Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Kutadgu Bilig 2

Kutadgu Bilig’in Kaynakları:

 

Varlığını hissettiren ilk kaynak, Kur’an-ı Kerim âyetleri ve Hadis-i Şeriflerdir. Sûre ve Âyetlerin isim ve numaraları, hadislerin metin ve kaynakları belirtilmemiş olmakla birlikte pek çok beyit, âyet ve hadislerle ayniyet göstermektedir.

İkinci kaynak, atasözleri, dönemin kabul gören düşünceleri, (isim verilmemekle birlikte) eski Türk büyüklerinin vecizeleridir. Özetle; ‘sözlü halk edebiyatı’ denilebilir. Eserin bütününden, Türklerin çok zengin bir sözlü edebiyata sâhip olduğu kanaatine varılıyor.

Kaynaklar hususunda şu kesin neticeye varmak mümkündür: Kaynaklarda İslam kültürü, kitabın ana kaidesini teşkil etmektedir.

İslâm-Türk Âlemi açısından eseri değerli kılan husus, dönemin ve kendisinden önce telif edilmiş siyânetnâmelerden, pendnâmelerden Çin ve Yunan klasiklerinden izler bulmak ancak zorlama ile mümkün olabilmektedir.

Kutadgu Bilig'de anlatılan,  hayal ürünü bir devlet yönetim kültürü değildir. Tam tersine bütün canlılığıyla gözle görülür, elle tutulur bir kültürün unutulmaya yüz tutmuş temel taşlarını yeniden gün yüzüne çıkarır. Bunları yazıya döker ve kendisinden sonra gelecek Türk devletlerinin yöneticilerine miras olarak bırakır. Kutadgu Bilig, aynı zamanda bütün insanlığa bırakılmış bir mirastır.

Kitap, egemenliğin kullanılması hususunda, o dönemin şartları düşünüldüğünde, son derece modern fikirler öne sürer. İyi bir yönetimin nasıl oluşturulacağı hususunu ele alır. Bu mevzuda birtakım esaslar ortaya koyar. Bunları, bir siyâset felsefesi veya devlet yönetimi kitabının bakış açısı gibi ele alır.

Eserde ortaya konulan başlıca esaslardan biri, yürütmenin fiilen vezirlere bırakılması anlayışıdır. Hükümdârın görevi, kanunların uygulanması ve adâletin yerine getirilmesini sağlamaktır. Bu ise günümüzün modern toplumlarında benimsenen bir demokrasi prensibidir ve adına ‘kuvvetler ayrılığı’ denir.

Kutadgu Bilig, her türlü yönetim faaliyetinin bilgi ve akıl üzerinden yürütülmesini öğütler. Çağdaş yönetim anlayışını, yaklaşık bin yıl öncesinden, bizlere tavsiye eden; bilgili, tecrübeli, akıllı ve zeki bir yönetici müşâviri gibidir. İslâmiyet’i de Türk inanç ve yaşama kültürünün engin hoşgörü, sevgi boyutuyla ele alarak değerlendirir. Türk düşünce hayatının dine, hayata ve insana bakış açısı ile İslâmî prensiplerin mutabakat hâlinde olduğunu belirtir.

Nev’i şahsına münhasır bir eserdir. Müellifinin Hint, Çin ve Farsça yazılmış benzer eserlerden etkilendiğini iddia edenler vardır. Haksızlık edilmemeli: Etkilenme sâdece tür, şekil ve vezinle alakalıdır. Muhtevâ itibâriyle Kutadgu Bilig benzeri olmayan bir eserdir. Karahanlılar dönemine aittir. Fakat sonraki yıllarda da kullanılabilecek hükümler ihtiva etmektedir.

Kutadgu Bilig, teşbih sanatı açısından da mükemmel bir eserdir.  Vezin ve kafiyeler de ustalıkla kullanılmıştır. Eserin esas fikri, her türlü idârî faaliyetin bilgi ve akıl üzerinden yürütülmesi ve bunun nasıl yapılacağını göstermektir. Bu yüzden hâlâ çok değerlidir ve ele alınıp incelenmemiş pek çok yönüyle kapağı henüz açılmamış bir hazine sandığına benzer. Kapak, mücevherlerin ışıltısı görülebilecek kadar açılmış fakat henüz hâzinenin niteliği tam olarak anlaşılmamıştır. Yazıldığı dönemdeki insanların inançlarını yaşayış biçimleri başta olmak üzere, edebî biçim, dil, sosyoloji, felsefe, tıp, târih, matematik, astronomi, iktisat, eski Türklerde gündelik hayat ve aile yapısı, kadının konumu ve çocuk eğitimi gibi konularda, araştırmacıların ilgisini beklemektedir.

