İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi, 12 Aralık 1948’de imzalandığından, 1949 yılından bu yana, 12 Aralık Günü, İnsan Hakları Günü olarak değerlendirilmektedir.
Hıristiyan batı, İnsan Hakları ile ilgili çalışmaların 1776’da, Amerika’nın Philadelphia şehrinde, Amerikan İnsan Hakları Beyannâmesi’nin yayınlanmasıyla başladığını iddia ederler. 1789’da, Fransa’da Jean Jack Rousso Fransız İhtilâl Beyannâmesi’nde, insan hakları kavramına yer verdi.
Doğrusu odur ki, insan hakları kavramı, İslâmiyet’le insanlığın gündemine girmiş, târih boyunca yavaş yavaş gelişmiştir. Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizin Vedâ Hutbesi, ilk insan hakları beyannâmesi olarak çok önemli bir belgedir. İnsan haklarının gelişmesi de İslâm ülkeleri tarafından sağlanmıştır.
İnsan Hakları kavramı, 19. yüzyıldan itibâren anayasalara girmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da geniş kapsamlı ilerlemeler sağlandı.
Ahlâk kaidelerinin bile çiğnendiği İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, bu kuralları 1776 Amerikan ve 1789 Fransız İnsan Hakları Beyannâmeleri'nden çok daha müşahhas ve bütünleşmiş bir biçimde ortaya koymuş, sosyal ve milletlerarası ilişkileri düzenleyen kaideleri belirleyerek, büyük ölçüde zedelenmiş olan ırkların eşitliği ilkesini yeniden ve kesinlikle ilân etmiştir. 1 giriş bölümü ve 30 maddeden oluşan Beyanname, uzun görüşmelerden sonra Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nın 10 Aralık 1948 târihinde toplanan Paris Kongresi'nde, teşkilâta üye olan 48 devletin müsbet oylarıyla kabul edilmiştir. SSCB, Polonya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Yugoslavya, Çekoslovakya, Güney Afrika Birliği, Suudî Arabistan çekimser kalmıştır. Beyanname, 17 maddelik Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyânnâmesi'nin büyük ölçüde tesirinde kalınarak kaleme alınmıştır.
Bu itibarla beyânnamede cihanşümul olma niteliği ağır basar. İki beyânname arasındaki benzerlikler şunlardır: İnsanların doğuştan eşitliği, insanın kanun önünde eşitliği, başkalarının hürriyetlerine saygı, keyfe bağlı tevkif muamelelerinin yasaklanması, her sanığın suçluluğu resmen tasdik edilinceye kadar suçsuz sayılması, mülkiyet hukukunun kabulü, düşünce ve fikir hürriyeti, devlet görevlerinin herkese açık olması…
Bununla beraber, 150 yıllık bir gelişme neticesinde, 1948 Beyannâmesi insan haklarına yenilerini getirmiştir ki, bunlar: Mesken dokunulmazlığı, seyahat, toplanma ve dernek kurma, kadın-erkek eşitliği, evlilik hakkı, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hakkı, iş hakkı, dinlenme hakkı, siyâsî haklar gibi… eskiden bilinmeyen bâzı sosyal hak ve hürriyetler ile siyâsî hakların vazgeçilmez tamamlayıcısı sayılan eğitim ve kültür hakları, oy verme hakları beyannâmede yer almış, bu hakları ortadan kaldıran veya onları tesirsiz bırakacak şartları suç saymıştır. Almanya'da Nasyonal Sosyalizmin kurulmasından sonra insanlığa karşı işlenen suçları kınamış, işkenceyi, köleliği, ırkçılıktan kaynaklanan medenî hukuk ve siyâset anlayışıyla evlilik uygulamasını yasaklamıştır. Bunlardan başka 1948 Beyannâmesi ırkî, millî, siyâsî, sosyal, ahlâkî sebepler yüzünden medenî ve siyâsî haklarını kullanamaz duruma düşmüş kişilerin yeniden topluma kazandırılması hususunda ilkeler getirmiştir.
1789 Beyannâmesi gibi, 1948 beyannâmesi de cihanşümul hükümleri ön planda tutmakla beraber, çağımızın dünyâsında marksizmin reddettiği kişi mülkiyeti, rejim dolayısıyla yürürlükte olan ırk ayrımı ve kölelik gibi sınırlamalar, sekiz üyesinin çekimser kalmasının da gösterdiği üzere, sosyal ve kültür yapısı ve husûsiyeti ile tatbikat yönünden tam bir beynelmilel modeli göstermemekte, dolayısıyla şartların ortaya koyduğu bir belge olmaktan öteye gidememektedir. Bu da bütün devletler ve milletler için geçerli ortak bir düşünce ve ahlâk düzeni kurmanın büyük zorlukları olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla beraber, birçok bildirilerin ve anayasalara konulan hükümlerin kabul edilmesi de göstermektedir ki, bu gibi belgeler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi'nden ilham alınarak ortaya konmuş bulunmaktadır.