81.
Buhârî, “Et’ime”, 21.
Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 20, “Nikâh”, 80, “Edeb”, 31; Müslim, “Îmân”, 71-75, “Birr”, 142; Tirmizî, “Birr”, 28.
Buhârî, “Îmân”, 2.
Buhârî, “Rikak”, 20.
Buhârî, “Ezan”, 14, 16, “Teheccüd”, 27; Müslim, “Müsâfırîn”, 94, 96, 105, 304.
Buhârî, “Teheccüd”, 10, 16, “Tefsîr”, 3/17-20; Müslim, “Müsâfırîn”, 105, 121.
Buhârî, “îctikâP\ 1, “Taksîr”, 7-10; Müslim, “Müsâfirîn”, 69, 74, 78, 79, 143.
Buhârî, “Savm”, 20, 48-50, 52, 53; Müslim, “Sıyâm”, 55-61, 172-180.
Buhârî, “Fezâ’ilü’1-Kur’an”, 7.
Tirmizî, “Fezâ’ilü’l-Kur’an”, 9, 21.
Müslim, “Selâm”, 50, 51.
Müslim, “Hayız”, 117.
Buhârî, “Teheccüd”, 1. “Da’avât”, 3; Müslim, “Zikir”, 42; Nesâî, “Cenâ’iz”, 103.
Buhârî, “Îmân”, 43, “Savm”, 52; Müslim, “Müsâfirîn”, 215-221.
Müslim, “Müsâfirîn”, 139; Nesâî, “Kıyâmü’1-leyl”, 17.
Buhârî, “Nikâh”, 1.
Buhârî, “Teheccüd”, 20; “Savm”, 54-59.
DİA da daha geniş olarak okuyabilirsiniz