BÖLÜM-2
1954’de Saint George isimli tekneyle ilk teröristler grubunu oluşturan, Yunanlı ve Kıbrıslı Rumlar yanlarında getirdikleri silahları ile birlikte Kıbrıs’a çıkıyorlardı. İngiliz devriye gemileri bunları takip ediyor, çıktıkları yeri görüyor, bir kısmı yakalanıyor ama Grivas içeri sızıyordu! O dönemde, Baf’ta o yakalananların davasını görüyoruz, 1955 yılının 1 Nisanı gelmiştir! E.O.K.A harekete geçiyor, artık 1955’den, 1958’e kadar E.O.K.A mücadelesi başlamıştır. E.O.K.A’nın bize karşı olan bu terörist faaliyetlerine karşı koymak amacı ile bilindiği gibi bölgesel küçük gruplar halinde direnişler deneniyor. Doktor Küçüğün de desteklediği ‘Volkan’ adıyla ama silahsız bir örgüt kuruluyor. Rumlar bir Türk öldürdü müydü, buna cevap olarak, gidip 1-2 Rum dükkânı yakmak suretiyle nümayiş yapmak, protesto toplantıları yapmak suretiyle bir direniş gösteriliyor…
Bu durum 1957’ye kadar devam ediyor. Ama 57’ye gidinceye kadar, İngilizler ile Rumlar arasında bir anlaşmaya gidildiğini görüyoruz! Ben o dönemde savcılıkta çalıştığım için İngilizler ile Rumların temaslarının nereye gideceğini görebiliyordum. O kadar ki! Lord Rank Rankling önerileri adı altında bir mutabakat hazırlığı olduğunu tespit etmiştim. Bu mutabakatta, Rumlara 7 yıl muhtariyet verilecek, 7 yıl sonra da Enosis için bütün Kıbrıs’ta referandum yapılacaktı bütün Kıbrıs’ta! Ben bunu da duyduktan sonra, İngiliz dönemindeki savcılık görevimden istifa ettim. Artık bundan böyle Doktor Küçüğün yanında yer almaya başladım…
1957 yılı sonunda baktık ki, E.O.K.A Yunan Genel Kurmayının siyaseti doğrultusunda hareket ediyor, bizdeyse işte Volkan bir alevleniyor, tekrar oturuyor! Bu olmaz diyoruz ve 3 arkadaş işte bildiğiniz gibi Volkan lav edilmiştir, yerine T.M.T kurulmuştur diye 57 sonunda bildirilerle halka sunuyoruz. Büyük kabul görüyor. Çünkü Volkanın içindeki liderleri de biz hazırlamış durumdayız, orda sorun çıkıyor! Türkiye ile bağlantılı olsun mu? Olmasın mı? Diye. Bu noktada ben de dedim ki Türkiye’ye bağlanmazsanız, Türkiye’den uzman getirmezseniz, silah Türkiye’den gelmezse, biz burada halktan para toplayacağız, silah alacağız. Ben bunu kabul etmem. Dolayısıyla kabul ediliyor ve Doktor Küçük ile ben 57 yılı sonunda Türkiye’ye, Ankara’ya ilk ziyaretimizi yapıyoruz…
Türkiye’ye Kıbrıs Türk Federasyonu Başkanı olarak geliyoruz. Ankara’da dönemin dış işleri bakanı, rahmetli Fatin Rüştü Zorlu tarafından kabul ediliyoruz. Fatin Rüştü Zorluya, T.M.T’nin kurulduğunu, silah istediğimizi, uzman istediğimizi söylüyoruz. Bu talebimizi Zorlu, Türk hükümetine kabul ettirinceye kadar, 9 ay geçiyor! Sonra uzmanlar geliyor ve kod isimleriyle kimisi ‘İş Bankasında Müfettiş’, kimisi ‘Maarifte Müfettiş’ olarak görev alıyorlar. Ama halk beni T.M.T’nin lideri olarak gördüğü için bu oluşumu çok güzel kamufle ediyoruz. Bu uzman kişiler, hakikaten de Türk Mukavemet Teşkilatını E.O.K.A’ya kafa tutacak şekilde ve gün geldiğinde ortaya çıkacak bir kuvvet haline getiriyorlar. Allah razı olsun…
Şimdi 1958 yılında, Dr. Küçükle New York’tayız. BM’de genel kurulunda ki müzakereler sırasında; Fatin Rüştü Zorluyla, Yunanistan Dış İşleri Bakanı Averof büyük bir çatışmaya giriyorlar! Zorlu bu müzakere çatışmasında, Averof ne söylediyse onun yalan olduğunu kanıtları ile ispatlayarak, Averof’u perişan ediyor. İşte o gün Zorlu ile Averof BM koridorunda buluşuyorlar! Fatin Bey, Averof’a diyor ki:”Burada Kıbrıs meselesini halledemezsin! Ya bizimle halledersin yahut da savaşa gideriz…’’ Bunun üzerine işte Zürich antlaşması diye bilinen anlaşmanın temeli burada atılıyor. Zorlu bize otelinde bilgi veriyor ve Paris’e gelin diyor. Paris’e gidiyoruz, Paris’te bize daha hala bilgi veriyor, Ankara’ya geliniz, Ankara’da görüşmelere devam edeceğiz diyor, Ankara’ya gidiyoruz tekrar. İşte ne yapacağımızı söylüyor. Bizde öneriler sunuyoruz ve bu şekilde Zürich anlaşması hazırlanıyor…
Ondan sonra bizi 1959’da Londra’ya davet ediyorlar. Artık biz Zürich anlaşmasının ne hale gelmiş olduğunu biliyoruz! Sadece Türkiye’nin garantörlüğü olacaktı ama itiraz ediyoruz, asker gelmezse bu iş halloldu diyemeyiz, sorumlu olduğumuz insanların karşısına geçip sizin garantör imzanızla bu iş oldu diyemeyiz, biz burada kalırız Kıbrıs’a gitmeyiz diye direttik. Büyük kavga çıktı! Ama sonradan Fatin Bey bizi 10-15 gün sonra arattı tekrar Ankara’ya gittik. 650 kişilik Alay gelecek dedi, biz tabiatıyla ellerine sarıldık öpelim diye öptürmedi. Ama 950 kişilikte Yunanistan’dan gelecek dedi, dedik gelsin savaşmaya gelecek değiller. Her iki tarafta da birbirlerine vurmak isteyen, kırmak isteyen insanları herhalde teskin edecekler, yerinde tutacaklar falan diye teselli bulduk!