Yusuf Has Hâcib, yaşadığı döneme hâkim olan düşünce ve zihniyetleri en ince teferruatı ile en üst seviyede idrak eden ve onlara kendinden bir şeyler katabilme kabiliyetine sâhip, üstün vasıflı bir insandır. Zâten bu vasıflara sâhip olmadan bu seviyede düşünce üretmek mümkün değildir. O vasıfları Yusuf Has Hâcib’e kazandıran şüphesiz Türk-İslam kültür ve düşünce dünyasıdır. Bu hükme, isimleri belirtilmemiş olmakla birlikte, önceki yıllarda yaşamış fikir adamlarından iktibas edildiği anlaşılan cümlelerle varılmaktadır.

Kutadgu Bilig ile kendisinden önce yazılmış Hint ve Fars mesnevîleri arasındaki benzerlikler yalnızca şekil ile sınırlıdır. Muhtevâ itibâriyle hiçbir benzerlik bulmak mümkün değildir.

Kutadgu Bilig, fıkıh, kelâm ve ilmihal kitabı değildir. Ancak konuşturduğu şahsı kendi aralarında tartıştırarak, fıkıh, kelâm ve ilmihal bilgileri, esere çok mükemmel bir şekilde yerleştirilmiştir.

Eserde çok az kişinin farkına varabildiği bir mühim husus vardır. Yusuf Has Hâcib, her devirde İslamiyet’in en hassas meselesi olan Sünni-Alevî meselesini sağlam bir zemine oturtur. Alevîleri, ‘Peygamber soyundan gelenler veya geldiğini iddia edenler’ olarak tavsif eder. Böylece onları dışlama niyetinde olanların önüne, aşamayacakları bir set çekiyor.

Kutadgu Bilig, Türk târihinde devletin yönetim tarzı hakkında yazılmış en önemli eserlerden biridir. Yüzyıllar boyu süren ve belli bir birikime sâhip Türk töre ve yönetim kültürünü bütün detaylarıyla anlatır. Kökü târihin derinliklerine uzanan bu devlet anlayışı ve teşkilatlanmasını; hükümdar ve yöneticilerin istifâdesine sunar.

Kutadgu Bilig, Orhun Âbideleri’nden yaklaşık üç yüz yıl sonra yazılmıştır. Fakat dillerde dolaşan ‘Üstte gök çökmese, altta yer delinmese, Türk milleti ülkeni, töreni kim bozabilir?’ seslenişine benzer söyleyişler Kutadgu Bilig'de de vardır. Eserde, törenin göğün direği olduğu, bozulduğu takdirde göğün ayakta duramayıp çökeceğine dikkat çekilir.

Kutadgu Bilig’de Şekil ve İfâde:

Yusuf Has Hâcib’in eseri, dil itibâriyle Karahanlı devri Hakâniye Türkçesi’nin bir metni olarak sınıflandırılmıştır. Arapçanın ilim, Farsçanın şiir dili olduğu bir dönemde, Türk dili yazılan bu eserde o dönemde yaşayan Türklerin kullandığı Uygur alfabesi tercih edilmiştir. Arap alfabesiyle yazıldığını söyleyenler de vardır. Eser, Türkçe yazılmasına rağmen, ölçüde Fars edebiyatı ölçüsü olan aruz vezni nazım birimi olarak da Fars edebiyatı nazım birimi olan beyit kullanılmıştır.

Kutadgu Bilig’de ifâdeler son derece güçlüdür. Söylenmek istenilen fikrin, vezinli kafiyeli mısralarla ifâde edildiği hatırlanırsa, ifâdedeki güç, daha fazla takdir toplayacaktır. Eserin pek çok yerinde, az ve öz konuşulması tavsiye edilmektedir. Eserdeki bâzı tekrarlara rağmen yazarın kendisi de bu şarta riâyet etmiştir.

 

(DEVAM EDECEK)